Miras Sorusu ve Nisâ Sûresi’nin İnişi (20 Şevval 3 Hicrî)

170

Hz. Sa’d İbn-i Rebî (radıyallahu anh) Uhud savaşında şehit düşmüştü. O gün akşam vakti Mescid-i Nebevî’ye dönen Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), ertesi gün ordusuyla birlikte Hamrâü’l-Esed’e hareket etmişti. Allah Resûlü ve ashabı, orada iken Hz. Sa’d İbn-i Rebî’nin erkek kardeşi gelmiş ve onun bütün mirasına el koymuştu. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Hamrâü’l-Esed’den dönünce Hz. Sa’d’ın hanımı Amra Bint-i Hazm[1] yanına geldi. Hem hamileydi hem de yanında, elinden tuttuğu iki kız çocuğu vardı. Kızlarını göstererek: 

– Yâ Resûlallah!” dedi. “İşte şunlar, seninle birlikte Uhud’da savaşırken şehîd düşen Sa’d’ın kızlarıdır! Bunların amcaları gelip bütün mallarına el koydu ve yeğenlerine hiçbir şey bırakmadı.[2] Bu konuda bize nasıl bir yol gösterirsin, yâ Resûlullah? Hâlbuki bunlar, ellerinde imkân olmadan yarınlara yürüyemez, ayakta kalamaz ve kendi yuvalarını da kuramazlar!”

Genel tabloya bakıldığında ortada, garipsenecek bir durum yoktu; zira o güne kadar mesele, genelde bu minvâl üzere devam etmiş, perşembenin gelişini önceden sezenler hariç, kadına ve çocuklara mirastan pay verilme diye bir konu insanların gündeme gelmemişti.

Kadını dinleyen Habîbullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona:

– Umulur ki Allah (celle celâluhû), bu hususta da son hükmü verir, buyurup bir müddet beklemesini söyledi. 

Bir müddet sonra Cibrîl-i Emîn huzurdaydı ve Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem), içinde mirasla ilgili hükümleri de ihtiva eden Nisâ Sûresi’ni getirmişti.[3] Sûre, sadece mirasla ilgili hükümleri ihtiva etmiyordu; Allah’ın hakları, bütün insanların kardeşliği, çocuklara, kadınlara, yetimlere şefkat edip haklarının verilmesi, mallarının korunması, evlenme, miras, temizlik, namaz, cihâd, nizama uyma, toplumda müsamaha, dayanışma, emânete riâyet, adâlet, Ehl-i kitap ile münasebetler gibi daha birçok konudan bahsediyordu!

Bu yeni gelişme üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Câbir İbn-i Abdillah’ı yanına çağırdı ve onu, Sa’d İbn-i Rebî’in hanımı Amra ile Hazreti Sa’d’ın kardeşine gönderdi. 

Çok geçmeden ikisi de huzurdaydı. Nefes nefese kalan kardeşe döndü ve:  

– Sa’d’ın iki kızına, malın üçte ikisini; kızların annesine de sekizde birini ver; geri kalanı da senindir, buyurdu. 

Hazreti Amra (radıyallahu anhâ), Resûlullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem), ağzı açık dinliyordu; zira ilk defa kadın muhatap alınıyor ve insan yerine konulup mirastan pay veriliyordu! Üstelik bu, bizzat Allah’ın takdiriydi; Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) okuduğu âyetler şöyle diyordu:

–  Evlenme çağına varıncaya kadar yetimleri gözetip deneyin. Akılca olgunlaştıklarını görürseniz mallarını kendilerine teslim edin. Büyüyünce ellerine alacakları düşüncesiyle o malları israfla tüketmeyin. İhtiyacı olmayan veli, yetim malına tenezzül etmesin! Muhtaç olan ise meşrû sûrette, ihtiyaç ve emeğine uygun olarak yararlansın. Onlara mallarını teslim ettiğinizde bunu şahitlerle tesbit ettirin. Allah, hesab sorandır ve O’nun hesap sorması kâfidir.   

Anne baba ile yakın akrabanın terikelerinde erkeklere hisse bulunduğu gibi, anne baba ile yakın akrabanın terikelerinde kadınlara -azından da çoğundan da- farz olarak belirlenmiş hisseler vardır. 

Miras taksim edilirken vâris olmayan akrabalar, yetimler, fakirler de orada bulunuyorlarsa, onlara da bir şey verin ve gönüllerini alacak tatlı sözler de söyleyin.

Arkalarında eli ermez, gücü yetmez küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, “Onların halleri nice olur?” diye endişe edenler, yetimlere haksızlık etmekten de öylece korksunlar da Allah’ın cezalandırmasından sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.

Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, aslında karınları dolusu ateş yerler. Onlar, yarın harıl harıl yanan bir ateşe gireceklerdir.

Miras konusunda Allah, çocuklarınız hakkında şöyle emreder: Erkeğin hakkı, kadının hissesinin iki mislidir. Şayet kadınların sayısı ikiden fazla ise onlar, terikenin üçte ikisini alırlar. Eğer kız evlat tek ise terikenin yarısını alır.

Anne babaya gelince, ölenin çocuğu varsa, onun terikesinden her birine altıda bir hisse vardır. Eğer çocuğu yoksa ve kendisine ana babası vâris oluyorsa annesine üçte bir hisse vardır. Şayet ölenin kardeşleri varsa, ölenin yaptığıvasiyetin îfâsından ve borcunun ödenmesinden sonra annenin hissesi altıda birdir. 

Anne babanız ile evlatlarınızdan hangisinin size daha faydalı olacağını siz bilemezsiniz. Bunlar Allah’ın koyduğu farzlardır. Allah muhakkak ki her şeyi bilen Alîm ve mutlak hüküm ve hikmet sahibi Hakîm’dir. 

