Saliha Kadın ve Salih Erkek Kimdir? (1)

1.627

Hz. Ümmü Ümâre (radıyallahu anhâ) bir gün Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtu vesselâm) huzuruna gelir ve “Ey Allah’ın Resûlü! Gelen vahye bakıyorum, her şey erkekler için anlatılıyor. Kadınların çok zikredildiğini görmüyorum.” der. Bunun üzerine indirilen ayette, ona ve onun şahsında bütün kadınlara ve erkeklere, insanlığın ya da salihliğin erkeklik ve dişilik değil şu evrensel doğruların yaşanıp yaşanmaması davası olduğu ders verilir:

“Gerçek şu ki; Allah’a teslim olan bütün erkekler ve kadınlar, Allah’a ve âhiret gününe yürekten inanan erkekler ve kadınlar, imanlarının gereği olarak, Rabb’lerine gönülden boyun eğen/itaat eden erkekler ve kadınlar, her zaman doğruyu söyleyen, verdikleri söze bağlı kalan dürüst erkekler ve kadınlar, hak yolda başlarına gelebilecek her türlü belâ ve sıkıntılar karşısında sabr u sebat eden, ibadet u taatta sabır gösteren ve münkerât karşısında dişini sıkıp sabreden erkekler ve kadınlar, Allah’a içtenlikle saygı duyan haşyet sahibi erkekler ve kadınlar, hayır yolunda seve seve infakta bulunan; yardıma muhtaç kimselere yardım eli uzatan erkekler ve kadınlar, oruç tutarak kendilerine hâkim olmasını bilen erkekler ve kadınlar, iffetlerini titizlikle koruyan erkekler ve kadınlar ve Allah’ı sürekli yüreklerinde hissederek anan, O’nu çokça zikreden erkekler ve kadınlar var ya; işte Allah onlara, günahlarını bağışlama sözü vermiş ve onlar için cennette büyük bir mükâfât hazırlamıştır.”1

Bu ayette nazara verilen salih erkek ve saliha kadınların on vasfı özetle şunlardır:

“Allah’a iman ve teslimiyet, Allah ve Resûlüne itaat ve emirlerine sadakat, hak yolda sabır ve istikâmet, Allah’tan korkmak ve emirlerini derin bir haşyetle yerine getirmek, nehiylerinden sakınmak, Allah yolunda infak etmek/zekât vermek, oruç tutmak, iffetli yaşamak ve Allah’ı çokça zikretmek.”

Görüldüğü üzere ayette salih insan olmak için erkeklik ya da kadınlık şartı ya da farkı getirilmez. Kişi erkek de dişi de olsa önemli olan vasıflardır. Bu özelliklere kim sahipse o salih ve sadık bir mü’min erkek ya da kadındır. Her iki cins de Allah’ın huzurunda eşittir ve fırsat eşitliğine sahiptir. Allah, kullarının cinsiyetine değil niyetlerine ve vasıflarına bakar ve ona göre hüküm verir.2 Dolayısıyla salih erkek ve saliha kadın o kimsedir ki bu sıfatlara sahip olmaya çalışır ve onları son nefese kadar korumaya gayret eder. Bununla da yetinmez, eşini, evlatlarını, akraba ve dostlarını da bu vasıflara sahip kılmak için hikmetle ve en güzel şekilde, bir ömür mücadele eder.

saliha kadın kimdir

Salih Erkek ya da Saliha Kadın, Dünyevî-Uhrevî Nimettir

Kur’ân’ın saydığı bu kişiler, Allah Resûlü’nün de dünyanın en hayırlı nimeti olarak nazara verdiği kimselerdir:

“Dünya, insanoğlu için fani/geçici bir istifade yurdudur. Onun, erkeğe en çok fayda sağlayan en hayırlı varlığı ise saliha bir kadındır. Kadın için ise salih bir erkektir.”3

buyurur. Yine şu nurlu beyanları da aynı manayı te’yid eder: “Saliha kadından daha kıymetli bir dünya nimeti yoktur.”4 “Allah, kime salih/saliha bir eş nasip etmişse, dininin yarısına yardım etmiş demektir. O halde o da diğer yarısını korumada Allah’tan korksun, takva üzere yaşamaya gayret etsin.”5

