Panayırlardan Akabe Biatlarına Giden Yolda Çıkarılacak Bazı Dersler

489

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Allah’ın birliğini anlatmak ve şirkten sakındırmak için meşru olan her vesileyi kullanmıştır. Zira Allah Teâlâ Kur’an’da “O’na yaklaşmaya vesile arayın1 buyurarak buna teşvik etmiştir.

Allah Resulü Mekke müşriklerinin baskıları ve eziyetleri şiddetlenince İslam davetini Mekke dışından gelenlere ulaştırmaya karar verdi. Zira artık Mekke’lilere tebliğ yapmasına izin verilmiyordu. Bunun için işe önce yılda bir kez düzenlenen Ukaz panayırına gelen insanlardan başladı. İlk defa katıldığı Ukaz panayırı, meyvesini bir yıl sonra verdi ve Allah Resûlü (sas) ertesi yıl Medine’den gelen Evs ve Hazreç oymaklarına mensup şu altı kişiyle karşılaştı: Es’ad b. Zürâre, Ebu’l-Heysem b. Teyyihân, Abdullah b. Revâha, Sa’d b. Rebî’, Numan b. Hârise ve Ubâde b. Sâmit. Efendimiz bu altı kişiye İslam’ı Kur’an’dan ayetler okuyarak anlattı ve onlar da çok etkilendiler. Daha sonra zihinlerine takılan bazı soruları sordular. Aldıkları cevaplarla ikna olunca İslam’ı kabul ettiler. Bu buluşmaya “Birinci Akabe Biatı” veya gece gerçekleştiğinden dolayı Akabe gecesi de denilmiştir.

Câbir b. Abdillâh, sahabenin iki akabe biatı arasındaki duygularını şöyle yansıtır: “Allah Resulü kendisine ve Müslümanlara kucak açacak ve sahip çıkacak bir kabîle arayıp da bulamadığı günlerde, Allâh Teâlâ bizi Yesrib’den O’nun yanına sevk etti ve biz ona îmân ettik ve kendisini canımız pahasına korumaya söz verdik. Bizler Allâh Rasûlü’ne gider, onun anlattıklarını ve okuduğu Kur’ân ayetlerini dinlerdi. O kişi evine döndüğünde de bütün ev halkı onu dinler, ona uyar ve iman ederlerdi. Böylece Ensâr’ın evlerinden, İslâm’ın ulaştırılmadığı bir ev kalmadı. Daha sonra da ikinci defa bey’at etmek üzere yine Akabe’ye gittik.”2

Birinci biattan bir yıl sonra, Mekke’ye, Mescid-i Haram’a yaklaşık üç km. uzaklıkta olan Akabe’ye, ikinci Akabe biatına gelenlerin sayısı yaklaşık yetmiş kişi civarındaydı. İkinci Akabe Biatındaki kafilenin başında, Medine’ye Kur’an öğretmeni olarak gönderilen Mus’ab b. Umeyr vardı. Mus’ab b. Umeyr gelir gelmez annesine uğramadan Allah Resulü’nün yanına gitti. Mus’ab, Efendimize Ensâr’ın İslâm’ı çok kısa zamanda kabul ettiklerini anlattı. Efendimiz Mus’ab’ın verdiği haberlerden çok memnun kaldı. Bu arada Mus’ab’ın henüz müşrik olan annesi, oğlu önce kendisine uğramadığı için kırılmıştı. Annesi bu duruma öğrenince, ona, “hayırsız evlat!” diye başlayan ve önce neden kendisini ziyaret etmediğini soran bir haber saldı. Mus’ab, annesine gitmek üzere Efendimiz’den izin istedi ve annesinin yanına vardı. Annesi, biri Habeşistan’a diğeri de Medine’ye hicret ettiğinde oğlu Mus’ab için iki defa ağıt yakıp gözyaşı döktüğünü, ama kendisinin bunun kıymetini bilmediğini söyledi. Annesinin öfkesine karşın “Ben Allah Resulü’nü görmeden önce hiç kimseye uğrayamam” dedi. Daha sonra annesinin onu tekrar hapsetme isteğine ise karşı durdu ve onun gönlünü aldıktan sonra onu İslâm’a davet etti. Fakat annesi “karanlığı delen yıldızlar”a yemin ederek eski dini üzere kalacağına ant içti.3 Mus’ab b. Umeyr buna rağmen annesine gereken hürmeti göstermiş ve herhangi bir taşkınlıkta bulunmamıştır.

