Medine’ye gelen zafer müjdesi

275

Savaşın neticesinden Medine’de bulunanları haberdar etmek için Efendiler Efendisi, azatlı kölesi Zeyd İbn Hârise ile Abdullah İbn Revâha’yı önden Medine’ye gönderdi. Savaştan bir gün sonraki pazar günü öğleye doğru Akîk denilen yere kadar gelecekler ve burada ikisi birbirinden ayrılacak ve her biri bir başka cihetten Medine’ye girip müjdeyi farklı yerlerden ulaştırmayı deneyeceklerdi. Çok geçmeden Abdullah İbn Revâha’nın şöyle seslendiği duyuldu:

– Ey Ensâr topluluğu! Müjdeler olsun size! Artık Resûlullah selamettedir. Müşrikler ise, hem öldürüldü hem de esir alındılar! Rebîa ve Haccâc’ın ikişer oğluyla Ebû Cehil, Zem’a İbn Esved ve Ümeyye İbn Halef öldürüldü. Süheyl İbn Amr ise esirler arasında!

Onun söylediklerine dikkatle kulak veren Âsım İbn Adiyy, heyecanla soracaktı:

– Söylediklerin gerçekten doğru mu ey İbn Revâha!

– Elbette ki doğru, diye cevapladı Hz. Abdullah. Vallahi de doğru. Hem, yarın Resûlullah da gelecek… Hem de bukağılara bağlı esirlerle birlikte!

Medine’yi büyük bir sevinç kaplamıştı. Abdullah İbn Revâha, bu sevinci herkesle paylaşabilmek için kapı kapı dolaşıyor ve karşılaştığı herkese aynı müjdeyi veriyordu. O kadar ki, çoluk çocuk onun etrafında toplanmış, Abdullah İbn Revâha ile birlikte koşturup dururlarken bir taraftan da:

– Fâsık Ebû Cehil öldürülmüş! Ümeyye ibn Zeyd’e varıncaya kadar herkes de, hak ettiği dersini almış, diye neşideler söylüyorlardı.

Zeyd İbn Hârise ise, Efendimiz’in devesi Kasvâ’nın üzerinde Medine’ye gelmiş ve girişi de alt mahalleden yapmıştı. O da, Abdullah İbn Revâha benzeri müjdeler veriyor ve Bedir’de kazanılan zaferi Medine ehliyle şöyle paylaşıyordu:

– Rebîa’nın oğulları Utbe ve Şeybe, Haccâc’ın iki oğlu, Ebû Cehil, Ebu’l-Bahterî, Zem’a İbn Esved ve Ümeyye İbn Halef öldürüldü. Başka pek çok esirle birlikte onların en azılılarından olan Süheyl İbn Amr da esir alındı!

Bir tarafta Efendimiz’in devesi Kasvâ ile Medine’ye yalnız dönen Zeyd İbn Hârise’yi izleyen bazı insanlar, bir ara tereddüt geçireceklerdi; bazıları onun, yaşadığı şokla cinnet geçirdiğini sanıyorlardı. Yürekleri ağızlarına gelmişti; zira onlara göre, Resûlullah’ın devesi boş geldiğine göre O (sallallahu aleyhi ve sellem), Bedir’de öldürülmüş olmalıydı!

Bu sırada münafıklardan birisi Ebû Lübâbe’ye yaklaşmış:

– Arkadaşlarınız öyle paramparça olmuşlar ki, artık bugünden sonra bir daha asla bir araya gelemezler! Baksana, ileri gelenler ve Muhammed öldürülmüş! İşte bu, O’nun devesi; hepimiz onu tanırız! Bu Zeyd de, korkudan ne dediğini bilmiyor zaten, diyordu. Ebû Lübâbe hazretleri, kendisine bunları söyleyen adama acı acı baktı önce ve arkasından da şunu söyledi:

– Pek yakında Allah (celle celâluhû), senin sözlerinin doğru olmadığını gösterecektir!

Bunu fırsat bilen Yahudiler de şöyle söyleniyorlardı:

– Şüphe yok ki Zeyd, cepheden kaçıp gelmiş!

Babasının sesini duyar duymaz koşturup gelen ve etraftan uzanan dillere şahit olan genç Üsâme, babası Zeyd İbn Hârise’yi bir kenara çekecek ve soracaktı:

– Ey babacığım! Söylediklerin gerçekten doğru mu?

– Ey oğulcuğum! Söylediklerimin hepsi de elbette doğru, diye mukabelede bulundu Hz. Zeyd. Bunun üzerine genç Üsâme, biraz önce Resûlullah’ın öldürüldüğü şayiasını çıkaran münafığın yanına geldi ve adama şunları söyledi:

– Şüphe yok ki sen, Resûlullah ve Müslümanlar hakkında iftira atıp fitne çıkarıyorsun; göreceksin, Resûlullah gelir gelmez seni O’na şikâyet edecek ve boynunu vurduracağım!

Ertesi gün olunca zaten, esirlerin başında Efendimiz’in azatlısı Şükrân olduğu hâlde Medine’ye gelecekler ve işin gerçek yönü bütün netliğiyle ortaya çıkacaktı.

Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.