O, bu hadislerinde salih yada saliha bir eşin, erkek ya da kadın için dünya hayatı adına en büyük nimetlerden biri olmasının yanında ahiret hayatının kazanılması adına da önemine dikkat çeker. Dinin tam olarak yaşanabilmesi için salih erkek ya da saliha kadının varlığının katkısının küçümsenmemesi gerektiğini dile getirir.

Salih Erkek ve Saliha Kadın Birbirine Özenmeyen Kimsedir

Kur’ân, farklı olay ve münasebetlerle indirilen ayetlerinde salih erkek ya da saliha kadınları bazen ortak bazen de farklı özellikler üzerinden ele alır ve tanımlar. Ancak burada önce temel bir kural koyar:

“Allah’ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri/farklı özellikleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin! Allah, her şeyi iyice bilmektedir.”6

Bu ayet ortaya koyduğu ölçüyle erkek ve kadının karşılıklı birbirine özenmesini ya da haset edip düşmanlık yapmasını yasaklar; mutlak eşitlik arayışına gidilmesinin de doğru olmayacağını beyan eder. Bunun yanında her iki farklı cinse farklı kabiliyetler verildiğini ifade eder ve herkesin buna göre kendisine düşen sorumluluklarını hatırlatır ve her ikisinin de kazandıklarıyla hesaba çekileceğini bildirir. Buna göre asıl olan dişilik ya da erkeklik değil, bir eş olarak cinsiyetinin insanın omuzlarına yüklediği sorumlulukları eda etmesidir. Fertler bunu başardığı ölçüde salih ve saliha vasıflarını kazanmaya başlarlar. Dolayısıyla ilişkilerde asıl olan mutlak eşitlik değil, sorumlu hareket, kemâl, salahat ve adaletli olmaktır. 

Salahatta Cinsiyet Değil Şahsiyet Esastır

Salih olup olmamada ya da salahati yakalamada cinsiyetin önemli olmadığının bir başka delili de şu olay üzerine nazil olan ayettir: Bir gün Ümmü Seleme validemiz, Allah Resûlü’ne “Ben hicrette kadınlardan bahsedildiğini hiç işitmedim.” der.7 Buna cevaben indirilen ayette Allah (celle celalühu) meselenin, cinsiyet değil “şahsiyet ve sâlih amel merkezli” ele alınması gerektiğini şöyle açıklar:

“Sizden gerek erkek gerek kadın, sâlih amel işleyen kimsenin çalışmasını zayi etmem. Çünkü siz birbirinizdensiniz, birbirinizden farkınız yoktur. Benim rızam için hicret edenlerin, vatanlarından sürülenlerin, benim yolumda işkenceye, zarara uğrayanların, Benim yolunda savaşanların ve öldürülenlerin, elbette kusurlarını örtecek ve elbette onları Allah tarafından mükâfat olarak içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğim. En güzel ödüller Allah katındadır.”8

Dolayısıyla salahatta kadınlık-erkeklik, karılık ya da kocalık değil, imanla ve ihlasla salih amel işlemek; sırf rızay-ı ilahiyi gözeterek Allah yolunda hizmet etmek, gerekirse bunun için hicret etmek esastır. Buna göre Allah katında cinsiyet ayırımı yoktur. Kim olursa olsun Allah’a ve kullarına karşı sorumluluklarını yerine getiren her insana, amellerinin, iyiliklerinin ve yaptığı fedakârlıklarının mükafatı verilir; kimseye zerre miktar da olsa haksızlık yapılmaz. İlahi adalet huzurunda kadın-erkek, evli-bekâr, efendi-köle, beyaz-siyah zengin-fakir eşittir. Ferdî ve toplumsal özellikler ne kadar farklı olursa olsun insanoğlu için salihliğin kriterleri değişmez. Mü’minler de bu ilahi ahlak ve adalet esaslarına göre hareket etmeli, aile içi hayatlarında ve dışında cinsiyet ayırımı yaparak salahattan uzaklaşmamalı; karşılıklı hakları ihlal etmemelidirler.