Mus’ab b Umeyr’le beraber bu güzel insanlar, Peygamberimiz’le teşrik günlerinde Akabe mevkiinde buluşmak üzere sözleştiler. Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre, Allâh Rasûlü bu esnada Medîne’lilere şöyle bir uyarıda bulundu: “Uyuyanları uyandırmayın, zamânında buluşma yerine gelmeyenleri de beklemeyin!”4 Gecenin üçte biri geçince Efendimiz’le kararlaştırdıkları gibi Akabe mevkiine gittiler ve onu beklemeye başladılar. Nihâyet, Rasûlullâh Efendimiz amcası Abbâs ile birlikte geldi.

Akabe biatlarından alınacak çok dersler vardır. Biz, buraya kadar yazılanlardan sonuç olarak çıkarabileceğimiz birkaç dersi not etmek istiyoruz:

1-Öncelikle, eğer Müslüman yaşadığı yerde eziyet, saldırı ve haksızlıklarla karşılaşıyorsa, onun İslam’a ait değerleri, ona aç olan sinelere ulaştırma adına çareler araması gerektiğini öğreniyoruz. Nasıl ki eğer yaşadığın yer dinine ait güzellikleri yaşamana imkân tanımıyorsa o taktirde hicret etmek bir esastır5, aynen bunun gibi, İslam’ın güzelliklerini yaşama ve duyurma adına vesileler ve çareler aramak da gerekmektedir. Bu anlamda günümüzün iletişim kanalları çok yaygındır.

2-Dinimize ait değerleri başkalarına ulaştırma adına, günümüzde de özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde ve dünyanın farklı ülkelerinin katıldığı uluslararası fuarlarda, eğitim, sağlık, insanî yardım vb. etkinlikler ve tanıtımlar yapılabilir. Böylece çağın şartlarına uygun olarak Nebevî Sünnet’e uyulmuş olur. Yine bu şekilde, Nur müellifinin dediği gibi, İslâmiyet’in en büyük insanlık, medeniyetin güzelliklerinin ise küçük insanlık olduğundan hareketle, insanlığın tam olarak birbiriyle kaynaşmasına hizmet edilmiş olur. Dünyanın dört bir yanında yaşayan ve birbirinden farklı kültürlerdeki toplumlara bu büyük insanlığı farklı usul ve üsluplarla göstermek gerekir.

panayırlardan akabe biatlarına giden yol

3- Ashâb-ı kirâmın Rasûlullâh’a olan sevgisi anne babasından öteydi. Zaten Efendimiz bir hadislerinde, kendisini anne babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmeyenlerin gerçek manada iman etmiş olamayacaklarını bildirmiştir.6 Hz. Mus’ab da uzun müddet annesini görmediği halde ondan önce Efendimiz’i (s.a.s) ziyarete gidiyor ve öncelikle onu görüyordu. Daha sonra ziyaret ettiğinde gönlünü yapıyor, duruşundan taviz vermiyor ama ona iyi davranıyordu. Öyle ya, müşrik bile olsalar anne babaya gerekli hürmeti göstermek gerekiyordu. Çünkü ayette anne babamız Allah’a şirk koşmaya çağırırsa onların bu dayatmalarına itaat etmememiz, ama bu durumda bile onlarla dünyada iyi geçinmemiz gerektiği anlatılmaktadır. Bu konudaki ayette şöyle buyrulmaktadır:

