Tanışma, Kaynaşma, Emniyet ve Güven Vesilesi Bir Sünnet: Selamlaşma

1.692

Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) en değerli sünnetlerinden biri olan ”selamlaşma”    günümüzde bu değerini kaybetmeye başlamıştır. Bireyselliğin ön plana çıkıp “ben” merkezli bir hayatın yaşanmaya başladığı; insani ilişkilerin, ortak payda ve paylaşımların giderek azaldığı, sevginin riyakârlığa, emanetin hıyanete, sadakatin sahtekârlığa döndüğü günümüzde nice değerler kaybolmuştur. Kaybettiğimiz değerler arasında en önemlisi toplumdaki sevgi atmosferi ve bu atmosferi teşkil edecek edeb ve davranışlardır.

Selâmlaşma” sünneti de işte bu değerler içerisinde en önemli olanlardan biridir. Hayatımızda işlevsiz hâle gelmiş veya getirilmiştir. İnsanlar bırakın tanımadığı kimselere selâm vermeyi tanıdıklarını bile görmezden gelmeye başlamıştır. Bu da insanların birbirlerine giderek yabancılaşmasına, ilişkilerini yapmacık, samimiyetsiz, güven ve taahhütten uzak, suni tavır ve davranışlar üzerine kurmalarına sebep olmuştur. Hâlbuki sevgi, saygı, kardeşlik temeline dayalı, refah ve medenî bir toplumun oluşturulması, bireyler arasındaki sevgiye, güvene ve samimi ilişkiye bağlıdır.

Peygamber Efendimiz, “Efşû’s-Selâm” “selâmı yayınız” buyurarak, selamı yaygınlaştırmamızı, uğradığımız her yerde emniyet telkin etmemizi, tanısak da tanımasak da karşılaştığımız herkese selâm vermemizi ve selamı hiç terk etmediğimiz bir adet haline getirmemizi emretmiştir. Onu, insanların kalplerindeki kin ve nefreti eritecek, aradaki soğuklukları giderecek ve gönüllerde bir sıcaklık hasıl edecek en önemli unsurlardan biri olarak saymıştır. Yalnızca dışarıda değil herkesin kendi evinde de selâm verip alması gerektiğini belirtmiş; yanında büyüttüğü Hazreti Enes’e, “Ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun!” buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicret ettiğinde, kendisini ümit ve heyecanla bekleyen ve aralarında uzun yıllar savaş, düşmanlık, kin ve nefret olan Evs ve Hazrec kabilelerine yapmış olduğu ilk tavsiyelerden biri şöyledir:

“Ey İnsanlar! Selâmı aranızda yaygınlaştırınız, yemek yediriniz, akrabalarınızı ziyarete devam ediniz, insanlar uykuda iken namaz kılınız ki, selâmetle cennete giresiniz.”1

İşte ortaya koymuş olduğu bu hakikatlerle kısa zamanda halkın birbirine kaynaşmasını sağlamış ve nesiller boyu inananlara örneklik edecek olan Medine toplumunun temellerini atmıştır.

Selâmlaşmanın Önemi

“Es-Selâm” kelimesi, tıpkı “İslâm” kelimesi gibi, “kurtuluşa erme, teslim olma, barış yapma” mânasındaki   s-l-m kökünden gelmekte olup, “gizli ve açık her türlü kötülüklerden ve eksikliklerden uzak olma, selâmet bulma” anlamını ifade etmektedir.

“Es-Selâmü aleyküm” demek Allah’ın selâmı yani Allah’ın koruması, hıfzı, görüp-gözetmesi sizin üzerinize olsun, böylelikle her türlü kötülük sizden uzak olsun, huzur ve esenlik içinde olun’ demektir. Allah’ın selâmıyla selâm veren kişi, karşısındaki kişi veya kişiler için Allah’ın selâmetini istemekte, her türlü kötülükten uzak olması için ona dua etmekte ve karşısındaki kişi veya kişilerde ona daha güzeliyle karşılık vermektedir. Ayrıca selâm veren zat, kendi Müslümanlığını ortaya koymakta ve ‘ben müslümanım, benden size zarar gelmez’ diyerek karşıya emniyet ve güven telkin etmektedir.