Eşlerinizin çocukları yoksa, terikelerinin yarısı siz kocalarındır. Eğer çocuklarıvarsa, dörtte biri size aittir. Bütün bunlar, yaptığıvasiyetin ve üzerindeki borcun îfâsından sonradır. Sizin de çocuğunuz yoksa, terikenizin dörtte biri eşlerinizindir. Eğer çocuğunuz varsa, terikenizin sekizde biri onlara aittir. Bunlar da yapacağınız vasiyetin ve borcunuzun ödenmesinden sonradır. Eğer miras bırakan erkek veya kadın, çocuğu ve anne babası olmayan bir kimse olur ve onun erkek veya kız kardeşi de bulunursa, bunlardan her birinin hissesi altıda birdir. Şayet onların sayısıdaha fazla ise, o takdirde onlar üçte bir hisseye ortak olurlar. Bu da yapılan vasiyet ve borcun ödenmesinden sonradır.Bütün bunlar, vârisler zarara uğratılmaksızın yapılacaktır. Bu, Allah tarafından size bir buyruktur. Allah, Alîm ve Halîm’dir!  

İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim, Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse Allah onu, ebedî kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. İşte en büyük kurtuluş da budur! 

Kim de Allah’a ve Resûlü’ne isyan eder ve Allah’ın sınırlarını aşarsa, Allah onu da ebedî kalmak üzere ateşe koyar. Hem de ona zelil ve perişan eden bir azab vardır![4]

Resûlullah’tan bunları dinleyen Hazreti Amra (radıyallahu anhâ), öyle bir tekbir getirdi ki etrafta duymayan kalmadı;[5] zira talebine bizzat Allah (celle celâlühû) cevap vermiş ve bu vesileyle kadın konusuna kalıcı bir neşter vurmuştu. Üstelik kendi talebi olmadığı halde öyle konuları gündeme getirmiş, öyle detaylardan bahsetmişti ki kızları için çıktığı yolda şimdi, kendisi için de pay almış olarak dönüyordu! 

O günün telakkilerine göre hiç olmayan bir şey olmuş, kadın ve aileyi ilgilendiren birçok hüküm gelmişti! Hepsi yeni ve hepsi de orijinaldi; ancak en çarpıcı olanı, kadın ve çocuğa da mirastan pay verilecek olmasıydı! Demek ki miras konusunda da artık, gücü elinde bulunduranların dedikleri değil, Allah’ın adâleti tecelli edecek ve insanlar mağdur olmaktan kurtulacaklardı! Aynı zamanda bu, ilâhî hükümlere göre yapılan ilk miras taksimi anlamına geliyordu. 

Medîne için bu, yeni bir haber demekti ve böyle bir gelişmeyi ilk duyduğunda kulaklarına inanamayan bazı insanlar, o güne kadarki uygulamalarına son veren bu hükümleri duyar duymaz huzura gelecek ve meselenin aslını bizzat Resûlullah’tan öğrenmek isteyeceklerdi. Aralarında hâlâ hâdisenin şokunu yaşayanlar vardı: 

– Yâ Resûlullah!” diyorlardı. “Yani şimdi biz, babasının bıraktığı mirastan kızlara da hisse mi vereceğiz! Hâlbuki onlar, ne ata binebilir ne de cephede kılıç kullanıp cenk yapabilirler. Aynı zamanda onlar, elde ettikleri bu mallarla evlenip başkalarına gelin gidecek kızlardır! Hem biz, henüz eli kılıç tutmayan küçük çocuklara da mirastan pay mı vereceğiz! Hâlbuki onların da bize bir faydası yoktur!” 

Bunun üzerine Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Kur’ân âyetlerini okumaya başladı ve Allah’ın bu husustaki son hükümlerini onlara da tebliğ etti.[6] Emreden O olduktan sonra buna kimin itirazı olabilirdi ki? 

Allah’tan geleni olduğu gibi kabul eden bir cemaati yetiştirdiği için Resûlullah da (sallallahu aleyhi ve sellem), Allah’a hamd ediyordu.

Yazar: Dr. Reşit Haylamaz 


[1]Hazreti Sa’d’ın hanımının adı, Amra Bint-i Harâm olarak da zikredilmektedir. Hazreti Sa’d’ın mirasına el koyma işi, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)Hamrâü’l-Esed’e gittiği sırada yaşanmış ve Hazreti Amra da Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) döndükten sonra huzura gelerek durumunu kendisine arz etmiştir. Bkz. Vâkıdî, Megâzî250; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe3/388; İbn-i Hacer, İsâbe8/30 

[2]Daha önce de ifade edildiği gibi Câhiliyye dönemlerinde kız çocuklarına mirastan pay verilmez, erkek çocuklardan da sadece eli kılıç tutabilecek olanlara hisse ayrılırdı. Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân 4/275; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe 2/96; Vâkıdî, Megâzî 250

[3]Bkz. Nisâ Sûresi 4/11; Vâhidî, Esbâbu Nüzûl 1/50

[4]Nisâ Sûresi 4/6-14

[5]Hazreti Amra’nın, kocası Hazreti Sa’d şehîd olduğunda karnında taşıdığı çocuğuna, o gün henüz doğmadığı için bu mirastan pay verilmemişti. Bkz. İbn-i Hanbel, Müsned 3/374 (15062); Ebû Dâvûd, Ferâiz 4; Tirmizî, Ferâiz 3; İbn-i Mâce, Ferâiz 2

[6]Bkz. Taberî, el-Câmiu’l-Beyân 4/275; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe 2/96, 97; Vâkıdî, Meğâzî 250 vd.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.