İçtimai Bir Sorumluluk ve Sünnet: Mazluma Sahip Çıkma

1.611

Yeryüzünde hakkı ikame ve adaleti tesis için gönderilen peygamberlerin hayatı, zalim fert ve topluluklara karşı verilen çetin mücadelelerin ve mazluma sahip çıkmanın örnekleriyle doludur. Onlar, hakkı tebliğ ve ikâme etmenin yanında haksızlığa uğrayan kimselerin de daima rehberleri ve müdafileri olmuşlardır. Hz. Nuh1 ve Hz. İbrahim, en büyük zulüm olan şirkin yanında onun despot temsilcilerine ve onların idaresinden kaynaklanan haksızlıklara karşı büyük bir mücadele vermiş; Hz. Musa ve Harun, zalim Firavun tarafından köleleştirilen ve her çeşit zulme maruz bırakılan İsrailoğullarını kurtarmak için görevlendirilmiş, Hz. Şuayb, insanların hem imanlarına hem de mallarına kastedip çöken çeteleri ıslah için büyük çabalar harcamıştır.2  

Peygamber Efendimiz’e (aleyhi’s-salatü ve’s-selam) gelince O, nübüvvetten önce bile, hakkı yenen ve zulme uğrayan hiçbir mazlumun, mağduriyetiyle baş başa bırakılmayacağına dair yapılan “Hılfu’l-Fudûl” adlı antlaşmaya gönüllü olarak katılmış, peygamber olarak seçildikten sonra da bu üyeliği, vadiler dolusu kızıl tüylü deve sürüsü ile dahi değişmeyeceğini ve her zaman mazlumun yanında yer alıp ona yardım edeceğini beyan etmiştir.3 Nitekim O, hayatı boyunca da hep mazlumlara sahip çıkmış; onların haklarını korumak, geri almak ve iniltilerini dindirmek için mücadele etmiş, mazluma yardım etmeyi bir vazife olarak ümmetine miras bırakmıştır. 

Zulmü Durdurmak Hem Zalime Hem de Mazluma Yardımdır!

Allah Resûlü’nün, fert ve gruplar arasında ve toplum içerisinde cereyan eden zulüm ve haksızlıklara karşı Müslümanlara yaptığı tavsiyelerden biri, “Zalim de mazlum da olsa kardeşine yardım et.”4 düsturudur. O’nun bu beyanı karşısında şaşıran ashab-ı kirâm, “Ya Resûlallah! Mazluma yardım etmeyi anladık fakat zalime nasıl yardım edebiliriz?” diye sormuş; O da “Zulmetmesine mâni olarak ona da yardımda bulunmuş olursunuz.”5 buyurmuştur. Zira bu ölçü dahilinde hareket edilip zalimin zulmünün önüne geçildiğinde, mazlum korunmuş olacağı gibi zalim de dünya ve ahiret karanlıklarından kurtarılmış olacaktır. Bununla hem zulmün kaynağı kurutulacak hem de her türlü haksızlık ve zulümlerin engellenmesini ile toplumda adalet ve huzuru temin etmenin yolu açılacaktır. 

Allah Resûlü, “zalime yardım” meselesini önemsiyordu çünkü zulüm bütünüyle ortadan kaldırılmadan mazluma tam sahip çıkılamazdı. Bundan dolayı bir başka beyanlarında konuyu tekrar gündeme getirmiş ve daha da açarak şöyle buyurmuştu: 

“Hayır! Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülükten nehyedersiniz ya zalimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız ya da Cenab-ı Hak kalplerinizi birbirine benzetir ve tarihte İsrailoğullarını lanetlediği gibi sizi de lanetler.”6

Dolayısıyla zalimin zulmüne engel olup onu hakka döndürmek ve daima hak üzere karar verip adaletten ayrılmamasını temin etmek de toplumun üzerine bir vazifedir. Şayet bu görev terkedilirse zamanla zulüm kanıksanır hatta zalime hak verilmeye başlanır ve böylece zulme ortak olunur ki bu da o toplumu ilahi laneti hak eder duruma düşürür.