Cenâb-ı Allah, Kurân-ı Kerim’de,

“Evlerinize girdiğiniz zaman Allah katından kutlu, feyizli ve bereketli bir iyi dilek temennisi olarak birbirinize selâm verin!”2,

“Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahiplerinden izin isteyip onlara selâm vermeden girmeyin”3

ayetleriyle mü’minlere kendi evlerine veya başkasının evlerine girerken “selâm” vermelerini emretmekte; bir başka ayet-i kerimede de, “Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: ‘Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı…”4 buyurarak Peygamber Efendimiz’in mü’minlere karşı ilk sözünün “selâm” olduğuna işaret etmektedir. “Şayet size selâm verilirse, siz de ondan daha güzel bir tarzda selâmı alın, en azından verilen selâmın misli ile karşılık verin! Şüphesiz ki Allah, her şeyin hesabını hakkıyla arar.”5 ayetiyle “selâm”a daha güzeliyle cevap vermek gerektiğini bildirmektedir.

“Onların Cennette duaları; ‘Sübhansın Allah’ım! Her türlü noksandan münezzeh ve yücesin!’, birbirlerine iyi dilek ve temennileri ise hep “selam!” dır. Duaları ‘El-hamdülillahi Rabbi’l-âlemin’ ‘Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.’ diye sona erer.”6 ayetiyle de mü’minlerin birbirlerini Dâru’s-Selâm olan Cennet’te selamlayacakları ve selâmın cennet kelamı olduğunu haber vermektedir.

“İman etmedikçe Cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe, olgun bir imana sahip olamazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız!…”7 buyuran Resûl-ü Ekrem Efendimiz, pek çok hadislerinde selamın önemi ve yaygınlaştırılmasının gereği üzerinde durmuş, bir sahabi efendimiz, “İslâm’ın hangi işi daha hayırlıdır?” diye sorduğunda, Efendimiz, “Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir” buyurarak selâmlaşmanın İslâm’ın ve Müslümanların önemli işlerinden oluğuna işaret etmiştir.

Selâmlaşma üzerinde önemle duran8 Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), Selâm vermenin “sadaka” olduğunu9 karşılaşan iki kişiden önce selâm verenin Allah katında daha hayırlı olduğunu müjdelemiş10 ve kendi yaşamında selâmlaşmaya büyük önem vermiştir.

Kendisine doğru yönelen kişiye, bizzat kendisi selâm vermiş ve yanlarında olmayan kişilere selâm göndermiştir.11 Erkek kadın, genç yaşlı kimseyi selâmından mahrum bırakmamış, özellikle kadınlara12 ve çocuklara13 selâm vererek ashâbına örnek olmuştur.

Selâm verirken uyuyan kimseleri uyandırmamaya özen göstermiş,14 bununla birlikte duyulduğundan emin olmak için olsa gerek selâmını bazen üç kere tekrarlamıştır.15 Kendisine gönderilen selâmı alarak selâmın sahibine de onu iletene de dua etmiştir.16 Ayrıca, zaman zaman Medine’nin kabristanı Cennetü’l-Bakî’ye gidip “Selâm size ey müminler diyarı! Size yarın verileceği vaat olunan şey verilmiştir. Sizler bekletilmedesiniz, inşallah biz de size katılacağız. Allah’ım Cennetü’l-Bakî’de yatanlara mağfiret et.” diyen Allah Resûlü, âhirete göçen müminlere de selâm vermeyi Müslümanlar arasında bir âdet hâline getirmiştir.17

Yine Miraçta, Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna vardığında, “Et-tahiyyâtü lillâhi ve’s-salavâtü ve’t-tayyibât” (Her türlü selâmlama, ibadet ve güzel övgü Yüce Allah’a aittir.) diyerek Allah’ı selâmlamış ve Cenâb-ı Hak da kendisine, “Esselâmü aleyke eyyühe’n-Nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtüh” (Ey Peygamber Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.) sözleriyle karşılık vermiştir. Bu güzel ve anlamlı duaya ümmetini de dâhil eden Rahmet Peygamberi’nin, “es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn” (selâm hem bizim üzerimize hem de Allah’ın Salih kullarına da olsun.) diye eklemiştir. Meleklerin şehadetiyle tamamlanan bu konuşma18 “Tahiyyât Duası” diye meşhur olmuş, Peygamber Efendimiz bu duayı ashâbına Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi öğretmiştir.19

Sahabe Efendilerimiz de selâmlaşmaya önem vermiş hatta Allah Resûlü’ne bağlılığıyla meşhur sahâbî Abdullah İbn-i Ömer’in alışverişi sevmediği hâlde yalnızca gördüğü kimselere selâm vermek için çarşıya çıktığı nakledilmiştir.20

Selamlaşmanın Hükmü

İslam alimleri, selâm vermenin sünnet, almanın farz olduğunu bununla birlikte selâm verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını belirtmişlerdir.21 Hiçbir ayrım yapmadan her müslümana selâm vermek ve verilen selâmı almak bütün Müslümanların görevidir.22

selamlaşma arapça essalamü aleyküm yazısı

Selamlaşmanın Faydaları:

1- Mü’minler arasındaki sevgi, muhabbet, güven, eşitlik ve kardeşliğin oluşmasını/pekişmesini sağlar.