salih erkek kimdir

Salih Erkek ya da Saliha Kadın, Örtü Olabilendir

Kur’ân’ın ölçüleri içerisinde salih erkek ya da saliha bir kadın olabilmenin kriterlerinden biri de eşlerin birbirine elbise olabilmesidir. Kadın ve erkeğin yaratılışını ve neye muhtaç olduklarını en iyi bilen Yüce Yaratıcı, erkek ile kadının salahati yakalayabilmeleri ve bu hususta birbirlerine destekçi olabilmeleri adına “libâs” yani elbise/örtü tabirini kullanır: (هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَأَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ) “…Onlar, sizin elbiseniz, siz de onlar için bir elbisesiniz…”9

Bu ayet ile Kur’ân, salahat arayan eşlere adeta şöyle seslenir: “Ey iman eden erkek ve kadın eşler! Sizler salahatı istiyor ve arıyorsanız, elbisenin insanı dış etkenlerden koruması gibi siz de birbirinizi maddi-manevi tehlikelerden/kötülüklerden korumalı; birbirinize adeta birer koruyucu zırh olmalısınız. Hatta bununla yetinmemeli, elbisenin insanı güzelleştirmesi gibi birbirinizin amel ve ahlakını güzelleştirmeli; giysinin ayıpları, eksikleri örtmesi gibi siz de karşılıklı birbirinizin kusurlarını örtmeli; setr ve af ile birbirinizi tevbeye ve hayra/iyiliğe yönlendirmeli; birbirinizin salahatine/iyileşmesine yardımcı olmalısınız. Elbise, insana küsmez, ne yaparsa yapsın onu terk etmez, yine sarılır. Siz de yanlışlarınız karşısında birbirinize darılmamalı; dışlayıp itmemeli, terk etmemelisiniz. Bilakis elbisenin vücudu sarması gibi daha da sıkı sarılmalı, manevi yaralarınızı tedavi etmelisiniz. Zira iyi günde herkes birbirine sarılır, asıl olan zor günde veya yanlış yaptığında sarılmak ve eşe, hayırhah olmak; yardımcı olup onun salahat kazanmasına katkıda bulunmak çok daha değerlidir. Böylece birbirinizi maddi-manevi kötülüklerden koruyan ve hep Hakk’a, ma’rûfa/iyiliğe çağıran salih eşler olabilirsiniz.”

Allah Resûlü de eşlerin birbirinin maneviyatını koruyup gözetmesi adına adeta onları birbirine zimmetler ve bu misyonu eda eden eşlere özel dua da eder: “Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan ve hanımını da kılması için uyandıran; kalkmak istemediği zaman ise yüzüne su serpen kimseye Allah merhametle muamele etsin. Gece kalkıp namaz kılan ve kocasını da namaz kılması için uyandıran; kalkmak istemezse yüzüne su serperek onu kaldıran kadına da Allah merhamet etsin.”10 O, aynı zamanda bu duasıyla eşlerin bu latif gayretinin, ilahî merhameti celbedeceğini de müjdeler.

Bir de giysi aynı zamanda insana rahatlık, huzur ve güven de verir. Bu itibarla elbise insanın ilk evi ve güven duyduğu ilk özel alanıdır. Kur’ân’ın elbise fenomeni üzerinden çok veciz bir şekilde verdiği bir ders de erkeğin kadın için kadının da erkek için huzur, sükûnet ve güven kaynağı olmasıdır. Bir başka ayette bu mana açık bir şekilde şöyle ifade edilir:

“Sizin için, kendileriyle huzur bulasınız diye cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhameti yerleştirmesi de O’nun kudret delillerinden biridir. Şüphesiz bunda düşünen kimseler için alınacak nice ayetler/ibretler vardır.”11

Dolayısıyla eşler birbirinin sekinesi, huzuru yani elbisesi olabildiği ölçüde salahatı hem yakalar hem de karşı tarafı salahat çizgisine çekerler.