Bir gün Hz. Ebu Bekir (radıyellahu anh) minbere çıkar ve: “Ey insanlar! Şüphesiz siz şu ayeti okuyor ve onu yanlış yorumluyorsunuz: 

‘Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapıtan kimse size zarar veremez…’7

Oysa ben Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz ki insanlar zalimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği azabı hepsini içine alır.”8 der; bu içtimai sorumluluğu hatırlatır ve şahsî endişe, korku, duyarsızlık ve ihmalden kaynaklanan zulme sessizliğin, iyi-kötü ayırmaksızın bütün bir toplumun cezalandırılmasını netice vereceğini haber verir.

Mazluma Yardıma Teşvik ve Bir Uyarı!

Bundan dolayıdır ki dünya hayatında ağır imtihanlara maruz kalan sadece mazlum değil onunla beraber çevresinde bulunan herkes de imtihandadır. Onların imtihanı ise “zulme karşı durup durmama ve mazluma yardım edip etmeme” imtihanıdır. Bunun içindir ki Allah Resûlü “…Kim bir müminin dünyaya ait bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet günü, onun yaşayacağı sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir…”9 buyurarak Müslümanı, maddi-manevi sıkıntısı olan kimselerin yardımına davet ve teşvik etmiştir. Bu husustaki bir başka hadislerinde ise mazlumun yardımına koşanlara şu müjdeyi vermiştir: “…Kim bir mazluma yardım etmek için koşturur gayret ederse, ayakların kaydığı gün, Allah, o kimsenin ayaklarını kaydırmaz…”10 

Allah Resûlü, elinden geldiği halde mazluma yardım etmeyenleri de şöyle uyarmıştır: “Bir kul kabirde azaba maruz kalır ve sonunda kabri, ateş doldurulur. Azap kaldırılınca kul, niçin böyle bir azaba maruz kaldığını sorar. Kendisine, “Sen hem abdeste çok dikkat etmeden namaz kılıyordun hem de bir mazlumu gördüğünde ona yardım etmiyordun.” diye cevap verilir.”11 Burada açıkça “Ceza, amelin cinsindendir.” kaidesince, yardım etme imkânı varken ateşe düşen/düşürülen mazlumları sadece seyredenlerin, kabirlerinin ateşle doldurulacağı haber verilerek, inananlar şiddetle ikaz edilmektedir.  

Mazluma Sahip Çıkma, Kul Haklarındandır

Allah Resûlü, mazluma sahip çıkma şuurunu yerleştirmeye çalıştığı İslam toplumunda bunu insanların isteğine de bırakmamış bizatihi emretmiştir. Onun bu emrini bize ulaştıran Berâ İbn-i Âzib şöyle der: “Allah Resûlü, bize yedi şeyi yasakladı, yedi şeyi de emretti. Emrettiği yedi şey ise şunlardı: ‘Hasta ziyareti, cenazeyi takip, hapşırana ‘Allah sana merhamet etsin’ demek, selamı almak/vermek, mazluma yardım etmek, davete icabet etmek ve yeminli kimsenin, yemininden kurtulmasını desteklemek.”12 Görüldüğü üzere burada emredilen yedi haktan birisi, zulme maruz kalan kimseye yardım etmektir. Bundan dolayıdır ki İbn-i Mulekkin gibi hadis alimleri mazluma yardım etmeyi kul haklarından biri olarak saymıştır.13

Yine Allah Resûlü, sokakta oturmakta olan bir grupla karşılaşınca onları, insanların gelip geçtiği yolların üzerlerinde oturmaktan nehyetmiş, şayet orada bulunmak zorundalarsa da kendilerine şu üç vazifeyi tavsiye etmiştir: “Gideceği yeri bulamayanlara yol gösterin, selamı alıp verin bir de zulme maruz kalanlara yardımcı olun.”14 Efendimiz’in bu tavsiyesine sosyal ve içtimaî bir görev olarak bakılmalıdır Zira yine O’nun beyanıyla “…Hak sahiplerinin, haklarını kolayca/rahatlıkla alamadığı bir toplumda/düzende hayır yoktur ve öyle bir millet iflah olmaz!”15 Dolayısıyla zulüm ve haksızlıklar karşısında duyarlılığını ve adaleti ikame hassasiyetini kaybetmiş bir millet, aslında geleceğini kaybetmiştir. 

