Kuvvet, Kesret-i Etbada Değil; Haktadır

194

O günün Mekke’sinde her mesele, kaba kuvvete göre şekillendiği için insanlar, etraflarındaki insan sayısına göre kendisini güçlü görüyor ve karşısında yer alanlara da bu gücü göstermek istiyordu. Hatta, bazı durumlarda eski defterler gündeme getiriliyor ve ataları arasındaki etkin kimseler öne sürülerek geçmiş üzerinden psikolojik savaş yürütülüyordu.

Abdimenâfoğullarıyla Sehmoğulları arasında ciddi anlaşmazlıklar ve bir rekabet yaşanmaktaydı. Birbirlerini geride bırakabilmek için her iki taraf da, akla hayale gelmedik yöntemlere başvuruyor ve neticede kendi kabilesinin daha güçlü olduğunu ispat etmek istiyordu. İşi o noktaya kadar götürmüşlerdi ki, kabirlerde yatan atalarının adlarıyla, onların ün salmış menkıbelerini dile getirip hararetle anlatıyorlardı.
Derken, bu kesret yarışında Abdimenâfoğulları geride kalacak ve psikolojik savaşı, cahiliye döneminde nüfusu daha kalabalık olan Sehmoğulları kazanacaktı.

Mekke’de yeni bir gelişme daha vardı ve bu gelişmenin üzerine de bina edilecek bir hüküm olmalıydı. Çok geçmeden Cibril geldi ve şu ayetleri getirdi:

– Dünyalıklarla böbürlenmek, oyalayıp durdu sizleri!

Tâ, boylayıncaya kadar kabirleri!

Hayır! (Geçici dünya zevklerine bağlanmak doğru değil ve sizler de sakının bundan!) Hayır! Bileceksiniz ileride!

Evet, evet! Bileceksiniz ileride![1]

Başka bir gün, Efendimiz’i namaz kılarken gören Ebû Cehil hışımla yanına gelmişti ve:

– Ben Seni bunu yapmaktan nehyetmemiş miydim, diyerek şirretlik yapmıştı. Böyle bir adama verilecek en güzel cevap sükûttu ve Efendiler Efendisi de, namazını bitirir bitirmez oradan ayrılıp uzaklaştı. O’nun gidişini arkadan seyrederken Ebû Cehil, yanındakilere şöyle diyordu:

– Vallahi de, Sen de biliyorsun ki, buralarda benden daha fazla adamı olan yoktur!

Bununla o, “Senin etrafında ne kadar insan toplanırsa toplansın ben, hepsinin hakkından gelirim.” demek istiyordu. Kudret-i İlahî’yi hesaba katmadan konuşuyordu.

Halbuki güç ve kuvvet, kesret-i etbada değil; haktaydı. Mekke müşriklerinin kimsesiz gördükleri Allah Resûlü’nün kimsesi, doğrudan Allah Teâla idi ve Habîb-i Ekrem’ini teselli için şu ayetleri indirip Resûlü’nün gönlünü alıyordu:

– O bilmiyor mu ki Allah, olan biten her şeyi görüyor?

Hayır, hayır! Olmaz böyle şey! Eğer bu tutumundan vazgeçmezse onu perçeminden tutup cehenneme sürükleriz. Evet, o yalancı ve suçlu perçeminden tutup sürükleriz!

İstediği kadar grubunu yardıma çağırsın!

Biz de, Zebânîleri çağırırız!

Hayır, hayır! Ona boyun eğme! Sen, Rabbine secde et, O’na yaklaş![2]


Dipnotlar:
[1] Bkz. Tekâsür, 102/1-5; Vâhidî, Esbâbü Nüzûli’l-Kur’ân, s. 490
[2] Bkz. Alak, 96/14-19

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.