Kim Allah’a Borç Verir? (2)
“Kimdir o yiğit ki Allah’a güzelce ödünç verir, Allah da onun verdiğinin mükâfatını kat kat artırır. Allah rızkı kısar da bollaştırır da. Zaten hepiniz döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”1
ayeti nazil olunca Ebu’d-Dehdah (radıyallahu anh) gelir ve “Ey Allah’ın Resûlü! Allah bizden ödünç mü istiyor?” diye sorar. Efendimiz onun bu sorusuna “Evet!” diye cevap verir. Bunun üzerine Ebu’d-Dehdah “Ben içinde 600 hurma ağacı bulunan bahçemi Rabbime ödünç verdim.” der. Ardından da kalkıp bahçesine gelir ve içeri girmeden bahçe duvarından hanımına ve çocuklarına “Artık buradan çıkın! Zira ben onu Allah yolunda bağışladım; ödünç verdim.” diye seslenir. Hanımı ise “Peki! Bu ticaretin hayırlı olsun.” der ve eşyalarını toplar ve çocuğunu alıp bahçeden çıkar. Bu durumdan haberdar olan Allah Resûlü ‘Ebu’d Dehdâh’ın cennette kocaman dalları olan hurma ağaçları var.’ buyurur.”2
Ashab-ı kiram inen ayetleri önce ezberler sonra da hemen hayatına taşırken inanmayanların yaklaşımı ise tenkit, alay etme ve Müslümanlarla eğlenme şeklinde olur. Nitekim Allah’a borç verme hakkındaki ayetler nazil olunca şöyle bir olay yaşanır:
Bir gün Yahudilerin dershanesine (Beytu’l-Midras’a) giden Hz. Ebu Bekir, orada ders veren alimlerinden Finhas’ı Müslüman olmaya davet eder. Finhas ise bu güzel davete karşı “Vallahi Ey Ebû Bekir! Bizim Allah’a ihtiyacımız yok. O, bize muhtaç. Zira biz O’na, onun bize yalvardığı kadar yalvarmıyoruz. Biz ondan daha zenginiz. O zengin olsaydı Peygamberinizin tebliğ ettiği gibi bizden borç istemeye tenezzül etmezdi. Diğer taraftan O bize hem faizi yasaklıyor, kendisi ise bize fazlalık va’d ediyor. Zengin olsaydı bize faiz de vermezdi.” der. Onun bu saygısızca ifadeleri karşısında öfkelenen Hz. Ebu Bekir, Finhas’a bir tokat atar ve “Ey Allah düşmanı saygısız adam! Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki bizimle sizin aranızda sözleşme olmasaydı senin boynunu vururdum.” diye de ikaz eder. Bu olay üzerine Peygamber Efendimiz’in huzuruna gelen Finhas ondan şikayetçi olur. Allah Resûlü meselenin aslını Hz. Ebu Bekir’e sorar. O da olup biteni anlatır. Ancak Finhas olayın böyle cereyan etmediğini, Ebu Bekir’in dediklerini söylemediğini iddia eder. Bunun üzerine onların yalanlarını ve saygısızlıklarını açığa çıkaran şu ayet nazil olur: “Allah fakirdir biz ise zenginiz. ” diyenlerin sözlerini Allah elbette işitmiştir. Ama Biz, onların dedikleri bu sözü ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve ‘Tadın bakalım o yakıcı cezayı!’ diyeceğiz.”3
Yahudi aliminin bu küstahlığına Kur’ân cevap verdikten sonra Hz. Ebu Bekir’in davranışını da tasvip etmez onun şahsında bütün mü’minlere daha mutedil olmayı ve sabrı tavsiye eder:
“Şu muhakkak ki gerek mallarınızda gerek canlarınızda imtihana tabi tutulacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlardan ve bir de müşriklerden sizi inciten birçok söz işiteceksiniz. Ama siz sabreder ve günahlardan korunursanız/korunma tedbirlerinizi alırsanız muhakkak ki bu davranış yapılacak işlerin en değerlisi, verilecek tepkilerin ise en isabetlisidir.”4
Dolayısıyla iman etmeyenler karz-ı hasen üzerinden Allah’a saygısızlık için fırsat oluşturmaya çalışırken mü’minler onu büyük bir kazanca dönüştürmenin gayreti içine girerler. Allah için yardımlaşma ve dayanışmayı; darda kalanı sevindirmeyi cenneti yeniden kazanabilmenin önemli bir vesilesi olarak görür ve değerlendirirler. Nitekim Allah Resûlü de mü’minleri, birbirinin acil ihtiyaç ve sıkıntılarını gidermeye özellikle davet ve teşvik eder: “Kim bir mü’minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet günü yaşayacağı sıkıntılarından birini ondan giderir. Zor durumda olan birisine kolaylık sağlayana, Allah dünyada da ahirette de kolaylık sağlar. Kul kardeşine yardımcı olmaya devam ettiği sürece de Allah o kula yardımcı olur.”5
Sadaka mı Daha Faziletli Karz-ı Hasen mi?