“Eğer onlar seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri Bana ortak saymaya zorlarlarsa, sakın onlara itaat etme! Ama o durumda da kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık! Bana yönelen olgun insanların yolunu tut! Sonunda hepinizin dönüşü Bana olacak ve Ben işlediklerinizi tek tek size bildirip karşılığını vereceğim.”7

Suat Yıldırım bu ayette şu açıklamayı yapar: “Kendileriyle iyi geçin, mâkul bir tarzda onlara sahip çık!” demek, günaha iştirak etmeksizin İslâm’ın razı olacağı iyilik ve insanlığın gerektireceği şekilde beraberlerinde bulun! Mesela; yemek, içmek, giymek gibi ihtiyaçlarını düzene koymak, eziyet etmemek, ağır söylememek, hastalıklarını tedavi ettirmek, vefatlarında defnetmek gibi dünyaya ait yardımlarda bulunmak demektir. Bir keresinde de Esmâ bint Ebî Bekr, müşrik annesinin yanına geleceğini ve ona nasıl davranması gerektiğini sorunca, Efendimiz ona “Annene gereken hürmet ve saygıyı göstermelisin” demiştir.8 Evet, Kur’an ahlakı gereği, anne ve baba, evladına Allah’a isyan etmeyi dayatmadığı sürece itaat edilmeye ve iyilikte bulunulmaya layıktır. Din açısından yasak olan bir şeyi dayattıklarında ise o konuda itaat etmemeli, konuşma ve bulunma makamını değiştirmeli, hürmetini sürdürmeli ve makul bir tarzda onlarla iyi geçinmelidir.

4- İkinci Akabe biatında Efendimizin, gecenin üçte biri geçince “uyuyanları uyandırmama ve zamanında buluşma yerine gelmeyenleri de beklememe” şeklindeki emri/tavsiyesi de gizli olan bu görüşmeye yönelik bir tedbirdir. Ayrıca zamanlamada dakik olmanın, sözleşmelerde, toplantılarda, sohbetlerde ve benzeri sosyal etkinliklerde belirtilen zamana uymanın önemini ve bunun Peygamber Efendimizin önemsediği bir davranış olduğunu da bu olay münasebeti ile görmüş oluyoruz. Verdiği sözde durmanın dinimizdeki yerini hatırlar isek, söz verdiğimiz bir vakitte buluşmaya zamanında varmanın önemini daha iyi anlamış oluruz. Randevu vaktine hassasiyetle uymak açısından Allah Resulü’nün sahabe efendilerimize yaptığı bu uyarıya ne yazık ki, Müslümanlar olarak çok itina gösterdiğimiz söylenemez. Oysa bu, her Müslümanın hassasiyetle üzerinde durması ve Efendimiz ile sahabe-i kirâmı örnek alması gereken insanî ve İslâmî bir ölçüdür.

Yazar: Abdullah Enes

Peygamber Yolu

Dipnot:

  1. Mâide, 5/35
  2. Heysemî, Mecmau’z-zevâid, 6/46; Hâkim, el-Müstedrek, 2/624-625
  3. İbn Sa’d, Kitâbu’t-tabakâti’l-kebîr, 3/119.
  4. Ruaynî, el-Câmi’ limâ fi’l-Musannefâti’l-Cevâmi’ min Esmâi’s-Sahabe, 5/261, Mektebetu İslamiyye, Kahire 2009; Ayrıca bkz.: Hudarî, Nûru’l-Yakîn, s. 69, Dımaşk 1425
  5. Bkz.: Nisâ, 4/97-100; Nahl, 16/41, 110
  6. Buhari, İman 7; Müslim, İman 69; İbn Mâce, İman 9; Ahmed b Hanbel, Müsned, 20/202 (no: 12814).
  7. Lokman, 31/15
  8. Buhârî, Hibe 28; Müslim, Zekât 50; Taberani, el-Mucemu’l-Kebir, 24/78
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.