Mazluma Yardım, Kardeşliğin de Şartlarındandır

Kur’ân’ın beyanıyla “Müminler ancak kardeştir…”16 Allah Resûlü de farklı zamanlarda kardeşlik hukuku üzerinde durmuş ve bunun temel kriterlerini belirlemiştir: 

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz ve onu zalime, düşmana teslim etmez. Yardıma muhtaç olduğunda onu yalnız bırakmaz ve ona hakaret etmez. Kişiye şer olarak kardeşini aşağılaması yeter. Bu esnada Allah Resûlü kalbine işaret ederek ‘İşte takva buradadır.” buyurmuş, sonra da ‘Müslüman’ın, Müslüman’a kanı, malı ve şahsiyeti haramdır!’ ikazında bulunmuştur.”17 

Allah Resûlü, burada “Müslüman, Müslüman’ı zalime, düşmana teslim etmez. Yardıma muhtaç olduğunda onu yalnız bırakmaz.” ifadeleriyle mazluma yardımın kardeşliğin şartı, onun hak ve hukukuna dahil olduğunu açıkça belirtmektedir. Kur’ân da, gerçek müminlerin vasıflarını anlatırken 

“Onlar, zulme uğradıklarında yardımlaşıp haklarını alırlar.”18

buyurarak, Müslüman toplumun zalimlere karşı daima dayanışma içinde hareket etmeleri gerektiğini ders verir. Bunu terk edenler İslam’ın kardeşlik emrinin gereğini yerine getirmemiş olduklarından mesul duruma düşerler.  

Dolayısıyla zulmetmek ya da yardıma muhtaç mazlumu sadece seyretmek, İslam’ın kardeşlik anlayış ve hukukuyla asla telif edilemez. Hadiste özellikle din kardeşliği üzerinden bu mesajın verilmesi ise kardeşlik haklarını ve ahlakını en üst seviyede koruma altına almaya yöneliktir. Yoksa bir Müslüman, değil mümin kardeşine ya da insana, herhangi bir canlıya dahi zulmedemez. Bu konuda Allah Rasûlü’nün, geçmiş ümmetlerden verdiği şu örnek çok manidardır: “Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşeratından yemeye de salmamıştı.”19 

Mazlumu Müdafaa Etmekten Korkan Zelildir

Hem mazlum hem de içinde yaşadığı toplum, zalime asla boyun eğmemeli, hak ve adaleti müdafaa adına hukuk çerçevesinde kalarak sözlü ve fiili mücadele vermelidir. Mesela bu çerçevede Kur’ân, “Size ne oluyor ki Allah yolunda ve çaresizlik içinde bırakılan:

“Ey büyük Rabbimiz! Ahalisi zalim olan şu memleketten bizi kurtarıp çıkar. Tarafından bir sahip gönder, katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp yakaran bir kısım erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda düşmanla çarpışmıyorsunuz?”20

buyurur; inananları ikaz eder ve mazlumlara sahip çıkmaya çağırır. Nitekim Efendimiz de İslam’da amellerin en faziletlerinden birisinin, zalimlere karşı hakkı haykırmak olduğunu beyan eder.21 

Yine Kur’ân, mazlumun kendisinin de hakkı seslendirip mağduriyetini dile getirmesini meşru kılmış hatta bunu bir nevi teşvik etmiştir: “Allah, çirkin ve kırıcı sözlerin konuşulmasını hele bunların açıkça söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayan kimse hariç. Allah her şeyi işitendir, bilendir.”22 Zira zulüm ve haksızlıktan canı yananların, zalimlere karşı beddua etmeleri, onların zulümlerini dünya çapında ifşa etmeleri ve tarihe not düşmeleri, insanları bilgilendirmeleri ve haklarını aramaları günah değil bilakis bu mağdurların üzerine bir vecibedir.