Karz-ı hasen, ayetlerde bazen müstakil olarak bazen de namaz, zekât ve sadaka gibi ibadetlerle birlikte zikredilir. Farz olan ve geri ödemesi olmayan zekât ve nafile kılınan sadaka gibi ibadetlere verilen mükâfatların, geri ödemesi olan karz-ı hasene de va’d edilmesi çok önemlidir. Bu zaviyeden bakıldığında borç geri ödense de karz-ı hasen bir ibadet çeşitidir. Nitekim Allah Resûlü “Her karz, sadakadır.” buyurur ve bunu mali ibadetler kategorisinde sayar.6
Allah Resûlü, geri ödemesi olmasına rağmen karz-ı hasenin sadakadan daha faziletli olduğunu da belirtir: “Bir şeyin borç olarak verilmesi sadaka olarak verilmesinden daha hayırlıdır.”7 Rehber-i Ekmel bunun hikmetini de şöyle açıklar: “Mîrac gecesinde Cennet’in kapısı üzerinde şu ibarenin yazılı olduğunu gördüm: ‘Sadaka, -en az- on misliyle mükâfatlandırılacaktır. Ödünç para ise -en az- on sekiz misliyle…’ Ben: ‘Ey Cibrîl! Ödünç verilen şey, niçin sadakadan daha üstün oluyor?’ diye sordum. Cebrâil -aleyhisselâm- ‘Çünkü yoksul, ekseriyetle yanında az-çok para bulunduğu halde yine sadaka ister. Borç isteyen ise özel bir ihtiyacı sebebiyle talepte bulunur.’ cevabını verdi.”8 Onun için Abdullah İbn-i Mes’ud “İki kere borç vermem bir kere sadaka vermemden benim için daha sevimlidir.” der.9
Dolayısıyla karz-ı hasen sadakaya göre daha fonksiyonel olduğu için daha faziletli bir ameldir. Mesela acil bir ameliyata girecek ancak o an malî imkânı olmayan birisine verilen borcun değeri sadakadan çok yüksektir. Ya da çok acil nakit paraya sıkışmış ve bu yüzden iflasla ya da büyük bir zararla karşı karşıya kalmış bir tüccara verilen borcun değeri sadakayla karşılaştırılamaz. Kaldı ki sadakayla bu problemlerin çözülmesi de mümkün olmaz. Fakat kişi, kendisine verilen ihtiyaç miktarı borçla yaşadığı özel sıkıntısını rahatlıkla giderebilir.
Hasen oluşu korunduğu ölçüde bu dayanışma insanlar arasındaki sıla-i rahim bağlarını ve kardeşliği de güçlendirir. Zenginlerin, acil nakit desteğe ihtiyacı olanları desteklemesi, onların durumunun iyileşmesine; gelir dağılımında adaletin teminine ve sosyal kaynaşmaya çok büyük katkılar sunar. Allah (celle celâluhu), kardeşliği ve insanlığı yüceltenleri yüceltir; sıla-i rahimi gözeterek sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sürdürenlere bu salih amellerinin karşılığını kat kat verir.