Birbirlerini selâm vererek hoş söz ve dualarla karşılayan müminler arasında Allah rızasına bağlı bir sevgi, muhabbet ve kardeşlik olacaktır. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu husus şöyle işaret etmektedir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de tam iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi: Aranızda selâmı yayınız.”23 Selamlaşma, kadın erkek, genç yaşlı, zengin fakir, hür köle bütün Müslümanların ortak olarak karşılaştıkları veya ayrıldıkları zaman söylemiş oldukları ilk ve son sözleri olmuştur.

2- Kin, hased ve nefret gibi kötü duyguları ortadan kaldırır.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadisi şeriflerinde, kin ve hasedin geçmiş ümmetlerin helâkine sebep olduğu uyarısında bulunduktan sonra insanlar arasındaki sevgiyi pekiştirmek ve kin, hased ve nefret gibi duyguların ortadan kalması için selâmın yaygınlaştırılmasını tavsiye etmiştir.24

3- Barış ve güvenin anahtarıdır.

Selâm”, barışın ve güvenin sembolü, iyi niyetin göstergesidir. Müslümanlar, bu güzel ve anlamlı sözcükle birbirlerine selâmetin kaynağı olan Allah Teâlâ’nın korumasını dileyerek en güzel duayı yapmaktadır. Birbirbirine dargın olup karşılaştıklarında konuşmayan iki müminden önce selâm verenin daha hayırlı olduğunu bildirerek25 selâmın, barışın anahtarı olduğuna dikkat çekmiştir.

4- Bereket Kaynağıdır.

Peygamber Efendimiz (Sallallâhu aleyhi ve sellem) Enes İbn-i Mâlik’e (radıyallâhu anh), “Yavrucuğum! Ailenin yanına girdiğin zaman selâm ver. Bu, senin ve ailen için bereket olur.”26 buyurarak selâmın bereket kaynağı olduğunu ifade etmektedir. Selâmlaşmak hem toplum, hem aile hem de fer için bir bereket kaynağıdır.

5- Müminlerin birbirine karşı yapmış oldukları bir duadır.

Allah’ın selâmı yani Allah’ın kilâeti, riayeti, hıfzı, görüp-gözetmesi sizin üzerinize olsun’ demektir. Allah’ın selâmıyla selâm veren kişi karşısındaki kişi veya kişiler için Allah’ın selâmetini istemekte, her türlü kötülükten uzak olması için ona dua etmekte ve karşısındaki ona daha güzeliyle karşılık vermekte dua etmektedir.

İletişimin vazgeçilmez bir unsuru: selâmlaşma

Allah Teâlâ, Hazreti Âdem’i (aleyhisselâm) yarattığında ona meleklere gidip selâm vermesini emretmiş ve şöyle demiştir: “Sana ne cevap vereceklerini dinle, çünkü bu senin ve neslinin selâmı olacaktır.” Bunun üzerine Hazreti Âdem (aleyhisselâm): “es-Selâmü aleyküm”, yani “Esenlik üzerinize olsun.” diye selâm vermiş, melekler de “es-Selâmü aleyke ve rahmetullah” (Esenlik ve Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun) sözleriyle karşılık vermişlerdir.27 Böylelikle insan hayatında yerini alan selâmlaşma, iletişimin vazgeçilmez bir unsuru olarak nesiller boyu süregelen bir âdet olmuştur.

Selamlaşırken “Selâm” lafzını kullanmanın önemi

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)bazen kızı Hazreti Fâtıma’ya ve amcasının kızı Ümmü Hâni’ye, müslüman olmak için huzuruna gelen Ebû Cehil’in oğlu İkrime’ye, diğer sahâbîlere, çeşitli ziyaretçilerine, yabancı heyetlere “Merhaba!” diyerek selâm vermişse de28 “es-Selâmü aleyküm” demenin daha hayırlı olduğunu ifade etmiştir.29 Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın peygamberlere30 ve mümin kullarına31, meleklerin peygamberlere32 ve cennetteki müminlere33 “selâm” lafzıyla selâm verdiği ve bunun cennet ehlinin selamlaşması34 ve Cennetin de en güzel kelâmlarından biri olduğu bildirilmiştir. Ayrıca Kur’ân’da Allah ve meleklerinin Peygamber Efendimiz’e salât (rahmet ve sena) ettikleri bildirilip müminlerin de O’na salât etmeleri ve içtenlikle selâm vermeleri istenmiştir.35