Bu çerçevede salih eş, birbirinin yanlışlarını/günahlarını eşeleyen ve deşeleyen değil, af ile örten, durum ve şartlar ne olursa olsun birbirine daima sevgi, saygı ve şefkatle muamele eden ve her halükârda onu salahat/istikamet dairesine almaya çalışan kimsedir. Aksi takdirde hataları ya da birbirinin günahlarını örtmeyip ilan edenler, salih/saliha değil Allah Rasûlü’nün ifadesiyle “mücahir” yani ifşacı olurlar: “Mücahirîn, yani günahını ilan edenler müstesna ümmetimin hepsi affa mazhar olacaktır. Kişinin geceleyin işlediği kötü bir ameli Allah örter. Ama, sabah olunca o şahıs: ‘Ey falan, bu gece ben şu şu işleri yaptım!’ der. Böylece o, geceleyin işlediği kötülüğü Allah örttüğü halde sabahleyin onu faşeder.”12

Elhasıl, kötülükleri/günahları Allah örttüğü halde, karşılıklı birbirlerinin yanlışlarını, eksiklerini vs. setretmeyip bilakis ifşa etmeyi tercih eden eşler hem aileyi/yuvayı hem de ilahî affı kaybeder/kaybettirirler. Birbirlerine sarılıp örtü ya da elbise olan eşler ise hem salahat kazanır affa liyakat kesbederler hem de aralarındaki iletişimi güçlendirirler. Hep birlikte günahtan sevaba hicret eder, Allah ve Resûlü’nü hoşnut eder, hüzünden saadete hicret ederler. Bütün bunlara rağmen evlilik yürütülemeyecekse İslam, zulmetmeye ya da zulüm çekmeye değil kamil ve salih insanlara yakışır bir şekilde boşanmaya da müsaade eder.

Salih Erkek Kavvâm, Saliha Kadın İtaatkârdır.

Kur’ân, salih erkeği “kavvâmiyeti” yani “maddî-manevî koruyuculuğu ve hizmetkâr yöneticiliği” üzerinden de tanımlar ve şöyle buyurur:

“Erkekler, eşleri üzerinde “Kavvâm” yani -maddî/manevî- koruyucu ve yöneticidir. Bunun sebebi, Allah’ın bazı insanlara bazılarından daha fazla nimet vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri gibi malî yükümlülükleridir…”13

Buna göre ailenin nafaka mesuliyeti tamamen erkeğe aittir. Bu mali sorumluluğu yerine getirebilmesi için de ona sınırlı salahiyet tanınmıştır. Ancak bu erkeğe, kadın üzerinde maddi-manevi baskı uygulaması ya da ona zulmetmesi için verilmiş bir paye/ünvan değil ağır bir sorumluluktur. Ancak istişare vesilesiyle katılımcı bir yönetimle tam olarak yerine getirilebileceği özel bir görevdir.14 

Bu ayetin devamında ise saliha kadınları/eşleri anlatırken şu iki özellikten bahseder: İlki (فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ) yani “… Saliha kadınlar, Allah’a gönülden boyun eğen, iyilikte kocalarına itaat eden ve onları maddî-manevî destekleyen uyumlu kimselerdir…” Buna göre erkeği salih yapan kavvâmiyetin yani aileyi koruyup-gözetmenin hakkını vermesi, kadını saliha yapan da “itaatkâr ve uyumlu” oluşudur. Saliha kadın, Allah’a ve Resûlü’ne itaat ettiği gibi hakta, hayırda ve iyilikte kocasına da itaat eder, bu hususlarda yanında ve destekçisi olur. Hatalı, yanlış ya da kötü bir şey yapıyorsa onu hakka davet eder, korur; kavlî ve fiilî gayretleriyle kötülükten uzaklaşmasına vesile olur. Telkinleri ve duruşuyla kıvam kazanmasına katkıda bulunur; kavvamiyet görevini hakkıyla yapmasına yardımcı olur.

