Namaz Vakitlerinin Tayini

262

Miraç yaşanmış ve namaz farz kılınarak, mü’minlere, aralık bırakılan kapıdan her gün miraç yapma imkan ve fırsatı sunulmuştu. Çok geçmeden Cibril-i Emin, yine Efendimiz’in yanındaydı. Çünkü “Namaz kılın!” denilmişti; ama namazın nasıl kılınacağı, hangi vakitlerde ve kaç rekat olarak eda edileceği hususunda pek fazla bir malûmat yoktu. Gerçi Hira’daki vuslatın ardından kılınmaya başlanan iki ayrı vakitte ve ikişer rekat olarak kılınan bir namaz vardı ve ardından da gece kılınan teheccüd namazı farz kılınmıştı. Ama şimdiki durum belli ki daha farklıydı. İşte Cibril de, namazla ilgili meçhul gibi duran bu hususları açıklamak için gelmişti.

Tam zeval vaktiydi ve güneş meyleder etmez Cebrail namaza durdu. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, onun arkasında saf tutmuştu. Öğle namazı bitmiş ve ikindi vakti gelmişti. Eşyanın gölgesi tam kendi boyu kadar olduğu bu ilk vakitte tuttu, ikindi namazına başladı. Yine Efendiler Efendisi, Cibril’in cemaatiydi. Güneş batınca akşam namazına, şafağın aydınlığı kaybolunca da yatsı namazına durdular ve yine cemaat halinde namazlarını kılmışlardı. Gecenin karanlığı, yerini aydınlığa bırakmaya başladığı ilk vakitlerde; yani fecir doğar doğmaz da sabah namazını kılacaklardı. Böylelikle bir günün namazı tamamlanmış oluyordu.

Ancak mesele burada noktalanmayacaktı. Öğle vakti Cibril yine geldi. Bu sefer güneş, bir hayli ilerlemiş ve eşyanın gölgesi kendi boyu kadar uzamıştı. Yine en hayırlı cemaat teşekkül etti ve namazlarını kıldılar. İkindi vakti, gölgelerin iki kat uzadığı zaman kılınıyordu. Akşam, güneş battığı zaman kendi vaktinde; yatsı ise, gecenin üçte ikisi geride kaldıktan sonra kılınacaktı. Sabaha gelince o, güneş doğmadan biraz önceye denk gelmişti.

Bu iki günlük namaz taliminin ardından Cibril-i Emîn, Muhammedü’l-Emîn’e dönerek şunları söyledi:

– Yâ Muhammed! İşte namazlar, dünkü vakitlerle bugünkü vakitlerin arasındaki zamanlarda kılınacaktır.1
İsra ve miraç hadisesi, imanla küfür arasındaki çizgiyi daha da belirginleştirmişti. İnkar edenler kendi karanlık dünyalarına dönüp daha kalıcı tuzaklar peşine giderken iman edenler ise, her şeye rağmen en muannitlere bile hakkı anlatma azmini yenileyecek, imana müheyya yeni simalar bulma yarışının erleri olmaya devam edeceklerdi.


Dipnot:

  1. Nesâî, Sünen, 1/256 (513); Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, 2/192 (1689)
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.