Halk arasında kullanılan, “Emniyete ve güvenliğe geldiniz, burada rahat edebilirsiniz; size teminat veriyoruz” manâsına gelen “merhaba”; Fransızca’dan dilimize geçen ve bilhassa Tanzimat’tan sonra adeta moda olan “bonjur”, “bonsuvar”; İngilizce’den alınan “hi”, “hello”; Türkçe’nin saflaştırılması bahanesiyle icad edilen “günaydın”, tünaydın” ya da bugün onların yerine kullanılmaya başlanan “iyi günler” ve “iyi geceler” gibi sözler de gönül almaya vesile olabilir; onlarla selamlaşmak, muhatabı görmezlikten gelerek hiç kâle almıyormuşçasına sessizce çekip gitmekten daha iyidir. Fakat, onlardan hiçbiri “Es-Selâmu aleyküm!” demek kadar derin manâlar taşımaz ve selamın yerini dolduramaz. Selamın manâsı çok derindir. “Es-Selâmu aleyküm” ifadesi, “Allah sağlık, afiyet versin, kaza ve beladan emin kılsın” demekten “Cennet dârüs-selâmdır, selamet yeri ve yurdudur. Cennet senin de otağın olsun, Allah seni Cennetlik eylesin. Cehennemden uzak, Cennete dahil olasın; Allah’ın lütfuna erip ebedî saadeti bulasın” demeye kadar çok geniş ve derin manâlar taşır.

Öyleyse, başka sözlerle değil, Kur’an’ın öğrettiği o derin muhtevalı beyanla insanları selamlamak ve uğradığınınız her yerde, çarşı-pazarda, bir dükkânda ya da şadırvan başında rastladığınız her insana “es-Selâmu aleyküm” demek ve böylece insanlar arasında emniyetin temsilcileri olmak gerekir.

Selâmı Yaymak

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi: Aranızda selâmı yayınız.”36 Buyuran Peygamber Efendimiz “Efşû’s-Selâm” “selâmı yayınız” diyerek, selamı yaygınlaştırmamızı, uğradığımız her yerde emniyet telkin etmemizi, tanısak da tanımasak da karşılaştığımız herkese selâm vermemizi ve selâmı hiç terk etmediğimiz bir adet haline getirmemizi emretmiştir. Onu, insanların kalplerindeki kin ve nefreti eritecek, aradaki soğuklukları giderecek ve gönüllerde bir sıcaklık hasıl edecek en önemli unsurlardan biri olarak saymıştır.

Tanıdık tanımadık herkese selâm vermek

Dinimizde, selâm vermek ve verilen selâma karşılıkta bulunmak Müslümanların birbirlerine karşı başlıca görevleri arasında sayılırken,37 kişinin tanımadığı kimselere de selâm vermesi gerektiği özellikle vurgulanmıştır.

İslâm’ın hangi emrinin daha hayırlı olduğunu soran bir zata Peygamber Efendimiz, “(Başkalarına) Yemek yedirmen, tanıdığına tanımadığına selâm vermendir.” diye cevap vermiş,38 başka bir hadislerinde de, kişinin yalnızca tanıdığı kimselere selâm vermesini kıyamet alâmeti olarak zikretmiştir.39 Böylece Müslümanlar arasında selâmı yaygınlaştırarak, İslâm’ın hedeflediği sevgi ve kardeşliğe dayalı bir toplum oluşturma gayreti içerisinde olmuştur.

Selâma daha güzeliyle karşılık vermek

Bu duanın karşılıklı olmasını isteyen Allah Teâlâ, “Bir mümin tarafından bir selâmla selâmlandığınız zaman siz ondan daha güzel bir karşılık verin veya aynı ile mukabele edin.”40 buyurarak verilen selâma en güzel şekilde karşılık vermeyi emretmiştir. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) de selâma güzel lafızlar eklemenin sevabı artırdığına dikkat çekmiş, “es-Selâmü aleyküm” sözüne “ve rahmetullahi ve berekâtühü ve mağfiretühü” (Allah’ın rahmeti, bereketi, ve bağışlaması) gibi sözcükler eklemek suretiyle kendisine selâm veren kişilerden her birinin söylediği fazladan sözler için ayrıca sevap kazanacağını bildirmiştir.41