Bu gayretleriyle o hem saliha hem de muslih (ıslahatçı) haline gelir. Erkek de gerek sözlü gerekse fiili katkılarıyla hanımının saliha olmasına destek verir; duruşuyla, davranışlarıyla onun salahatini ve “kânitât” vasıflarını güçlendirir. Bu açıdan erkeğin kavvamiyeti, hanımının salahatına, kadının salahatı da kocasının kavvamiyetine ve bu misyonların karşılıklı kabullenilmesine ve desteklenmesine bağlıdır. Bu açıdan bu vasıflar birbirine bakar ve birbirinden beslenir. Bir diğer tabirle erkeğin salihliği kavvamiyetinde, kadının kıvamı/kavvamiyeti de salih ve uyumlu/itaatkâr oluşundadır. Bunlardan biri bu vasfı kaybederse çoğu zaman diğeri de kaybeder; ilişkiler sarsılır, toplamda ise yuva ve toplum kaybeder. Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki ayetlerde geçen “kadının, kocasına istişareye dayalı itaati” meselesi, elbetteki sınırsız bir itaat değildir. Bu konuyu müstakil makale olarak ele alacağımızı ifade ederek burada şunu belirtelim ki Allah Resûlü, kulun kullara itaatinin sınırlarını şu sözleriyle belirler: “… Allah’a isyan olan yerde kula itaat yoktur. İtaat ancak meşru olanda gerekir.”15

Dipnot:

  1. Ahzab Sûresi, 33/35. Bkz. Tirmizî, Tefsîr 34 (3211)
  2. Bkz. Müslim, Birr 33, 34
  3. Müslim, Radâ’ 17/59 (1467); Nesâî, Nikah 15 (3232)
  4. İbn Mâce, Nikah 5 (1855)
  5. Taberanî, Mu’cemu’l-Evsat (972); Beyhakî, Şuabu’l-iman (5072)
  6. Nisâ Sûresi, 4/32
  7. Tirmizî, Tefsîr 5 (3023)
  8. Âl-i İmrân Sûresi, 3/195
  9. Bakara Sûresi, 2/187
  10. Ebû Dâvud, Salât 308 (1308); Nesâî, Kıyamu’l-Leyl 5 (1610); İbn Mâce, İkâmetu’s-Salât 175 (1336)
  11. Bkz. Rûm Sûresi, 30/21
  12. Buharî, Edeb 60 (6069); Müslim, Zühd 52 (2990)
  13. Nisa Sûresi, 4/34
  14. Burada okuyucularımızın aklına “Şayet kadın kendisini ve ailesini malî açıdan çevirebilecek gücü varsa durum değişir mi?” diye bir soru gelebilir. Kısaca belirtecek olursak Kur’ân’ın öngördüğü aile modelinde evin idaresinin mesuliyeti erkeğe takdir edilir. Kadının zengin olması ve aienin mali harcamalarına gönüllü katkıda bulunması sonucu/hükmü değiştirmez. Geçmiş devirlerde de çalışan, zengin olan ve yuvanın mali harcamalarına katkıda bulunan kadınlar vardı. Ancak bu tür söylemler ve iddialar gündeme gelmiyordu.  Günümüzde bu tür iddiaların ortaya atılmasının tek sebebi kadının çalışması değil, modern dünyanın kadınla, evililikle ya da aileyle, fertle ve özgürlüklerle ilgili değişen algılarıdır.
  15. Buharî, Meğâzî 59 (4340); Ahkâm 4 (7144, 7145); Müslim, İmâre 8/38-40 (1839, 1840)
1 yorum
  1. sınem akbulak diyor

    Degerlı yazarımız Selım Koc beyefendiye makale ve katkılarından ötürü çok tesekkür ederiz. Sıtenızden çok istifade ediyoruz, Allah razı olsun emeği geçen herkesten!

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.