Allah’a Verilen Borç: Karz-ı Hasen (1)
Kur’ân, bazen zekât bazen sadaka bazen infak kelimelerini kullanarak mü’minleri yardımlaşmaya, dayanışmaya ve Allah yolunda vermeye/harcamaya teşvik eder. Bu üç yol onun en bilinen şekillerindendir. Bunların haricinde Allah yolunda yapılan harcamaları/infakları ya da dayanışmayı/yardımlaşmayı ifade eden özel bir kavram daha vardır. O da “Karz-ı Hasen” yani güzel borç kavramıdır.
Kur’ân’da toplam altı ayette geçen ”Karz-ı Hasen” hem Allah yolunda mal harcamaya/infaka hem de ihtiyaç sahibi kimselere borç vermeye teşvik eder. Sûrelerin mevcut dizilimine göre ele alacak olursak kavram ilk önce Bakara Sûre-i celilesinde yer alır:
“Kimdir o yiğit ki Allah’a güzelce ödünç verir, Allah da onun verdiğinin mükâfatını kat kat artırır. Allah rızkı kısar da bollaştırır da. Zaten hepiniz döndürülüp O’na götürüleceksiniz.” 1
Ayette, karz-ı hasen‘de bulunmanın büyük bir iyilik olduğuna ve karşılığının kat kat verileceğine dikkat çekilir. Bunun yanında karz-ı hasenin rızkın bereketlenmesinde/artmasında ya da kısılmasında etkili olacağına işaret edilir.
İkinci olarak Mâide sûresinde geçen karz-ı hasen tabirinden, böyle bir malî dayanışmanın İslâm’dan önce Yahudilikte de emredildiği anlaşılır: “Allah, İsrail oğullarından kesin söz aldı. Biz onlardan (on iki boydan her birinden bir vekil olmak üzere) on iki de vekil tayin etmiştik. Allah buyurdu ki: “İyi bilin ki Ben sizinle beraberim. Eğer siz namazı dikkatli bir şekilde hakkıyla eda eder, zekâtı verir, resullerime iman eder, onlara sahip çıkar, Allah rızası için gerekli yerlere harcayarak Allah’a güzel bir tarzda ödünç verirseniz, Ben elbette sizin kusurlarınızı örter ve elbette sizi içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştiririm. Ama kim bundan sonra nankörlük edip küfre saparsa, doğru yoldan sapmış, kendini zayi etmiş olur.”2 Aynı zamanda bu ayette mükafatın ne olacağı daha da açılır; bu kimselerin kusurlarının örtüleceği ve içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirilecekleri ifade edilir.
Üçüncü olarak Hadîd sûresinin hem 11.nci hem de 18. ayetinde bu hususa tahşidatta bulunulur: “Kim Allah’a güzel bir ödünç verir (malını Allah yolunda harcarsa/ihtiyaç sahibini gözetir ona borç verirse) Allah bunu kat kat artırır. Ona değerli bir mükâfat da vardır.”3 Bu ayetlerde de yine böyle bir dayanışmanın maddi-manevi berekete/zenginliğe vesile olacağı belirtilir.
Daha sonra ise Teğâbün sûresinde üzerinde durulan karz-ı hasenin, maddi-manevi artışın yanında günahların bağışlanmasını da sonuç vereceği ifade edilir:
“Eğer Allah’a ödünç verirseniz O sizin için, onun kârını kat kat artırarak verir, hem de sizin günahlarınızı bağışlar. Çünkü Allah şekûr’dur, halîmdir.”4
Yani O, sizin küçük görebileceğiniz bu tarz iyilikleri bile salih amel olarak kabul eder ve onlara büyük mükâfat verir. Halîm’dir yani müsamahakârdır, cezalandırmada acele etmez; bu tür iyiliklerinizi affedileceğiniz bir yola girmenize vesile kılar.