Borç, En Güzel Şekilde Ödenmeli
İslam’da karz-ı hasen kavramı yanında bir de alınan borcu en güzel şekilde geri ödeme emir ve tavsiyesi de vardır. Buna göre borçlu borcunu vaktinde ve en güzel şekilde ödemelidir. Nitekim bu hususta mü’minleri uyaran Allah Resûlü, “Zenginin, borcunu ödemeyi ertelemesi zulümdür…”10 buyurur. Buna göre borç yazılı bir belge ve tarih varsa zamanında ödenmeli; geciktirilmemelidir. Allah rızası için borç veren kimse “Keşke borç vermeseydim! Bak şimdi alamıyorum ve beni mağdur etti. Ben bu insana güvenip borç vermemeliydim.” noktasına getirilmemelidir. Zira bu tür kötü örnekler borç vermenin kötü olduğu algısını uyarır ve ihtiyaç sahiplerinin daha da mağdur olmasına sebebiyet verir. Toplumda karz-ı hasen anlayışını öldürür, onun yerine “Paranla rezil olma! Boş ver! Borç verip başını ağrıtacağına, verme rahat et!” duyarsızlığını yerleştirir. İnsanları nemelazımcı yapar ve toplumda fakirlerin/ihtiyaç sahiplerinin görülüp gözetilmesine, sosyal dayanışmaya büyük darbe vurur.
Dolayısıyla borcu hasen yapan/güzel kılan özelliklerden birisi de onun en güzel şekilde geri ödenmesidir. Allah Resûlü bu hususta ashabını uyardığı gibi kendisi de bu konuda çok duyarlı davranır. Bir gün ihtiyacını gidermek için birisinden ödünç olarak deve alır. Zekât develeri gelince Ebû Râfi’yi, aynı yaşta, aldığı deveye denk bir deveyi, alacaklıya vermesi için görevlendirir. O, bir müddet sonra develer arasında denk bir deve bulunmadığını, mevcut develerin daha iyi olduğunu haber verince kendisine onlardan en iyisini vermesini tembih eder. Ardından da “Sizin en hayırlınız/iyiniz, borç ödemesini en güzel şekilde yapanınızdır.” buyurur.11 buyurur.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki insana fayda sağlayan borcun caiz görülmeyişi fazlalığın başlangıçta şart koşulması sebebiyledir. Borç verilirken böyle bir şart koşulmadıktan sonra borçlu, alacaklıyı memnun etmek için daha fazla ödeme yapabilir ya da ona ekstra hediyeler takdim edebilir. Bu tür borç ödeme, yapılan iyiliğe en güzel şekilde karşılık vermektir. Bu esnada ortaya çıkan fazlalık faiz değil gönülden takdim edilen bir hediye ve ihtiyaç anında alınan borcu en güzel şekilde geri ödemektir. Zenginleri karz-ı hasen de bulunmaya bir teşvik, borcu alan için ise yapılan iyiliğe karşı en güzel şekilde teşekküre sevk etmektir.
Sonuç
Günümüz ekonomi anlayışında işleterek ya da biriktirerek nemalandırma/kazanç sağlama anlayışı hakimdir. İslam ekonomi anlayışında ise mal sadece ticaret ya da farklı şekillerde işletmekle arttırılmaz aynı zamanda Allah yolunda karşılıksız infak ederek ya da acil ihtiyaç sahiplerine karşılıksız borç vererek de kârlı bir ticaret yapılabilir. Bu ticaretten maksat, maddi olarak kazancın bereketlenmesi manevi olarak da ahirette elde edilecek kat kat mükafattır.
Kur’ân farklı ayetlerde anlam alanı çok geniş olan “Allah yolunda” kavramını kullanarak inananları böyle kârlı bir ticarete davet ve teşvik eder:
“Ey iman edenler! Sizi gayet acı bir azaptan kurtaracak, üstelik size çok kârlı bir ticaret sağlayacak bir iş bildireyim mi? Allah’a ve Elçisine inanır, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla mücâhede/mücadele edersiniz. Eğer bilirseniz bunu yapmak sizin için çok hayırlıdır. Böyle yaparsanız sizin günahlarınızı affeder ve içinden ırmaklar akan cennetlere ve özellikle Adn cennetlerinde çok güzel saraylara yerleştirir. İşte en büyük başarı, en büyük mutluluk budur.”12 Üstelik bu ticaret tercih edilirse bu mükafatların yanında zafere/başarıya giden yolun da kendilerine açılacağı müjdesi verilir: “Memnun olacağınız bir şey daha var: Allah’tan bir yardım ve yakında gerçekleşecek bir zafer! Müminlere bunları müjdele!”13
Burada unutulmamalıdır ki acil ihtiyacı doğan ya da maddi sıkıntısı bulunan kimselere karz-ı hasenle destek olmak da “Allah yolunda malla yapılan mücadele” kategorisinde değerlendirilmesi gereken salih bir ameldir. Ayetlerde, darda olan Müslüman bir kimseye yapılan finansal desteğin -mecazen- Allah’a borç verilmesi şeklinde ifade edilmesi bunu açıkça gösterir. Yoksa ibareyi sadece savaş bütçesiyle ilgili anlamak ayetlerde mutlak olarak zikredilen bir hususu takyit ve daraltmak olur ki bu kabul edilemez.
