Hayber sonrası gelişmeler: Mekkelilere yardım…

311

Hayber ganimetleriyle Medine’ye dönen Efendiler Efendisi, bu imkânlarla iki önemli icraat yapacaktı: Öncelikle, mal ve mülklerini Mekke’de bırakarak Medine’ye hicret eden Muhâcirlere, kapılarını açıp da mallarını onlarla bölüşen Ensâr’a bu mallarını geri vermeleri talimatı verecek ve kendisi de bunu bizzat uygulayacaktı. Zira Hz. Enes’in annesi Ümmü Süleym’in, hicret sonrasında kendisine hediye ettiği bir hurmalık vardı ve o gün bu hurmalığı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), kullanmaları için kendilerine tahsis ettiği Ümmü Eymen’den alarak sahibine geri iade edecekti.

İkinci icraat de yine Mekke ile ilgiliydi. O gün Mekke’de büyük bir kuraklık baş göstermiş ve insanlarla hayvanlar büyük bir kıtlıkla karşı karşıya kalmışlardı. Bunu duyan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), o güne kadar her fırsatta kendisine kılıç kaldırıp hayatına kasteden bu insanların bile elinden tutma adına bir adım atacak ve Hayber’den elde ettiği ganimetlerle Mekkelilere yardım gönderecekti! Resûlullah’ın hareketi, mü’minin şefkat ve duyarlılığını gösteriyordu. Allah’ın kulu oldukları için onların da ellerinden tutmayı hedefliyor ve icraatindeki mesajla O (sallallahu aleyhi ve sellem), onları da Allah’a kul olma zeminine çağırıyordu.

Yardımı götüren sahabî, Amr İbn Ümeyye; yardım gönderdiği isimler ise Ebû Süfyân, Süheyl İbn Amr ve Safvân İbn Ümeyye idi; lider konumundaki insanlardı ve bu vesileyle düşünceleri yoklanmış ve böylelikle, İslâm adına bulundukları konum yeniden kontrol edilmiş oluyordu. Zira bunların üçü de, yarın gelip huzurda teslim olacak ve Allah Resûlü’nün sahabîsi olma şerefine nâil olacaklardı.

Ancak o gün Süheyl İbn Amr ile Safvân İbn Ümeyye, bu yardımı kabule yanaşmayacaklardı. Etraflarındaki insanların ihtiyaçlarını görüp durmakla birlikte, düne kadar yapmadık kötülük bırakmadıkları bir kapıdan böyle bir yardımın gelmesini gururlarına yedirememişlerdi! Ancak bu, yüreklerine kadar işleyen bir mesajdı; zira geçmişi gözlerinin önünden geçirdiklerinde herhangi bir insanın dönüp de kendilerine bu yardımı yapmayacaklarını çok iyi biliyorlardı; böylece Resûlullah’ın farkını bir kez daha görmüş oluyorlardı.

Ebû Süfyân, daha temkinliydi; her ne kadar arkadaşları müspet bakmasa da ortada insanî çizgide bir cemile vardı ve bu iyiliğin görülmemesi şık kaçmazdı. Onun için o gün:

– Allah, kardeşimin oğlunu hayırla mükâfatlandırsın; çünkü O, akrabalığın gereği olanı yerine getirip bizi gözetti, demiş ve bunların hepsini alarak Mekke’deki fakirlere dağıtmıştı.1 Mekke’nin kıymetini bilemediği Muhammedü’l-Emîn, sıkıntılarının farkına varmış ve ellerinden tutmak için kendilerine yiyecek ve altın göndermişti; gönüllerde, yarınlar adına umumiyet kesbedecek bir fetih yaşanıyordu!

Bu arada, Devslilerle birlikte Medine’ye gelen Ebû Hureyre, Mescid-i Nebeviye’ye yerleşmiş ve Ashâb-ı Suffe arasına katılmıştı. Aradığını bulmanın huzuruyla doluydu ama kendisiyle birlikte Medine’ye kadar gelen annesinin bir türlü Müslüman olmayışı karşısında duyduğu üzüntü, sevincini kursağında bırakıyordu. Nihâyet meseleyi Allah Resûlü’ne açmayı denedi ve annesi için dua talebinde bulundu:

– Yâ Resûlallah, diyordu. “Ben, annemi her defasında İslâm’a davet ediyorum ama o, bana karşı koyup hakaret ediyor. Bugün de aynı teklifte bulundum; ancak yine o, Senin hakkında hoşlanmayacağım ve asla kabul edemeyeceğim sözler söyledi. Ebû Hureyre’nin annesinin de hidâyete ermesi için Allah’a dua buyuruverseniz!”