Karz-ı hasen, son olarak Müzzemmil sûresinde Kur’ân tilaveti, namaz ve zekâtla birlikte gündeme getirilir: “… Haydi artık Kur’ân’dan, kolayınıza gelen miktarı okuyun. Namazı hakkıyla ifa edin, zekâtı verin ve bir de Allah’a güzel ödünç takdim edin! Unutmayın ki kendi iyiliğiniz için âhirete hazırlık olarak her ne gönderirseniz mutlaka onu Allah’ın nezdinde bulursunuz. Hem daha üstün ve daha hayırlı, mükâfatı kat kat artmış olarak! Allah’tan af dileyin. Muhakkak ki Allah gafurdur, rahîmdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur).”5 Burada da karz-ı hasen‘de bulunan kimsenin asıl kendisine iyilik yaptığı/yapacağı ve bunun Allah katında asla zayi edilmeyeceği, dünya ve ahiret karşılığının verileceği belirtilir. Kur’ân tilaveti, namaz ve zekâtla beraber zikredilmesinin bir hikmeti de her üç ibadetle elde edebilecek manevi mükafatları insana kazandırabilecek niteliğe sahip olmasıdır, denilebilir.
Karz-ı Hasen Ne Demektir?
“Karz” (قرض) kelimesi Arapça’da “kesmek” anlamına gelir. Kişinin kendi malından ayırması bir nevi kesip muhtaç kimseye vermesi sebebiyle “borç” anlamında kullanılır. Bu kelimeye (حَسَنًا) “hasen” yani güzel terimi de eklenerek (قَرْضًا حَسَنًا) “Karz-ı hasen” tabiri oluşturulmuştur. Istılahta ise karz-ı hasen, maddî-manevî çıkar düşüncesi gözetmeden sırf Allah rızası için mü’min kardeşinin malî sıkıntısını giderme adına karşılıksız ona borç vermeyi ifade eden bir terimdir. Bu muamelenin özellikle güzel olarak nitelendirilmesi hem davranışın güzelliğine hem de verenin ruh yüceliğine işaret eder.
Karz-ı Hasen’in Temel Özellikleri
Verilen bir borcun karz-ı hasen olması için şu şartları bulundurması gerekir.
1) Borç, sırf Allah rızası için halisâne bir niyetle verilmeli; karşılığında maddî-manevî bir çıkar ya da mükafat beklenilmemelidir. Bunun için Allah Resûlü, karz-ı hasenle ilgili mü’minlere şu hassas ölçüleri verir: “Sizden bir kimse ihtiyaç sahibi birisine borç verirse asla onun karşılığında bir hediye almasın. Ya da bineğine binmek bile olsa ondan istifade etmesin. Ancak borç ilişkisinden önce aralarında bu tür muameleler gerçekleşiyorsa bu müstesna.”6 Allah Resûlü bu salih amelin maddî-manevî menfaatlere alet edilmemesi için temel bir kural da koyar ve bunu kesin bir ifadeyle yasaklar: “Menfaat getiren her karz, faizdir.”7
2) Borç, baskıyla ya da isteksiz bir şekilde değil gönül hoşnutluğu ile verilmelidir. Zira zorla yapılan ya da isteksiz/gönülsüz eda edilen işler, salih amel değildir ve Allah katında geçerliliği yoktur. Zorla namaz kılanın imanı değil günün sonunda nifakı ve yorgunluğu artar. Baskıyla zekât verenin sevabı değil infakın neticesinde iç acısı ve hasreti artar. İstemeyerek oruç tutan kimsenin de günün sonunda irfanı değil sadece açlığı ve nefreti artar. İstemeyerek hacca gidene de hac ibadetinin sonunda af değil büyük bir yorgunluk ve maddi kayıp çıkar. Zorla verilen karz-ı hasen de daha baştan hasen/iyi ve güzel olma vasfını kaybeder. İşin başında ona verdiği borcu geri alıp-almayacağı korku ve endişesi olur. Borcunu tahsil ettiğinde ise ecri zaten çoktan gitmiştir, alamadığında ise geriye büyük bir ıstırap bırakır.