Karz-ı hasen’in bir boyutu da Müslümanları faize girmekten korumasıdır. Bu sayede hem nakit problemi çözülen mü’minler hem de onu çözenler, maddi-manevi kazanır. Allah (celle celaluhu) faizle/tefecilikle elde edilen kazançları bereketten mahrum eder, fakat kendi rızası istikametinde yapılan infakları/yardımları, verilen sadakaları ve borçları kabul eder ve karşılığını kat kat artırır/bereketlendirir.14 Onun için faiz, ekonomilerde küçülmeyi ve daralmayı sonuç verirken sosyal ve ticarî dayanışma beraberinde büyümeyi getirir. Allah Resûlü bu gerçeği çok net bir benzetmeyle şöyle ifade buyurur: “Kim, helal kazancından bir hurma değerinde sadaka verirse/iyilik yaparsa -ki O, helal olandan başkasını kabul etmez- Allah, o sadakayı sağı ile -yani ona büyük bir değer vererek- kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi sahibi adına ihtimamla büyütür.”15 Hadis-i şerifte geçen büyütme ifadesini hem dünya hem de ahiret adına çift yönlü anlamak gerekir. Buna göre Allah yolunda yapılan her türlü malî fedakarlıklar ekonomileri geliştirir, büyütür ve güçlendirir.
Karz-ı hasende geri ödemede bir fazlalık ya da maddi bir kâr yok ancak manevi bir bereket; o kimseye/topluma rızkın genişletilmesi ve yeni kârlı ticaret kapılarının açılması gibi kazançlar söz konusudur. Salih bir amel olarak ahirette ise günahlarının bağışlanması, verdiği bu karşılıksız desteğin büyük ecir ve mükafatı vardır. Zahiren sadece maddi boyutu olduğu düşünülen borç verme işleminin hem dünya hem de ahiret hayatına bakan boyutları vardır. Sosyal hayata katkıları ise tartışılmazdır.
Karz-ı hasen, acil nakit ihtiyacında tek yol değil çözüm yollarından sadece biridir. Özellikle kısa ya da uzun vadeli finans ihtiyacında kolay ve pratik bir çözüm aracıdır. Allah’ın, ihtiyaç sahiplerine verilen bu desteği, Kendisine verilen borç olarak kabul etmesi ve onu karz-ı hasen/güzel borç olarak nitelemesi bu konuda iktisadi gelişim ve değişim şartlarına göre güncel yeni çözümler üretmenin gerekliliğini de ders verir.
Bugün iktisadî yapılar ve ona bağlı olarak sosyal hayat değişse de değişmeyen bir gerçek vardır. O da sosyal yardımlaşma ve dayanışma ihtiyacı. Değişen dünya ve ona bağlı olarak gelişen ekonomik sistemler ve şartlar karşısında Müslüman toplumlar -kendi inanç ve hassasiyetleri çerçevesinde- bu ihtiyaca cevap verebilecek şekilde yollar bulmalı/yöntemler geliştirmeli ve bu alanda gerekli kurumları oluşturmalı ve verimli bir şekilde işletmelidirler. Aksi taktirde maddi anlamda sıkışıklık yaşayan kimselerin faize, bankalara ve tefecilere teslim olması kaçınılmazdır. Bu noktada ise sadece bu günahlara bulaşmak zorunda kalan kimse değil onlara alternatif çıkış yolları/çözümleri üretmeyen/oluşturmayan toplum ve yetkililer de mesul olur.