Bu hususta zaman zaman ashabına tahşidatta bulunan Allah Resûlü, müminlere şu ilkeyi de ders vermişti: “Dikkat edin! Sakın ha, sizden hiçbir kimseyi, insanlardan duyduğu korku, bildiği hakkı ifade etmekten/savunmaktan alıkoymasın!”23 Yine bir sohbetinde Allah Resûlü, “Sizden hiçbir kimse kendini hor ve hakir kılıp, küçük duruma düşürmesin!” buyurur. Ashab-ı kiram, “Ey Allah’ın Resûlü! Bizden birisi nasıl kendini küçük duruma düşürür?” diye sorar.  Bu soru üzerine Efendimiz şu açıklamayı yapar: “Sizden bir kimse, Allah için söz söylemesi gerekli olan bir hadiseye şahit olur, fakat susar hiçbir şey söylemez. Allah da o kimseyi kıyamet günü bundan dolayı hesaba çeker ve ona ‘Seni, şahit olduğun o olayla ilgili hakkı seslendirmekten ne alıkoydu?’ buyurur. Bunun üzerine kul da ‘İnsanlardan çekindim, korktum.’ diye cevap verir. Bu cevap üzerine Cenab-ı Hak ona ‘Sen, sadece Benden çekinip korkmalı değil miydin?’ buyurur.’ İşte bu durum insanın kendini küçük duruma düşürmesi demektir.”24

Dolayısıyla toplum baskısı, devlet korkusu vs.. sebebi ne olursa olsun, zulme karşı sessiz kalıp hakkı haykırmayan ve haklarını aramayanlar, kendilerini zelîl duruma düşürür, davalarını da yüzüstü bırakmış olurlar. Bunun içindir ki Kur’ân’da,

“Zulüm gördükten sonra hakkını arayan/alan kimselerin hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağı yani bu davranışlarından dolayı onların suçlanamayacağı, kınanamayacağı ve cezalandırılmayacağı” hükme bağlanmıştır.25

Zira Kur’ân’ın, dört ana hedefinden biri hak ve adaletin gerçekleştirilmesidir. Bunun için zulme karşı meşru müdafaa dayanışması sergileyenler kınanmayı değil takdiri hak eden yiğitlerdir.

Dipnot:

  1. Bkz. Nuh Sûresi, 71/1-28; Kamer Sûresi, 54/9-16
  2. Bkz. A’raf Sûresi, 7/85,86; Hûd Sûresi, 11/84-87
  3. Müsned, I/191; Beyhâkî, es-Sünenü’l-Kübra, VI/603
  4. Buharî, Mezâlim 4 (2443)
  5. Buharî, Mezâlim 4 (2444)
  6. Ebu Davud, Melâhim 17 (4336, 4337)
  7. Maide Sûresi, 5/105
  8. Ebu Davud, Melâhim 17 (4338)
  9. Müslim, Birr 15 (2580)
  10. Ebu Nuaym, Hilyet’l-Evliya, 6/383
  11. Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, III/201; Heysemî, Zevaid, VII/270
  12. Buhari, Mezalim 5 (2445)
  13. el-Bedru’l-Münîr, IX/50
  14. Tirmizî, (2726)); Müsned, (18569)
  15. İbn-i Mâce, Sadakât 17
  16. Hucurât, 49/10
  17. Buharî, Mezâlim 3 (2444); Müslim Birr 58 (2580)
  18. Şûra Sûresi, 42/39
  19. Buharî, Bed’ü’l-Halk 17, Enbiya 50; Müslim, Birr 151 (2242)
  20. Nisâ Sûresi, 4/75
  21. Bkz. Ebu Davud, Melâhim 17 (4344); Tirmizî, Fiten 13 (2174)
  22. Nisa Sûreti, 4/148
  23. İbn-i Mace, Fiten 20 (4007)
  24. İbn-i Mace, Fiten 4008; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, III/30
  25. Bkz. Şûra Sûresi, 42/41
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.