3) Borç olarak verilecek malın ya da paranın infak edilen mallarda olduğu gibi helal kazançtan yapılması gerekir.8 Zira zahiren bir muhtaca borç veriliyor olsa da malî ibadet olarak hakikatte o Allah’a verilmektedir. Allah Resûlü helal olmayan bir mal ile yapılan iyiliklerin kabul edilmeyeceğini de açıkça belirtir: “Ey insanlar! Allah, temizdir, sadece temiz ve helâl olanı kabul eder ve şüphesiz ki Allah, rasûllerine emrettiği şeyleri, müminlere de emretti ve şöyle buyurdu: ‘Ey Rasûller! Helâl olanlardan yiyin ve sâlih amel işleyin/iyi işler yapın, zira yaptıklarınızı bilirim, buyurdu.’ Ardından ‘Ey iman edenler’ Size verdiğimiz rızıkların helâlinden yiyin.’ ayetlerini okudu. Sonra uzun bir yolculuk yapmış, saçı başı dağınık, üstü başı toz toprak içinde, ellerini semâya kaldırıp ‘Yâ Rabbi! Yâ Rabbi!’ diyen bir kişiyi zikretti ve şöyle buyurdu: ‘Yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmiş! Duası nasıl kabul edilsin ki?”9
Dolayısıyla helal yollarla elde edilmemiş bir maldan ya da imkanlardan verilen borçlar da aynı kategoride değerlendirilir. Zira helal dairede elde edilmeyen bir kazançla yapılmayan dualar kabul edilmiyorsa mali bir ibadet olarak karz-ı hasen hayli kabul edilmeyecektir.
4) Borç verilen kişi ezilmemeli, yapılan iyilik başa kakılmamalı; borçlu, borç aldığına pişman edilmemeli, başkalarının yanında mahcup edilmemelidir. Kur’ân’ın sadakaların başa kakılmamasıyla ilgili verdiği hüküm, borçlanmalarda ya da yapılan bütün iyiliklerde geçerli temel bir kaidedir. Her türlü başa kakma ya da muhtacı ezme sadakayı ya da borç verme iyiliğini boşa çıkarır:
“Ey iman edenler! Sadakalarınızı ve yaptığınız iyilikleri, insanların başına kakarak, gönül inciterek boşa çıkarmayın; tıpkı Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde, sırf insanlara gösteriş olsun diye malını güya Allah yolunda harcayan ve böylece tüm iyilikleri boşa giden münâfıklar gibi sadakalarınızı/iyiliklerinizi geçersiz kılmayın…”10
Allah Resûlü de iffet kavramını kullanarak “Başa kakmadan/incitmeden, ihtiyaç sahibini utandırmadan iffetlice iki defa verilen borç, bir defa verilen sadakadan daha hayırlıdır.”11 buyurur ve ticaret ahlakıyla ilgili “iffetlice borç verme” ilkesini vaz eder. Hadiste iki defa verilen borç ifadesi ise “Aynı şahıs dahi üst üste borç istese ‘Ben sana daha önce vermemiş miydim? Şimdi tekrar istiyorsun!’ vs gibi.” sözlerle muhatabı asla rencide etmemeyi/ezmemeyi tavsiye eder. Zira iyilikleriyle insanları ezenler, iyiliklerinin karşılığını iptal ederler.
5) Borç, aynî olarak veriliyorsa kişinin sahip olduğu en iyi/kaliteli mallardan seçilip verilmelidir. Güzel borç, ancak kaliteli mallarla gerçekleşir. Bu konuda Kur’ân’ın iyilik yaparken ortaya koyduğu temel ilke aynen geçerlidir: “Ey iman edenler! Gerek sizin çalışıp üreterek kazandığınız gerekse yerden sizin için çıkardığımız nîmetlerin temiz ve helâl olanlarından bir kısmını Allah yolunda ihtiyaç sahiplerine harcayın. Size verilecek olsaydı, beğenmediğiniz için yüzünüzü buruşturmadan almayacağınız döküntü, bozuk, çürük ve değersiz malları sakın sadaka/yardım olarak vermeye kalkışmayın. Şunu iyi bilin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan da sadece O’dur.”12
Buna göre muhtaç kimsenin, ihtiyacını gideremeyeceği bir malın ya da bir miktar nakdî yardımın kendisine yapılması yeterli değildir. Öyle bir nakdî ya da aynî destek iyilik ya da sadaka kategorisinde değerlendirilse de karz-ı hasen olarak kabul edilemez.