Zorunlu olmadıkça borç alınmamalı, alındığı taktirde ise zamanında en güzel şekilde geri ödenmeli; Allah için borç verenin hak ve hukuku çiğnenmemeli, verdiğine pişman edilmemelidir. Ta ki Kur’ân ve Sünnet’in bu iyilik emri daima yaşansın ve yaşatılsın, kötü örneklerden dolayı bu emirden imkânı olanlar kaçınmasın; acil ihtiyacı olanlara borç vermekten ürkmesin/korkmasın. Dolayısıyla borcunu zamanında ve en güzel şekilde ödemeyenler sadece alacaklıya karşı sorumlu olmaz aynı zamanda toplumda karz-ı hasen sünnetini ve sosyal dayanışma duygusunu öldürdükleri için Allah katında da mesul olurlar.
Muhtaçlara sadaka vermek, fakirleri ve miskinleri korumak ve gözetmek Kur’ân ve Sünnet’in temel emir ve tavsiyelerindendir. Ancak ihtiyaç sahiplerinin incinebileceği düşünülerek çoğu zaman onlara karz-ı hasen/borç vermek daha isabetli ve faziletlidir. Nitekim Allah Resûlü “Borç vermek, sadaka vermekten daha hayırlıdır/faziletlidir.” buyurarak karz-ı hasene özellikle teşvik eder.
Karz- hasenle ilgili ayetlerde borcun Allah’a verilmesi nitelemesi, verilenin Allah katında zayi olmayacağının; karşılığının kesin olarak verileceğinin tam bir garantisidir. Allah, kazanç ve bereket olarak dünyada, sevap ve mükafat olarak da ahirette bu salih amelin karşılığını kat kat vereceğini va’d eder. Allah rızası için yapılan her şey güzeldir ve o davranışın sahibi en güzel şekilde ödüllendirilmeyi hak etmiş kâmil/salih bir insandır.
Yazar: Dr. Selim Koç
Sitemizin yazarlarından Selim Koç, 1987 yılında Uludağ Ünv. İlahiyat Fakültesinde lisans eğitimini tamamladı. 1992. yılında aynı fakültede hadis ilimlerinde yüksek lisansını bitiren yazarımız, 2002 yılında Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tefsir alanında doktorasını tamamladı. Yazar, aynı yıllarda Tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf alanlarında özel dersler almaya da devam etti. Yıllardır siyer alanında da okumalar yapan ve makaleler kaleme alan yazarımız sekiz yıldır sitemizde düzenli olarak yazmaktadır. Yazarımız, 1,5 yıl kadar Mekke ve Medine’de ikamet etmiş ve Allah Resûlünün hayatıyla ilgili pek çok mekanlara gitmiş ve özel araştırma ve incelemelerde de bulunmuştur.
Dipnot:
- Bakara Sûresi, 2/245
- Heysemî, Zevâid, VI/324; Bezzâr, Müsned (2033); Beyhâkî, Şuabu’l-İman (3452); Ebû Ya’la, Müsned (4986)
- Âl-i İmrân, 3/181; Bkz. Taberî, Tefsîru’t-Taberî; İbn Kesîr, Tefsîru İbn Kesîr, Âl-i İmrân Sûresi 181. ayetin tefsirinde)
- Âl-i İmrân Sûresi, 3/186
- Buhârî, Mezâlim 3 (2442); Müslim, Birr 15/58 (2580)
- Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat IV/17 (3498); Beyhakî, Şuabu’l-İman, (3563); Suyûtî, Camiu’s-Sağîr, (6317)
- Beyhakî, (11273)
- İbn-i Mâce, Sadakât 19 (2431)
- Buhârî, Tarihu’l-Kebîr, IV/121; Beyhâkî, Şuabu’l-İman, III/1311
- Buhârî, Havâlât 1, 2 (2287); İstikrâz 12 (2400); Müslim, Müsâkât 33 (1564)
- Buhârî, İstikrâz, 4, 6, 7 (2390, 2392, 2394); Müslim, Müsâkât 22/118-122 (1601)
- Saf Sûresi, 61/10, 11
- Saf Sûresi, 61/13
- Bkz. Bakara Sûresi, 2/276
- Buhârî, Zekât 8 (1410); Bkz. Müslim, Zekât 20/63, 64 (1014)