Çok samimi ve içten gelen bir talepti ve Resûl-ü Kibriyâ Hazretleri de, ellerini açıp Ebû Hureyre’nin annesi için dua etmeye başladı.

Ebû Hureyre’nin sevinçten ayakları yerden kesilmişti! Şüphesi yoktu; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dua etmişse mutlaka bu duaya icabet olunur ve annesi de dünya ve ukbasını kurtarma yoluna girerdi. Bir çırpıda huzurdan çıkarak evlerine yöneldi; yaşadıklarını annesiyle paylaşacaktı! Kapının önüne geldiğinde kapalı olduğunu gördü; içeriden de su sesi geliyordu. Kapıyı açmak için zorladığında annesi ona:

– Olduğun yerde kal, diye seslendi.

Nihâyet annesi üzerine örtüsünü takmış hâlde kapıyı açıp ona:

– Gir içeri, diyecekti.

Bir şeylerin değiştiği muhakkaktı; ancak Ebû Hureyre henüz olanların farkında değildi. Nihâyet Ebû Hureyre’nin annesi Meymûne Binti Subeyh:

– Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed de, O’nun kulu ve Resûlü’dür, deyiverdi.

Dünyalar onun olmuştu; Devs’in aslanı Ebû Hureyre (radıyallahu anh), sevincinden ağlıyordu. İman dolu bir gönül için dünyadaki en büyük bahtiyarlıktı bu ve müjdeli haberi, Allah Resûlü’yle de paylaşmak istiyordu; koşarak mescide geldi:

– Yâ Resûlallah! Müjde, diye seslenmeye başladı. “Allah (celle celâluhû), Senin duanı kabul etti ve Ebû Hureyre’nin annesini de İslâmiyet’e hidâyet etti!”

Efendiler Efendisini de sevindiren haberdi bu ve önce, Allah’a hamd ü sena ettikten sonra, sonucunun da hayırlı olması için dua etmeye devam etti:

– Allah’ım, diyordu. “Şu kulun ve annesi hakkında, mü’min kullarınının kalbinde muhabbet hâsıl eyle ve mü’min kullarını da onlara sevdir!”

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Habeşistan’dan dönen Hz. Ca’fer için  Hayber dönüşünde Mescid-i Nebevi’nin yakınında bir ev yaptırıp ona, kendisine Rum hükümdarının hediye ettiği atlastan cübbeyi hediye etti.2 Habeşistan muhâcirlerine kucak açan Necâşî’nin, Müslümanları koruyup kollama adına yaptıklarını duyunca da, önce gidip abdest alacak ve sonra da, onun için ellerini kaldırıp Rabbine dua dua yalvaracaktı.

Bu arada güvenlik adına atılması gereken adımlardan da taviz verilmiyor; hâlâ içlerinde Medine’ye baskın düşüncesini barındıranları ve bu konuda müşahhas adımlar atanları sindirmek ve artık Hicaz’da İslâm’ın hâkimiyetini tescil etmek adına etrafa güvenlik güçleri gönderilmeye devam ediliyordu. Bu maksatla Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Ömer başkanlığında otuz kişilik bir birliği Türebe’ye, Hz. Ebû Bekir kumandasındaki bir müfrezeyi de Necid bölgesindeki Hevâzinlilere göndermişti. Bunun dışında Benî Mürre, Meyfaa ve Cinâb gibi bölgelere de seferler düzenlenmiş ve böylelikle Hicaz’daki umumi sulhun temini hedeflenmişti.


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Dipnot:

  1. Hatta Efendimiz, Ebû Süfyân’dan kendisine deri göndermesini talep etmişti. Belki de bu, gönderilen emtiayı kabullenmemeleri ihtimaline karşı, ihtiyat akçesi olarak düşünülmüştü. Yardımları alan Ebû Süfyân, Efendimiz’in bu isteğini de yerine getirecek ve talep edilen deriyi Medine’ye gönderecekti.
  2. Ertesi günü bu cübbeyi Hz. Ca’fer’in üzerinde görünce, “Ben sana, onu giyesin diye göndermemiştim” diyecek ve daha sonra da, onu Necâşî’ye göndermesini söyleyecekti. Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/229 (13424); Sâlihî, Sübülü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd, 7/298
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.