6) Borç, gerçekten ihtiyaç sahibine verilmelidir. Yoksa zengine ya da imkânı olana verilen ödünç para bu kategoriye girmez. Daha fazla kazanmak için insanlardan borç isteyen, bir nevi dilenen kimseye verilen borç, karz-ı hasen olarak değerlendirilemez. Zira öyle bir şahsın borç alması ihtiyaçtan değil, daha çok zenginleşebilme adına İslam’ın karz-ı hasen emrini istismar; bir nevi dilenciliktir. Dilencilik de Allah Resûlü’nün beyanlarıyla açıkça yasaklanmıştır.13
7) Karz-ı hasen muamelesi mutlaka kayıt altına alınmalı ve şahitler tarafından imzalı belge ile -ne borç verenin ne de borcu alanın- mağduriyet yaşamayacağı bir şekilde sabit hale getirilmelidir. Kur’ân’da bu konudaki ayet, en uzun ayetlerden biridir. “Ey iman edenler! Belirli bir vâdeye kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman onu kaydedin! Aranızda doğrulukla tanınmış bir kâtip onu yazsın! Kâtip, Allah’ın kendisine öğrettiği gibi (adalete uygun olarak) yazmaktan kaçınmasın da yazsın! Üzerinde hak olan borçlu kişi akdi yazdırsın, Rabbi olan Allah’tan sakınsın da borcundan hiçbir şey noksan bırakmasın! Eğer üzerinde hak olan borçlu, akılca noksan veya küçük veya yazdırmaktan âciz bir kimse ise, onun velisi adalet ölçüleri içinde yazdırsın! İçinizden iki erkek şahit de tutun! İki erkek bulunmazsa o zaman doğruluklarından emin olduğunuz bir erkek ile iki kadının şahitliğini alın! (Bir erkek yerine iki kadının şahit olmasına sebep) birinin unutması halinde ikincisinin hatırlatmasına imkân vermek içindir. Şahitler çağırıldıklarında, şahitlikten kaçınmasınlar! Siz yazanlar da borç az olsun, çok olsun, vâdesiyle birlikte yazmaktan üşenmeyin! Böyle yapmak, Allah katında daha âdil, şahitliği ifa etmek için daha sağlam ve şüpheyi gidermek için daha uygun bir yoldur. Ancak aranızda hemen alıp vereceğiniz peşin bir ticaret olursa, onu yazmamakta size bir günah yoktur. Alış-veriş yaptığınız zaman da şahit tutun! Ne kâtip ne de şâhit asla mağdur edilmesin. Bunu yapar, zarar verirseniz, doğru yoldan ayrılmış, Allah’a itaatin dışına çıkmış olursunuz. Allah’a itaatsizlikten sakının! Allah size en uygun/isabetli tutumu öğretiyor. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilir.”14
Kur’ân’ın bu emir ve tavsiyesi tutulmadığı takdirde borçlu ve alacaklı arasında yaşanacak bir ihtilaf ile karz-ı hasen, karz-ı seyyi’e yani kötü borca dönüşecektir. Bu tür durumda sorumlu sadece borcu alan değil her iki taraftır. Zira her ikisinin de bu konuda ihmali vardır. Bu tür kötü örnekler ise toplumda malî dayanışma tavsiyesine zarar verir ve bu malî ibadete Müslümanların mesafeli yaklaşmasına neden olur.
8) Borç muamelesini güzelleştiren ya da borcu, karz-ı hasen haline getiren bir hususiyet de geri ödenmesinde borçluya kolaylık gösterilmesi; ödemekte zorlanıyorsa ekstra süre tanınması, gerekirse borç miktarının tamamen bağışlanmasıdır. Kur’ân böyle bir uygulamanın alacaklı için daha hayırlı olacağını açıkça belirtir ve buna teşvik eder: “Eğer borçlu sıkıntıda ise, kolaylığa çıkıncaya kadar ona mühlet verin! Şayet bilirseniz, alacağınızı bağışlamanız sizin için daha da hayırlıdır.”15
Allah Resûlü de borçluya kolaylık tanınmasına teşvik eder ve bunun Allah katında makbul bir salih amel olduğuna özellikle dikkat çeker: “Kim bir borçluya mühlet verirse, her gün için bir sadaka sevâbı kazanır. Kim onun borcunu vâdesi geldikten sonra tehir ederse, ertelediği müddetçe, her geçen gün (alacağı mal kadar) kendisine sadaka sevapı yazılır.”16 “Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah merhametiyle muamele etsin.”17
Böyle bir iyiliğin ilahî affı celp edeceğine de hadislerde dikkat çekilir: “Allah Teâlâ sizden önceki ümmetlerden bir kişiyi bağışladı. Çünkü o sattığında kolaylaştırır, aldığında kolaylık gösterir ve borçludan alacağını isterken kolaylığı tercih ederdi.”18 “Allah Teâlâ’nın kendisini, kıyamet gününün sıkıntılarından kurtarmasını isteyen kimse, borcunu ödeyemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü bağışlasın.”19 Zira böyle bir muamele o insana arşın gölgesine giden yolları da açar: “Kim darda kalan borçluya zaman tanırsa yahut (alacağının tamamını veya bir kısmını) borçluya bağışlarsa, Allah onu, başka hiçbir gölgenin (himayenin) olmadığı kıyamet gününde kendi arşının gölgesinde (himayesinde) gölgelendirecektir.”20
Yazar: Dr. Selim KOÇ
Sitemizin yazarlarından Selim Koç, 1987 yılında Uludağ Ünv. İlahiyat Fakültesinde lisans eğitimini tamamladı. 1992. yılında aynı fakültede hadis ilimlerinde yüksek lisansını bitiren yazarımız, 2002 yılında Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Tefsir alanında doktorasını tamamladı. Yazar, aynı yıllarda Tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf alanlarında özel dersler almaya da devam etti. Yıllardır siyer alanında da okumalar yapan ve makaleler kaleme alan yazarımız sekiz yıldır sitemizde düzenli olarak yazmaktadır. Yazarımız, 1,5 yıl kadar Mekke ve Medine’de ikamet etmiş ve Allah Resûlünün hayatıyla ilgili pek çok mekanlara gitmiş ve özel araştırma ve incelemelerde de bulunmuştur.
Dipnot:
- Bakara Sûresi, 2/245
- Maide Sûresi, 5/12
- Hadîd Sûresi, 57/11
- Teğâbün Sûresi, 64/17
- Müzzemmil Sûresi, 73/20
- İbn Mâce, Sadakât 19 (2432)
- Ebû Cehm, Cüz, (92); Hâris, Müsned (437); Deylemî, Müsned, (4778); İbn Hacer, Bulûğu’l-Merâm (252)
- Bkz. Bakara Sûresi, 2/267
- Müslim, Zekât 20/65 (1015); Tirmizî, Tefsîr 3 (2989)
- Bakara Sûresi, 2/64
- Suyûtî, Camiu’s-Sağîr (6100)
- Bakara Sûresi, 2/267
- Bkz. Buhârî, Müsâkât 13 (1474); Müslim, Zekât 36/103-108 (1040-1043)
- Bakara Sûresi, 2/282
- Bakara Sûresi, 2/280
- Bkz. İbn-i Mâce, Sadakât, 14 (2417-2420)
- Buhârî, Büyû, 16 (2076); İbn-i Mâce, Ticârât, 28 (2202, 2203)
- Tirmizî, Büyû, 75 (1320); Nesâî, Büyû, 104 (4694-4696)
- Müslim, Müsâkât, 6/32 (1563)
- Tirmizî, Büyû’ 67 (1306); Müslim, Zühd, 74 (3006)