Eve girerken ev halkına selâm vermek

Kur’ân-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır.”42 “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin.”43 emir buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve selem) de müminlerin evlerine duayla girmelerinin ve ardından selâm vermelerinin üzerinde önemle durmuş,44 Hazreti Enes İbn-i Malik’e verdiği bir öğütte bu selâmın önemini şöyle ifade etmiştir: “Yavrum! Ailenin yanına girdiğin zaman selâm ver. Bu, senin ve ailen için bereket olur.”45

Selamlaşma Adabı

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem);

1- Konuşmadan önce selâm verilmesini,46

2- Selâm verenin ilki olmayı,47

3- Selâm verene daha güzeliyle selâm vermeyi,48

4- Selâmın verilirken de alınırken de karşıya işittirilmesini,49

5- Sadece parmak işaretleri veya ellerini karşılıklı kaldırarak selamlaşmamayı,50

6- Selâma cevap verirken “vav” ile ve selâm lafzından önce, aleyke/aleyküm, diyerek “ve aleyke’s-selâm/aleyküm’es-selâm…” şeklinde cevap vermeyi,

7- Küçüğün büyüğe, bir vasıta üzerinde gidenin yürüyene, yürüyenin veya ayakta olanın oturana, sayı bakımından az olan topluluğun çok olana selâm vermesini,51

8- Topluluk içerisinden bir kişinin selâm vermesini ya da verilen selâmı bir kişinin almasını,52

9- Bir topluluktan ayrılırken de selâmla ayrılmayı,53

10- Selâm verip buluşup herhangi bir sebeple, kısa süreliğine de olsa, ayrıldıktan sonra tekrar buluşulduğunda selâm verilmesini,54

11- Mescide girildiğinde önce tahiyyetü’l- mescid namazını kılıp daha sonra oradaki cemaatin selamlanmasını,55

12- Tuvalet ihtiyacını gidermekte olan veya bunun gibi uygunsuz durumlardaki kişilere selâm vermemeyi,56

13- Tuvalet ihtiyacını gideren kimseye selâm verilirse, bu durumda Allah’ın adını anmayı hoş görmediğinden selâmını almamayı57

14- Namaz kılana selâm verilmemesini verildiği takdirde de namazda bulunan kimsenin karşılık vermemesini,58

15- Kur’an okumak, ezan okumak, kamet getirmek veya hutbe vermek gibi selâm alıp vermekten daha önemli ve faziletli işlerle meşgul olan kimselere selâm verilmemesini,

16- Kâfir, zımmî, fıskını açık açık yapan fasıka (günahı açıktan işleyen kimseye), şarkı ve çalgı ile meşgul olan, mübah olmayan oyunları oynamakta olan, güvercin uçurmakla meşgul olan avretini örtmeyenlerin bulunduğu hamam, helada bulunan, idrarını yapmâkta olan, yalan, güldürü, gıybet, dedikodu vb. ile meşgul olan, insanlara söven, sokaklarda kadınlara bakan gibi selâm vermeye layık ve elverişli olmayanlara selâm verilmemesini59
hem söyleyerek hem de yaşayarak bizlere selâmlaşma âdâbını öğretmiştir.

Gayri Müslimlerle Selamlaşma

Müslümanların aynı ortamı paylaştıkları, aynı mahallede yaşadıkları, aynı işyerinde çalıştıkları gayrimüslimlerle iyi münasebet kurmaları teşvik edilmiştir. Bu iyi münasebetlerin içerisinde onlarla selamlaşma hususunu da yer almaktadır.

Gayrimüslimlerle selamlaşma durumunda kalındığında onlara ne deneceği, neler söylenebileceği hususunda âlimler arasında farklı görüşler vardır. Bu görüşleri üç kısımda ele almak mümkündür.

Birincisi, onlara selâm vermenin haram almanın caiz olduğu görüşüdür. İmam Nevevî ve Şafiî âlimlerin büyük çoğunluğuna göre Ehl-i kitaba selâm vermek haram olup selamlarını almak caizdir.60 Bu görüşün delillerinden birisi, Hazreti Enes’in (radıyallâhu anh) rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: “Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ‘Kitap ehli olanlar size selâm verdiklerinde, onlara: ‘Ve aleykum’ deyiniz.”61 bir diğer benzer hadis-i şerif “Hıristiyan ve yahudilerle karşılaşınca önce siz selâm vermeyip (onlar size versinler, siz mukabele edin).”62 Bu hadislerden, ehl-i kitap olanlara selâm verilmeyeceği onlar müslümanlara selâm verdiklerinde, onlara nasıl mukabelede bulunulması gerektiğini öğrenmekteyiz.

Gayrimüslimlere selâm vermenin haram olduğu görüşünde olanların diğer bir delili ise Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem), Rum kralı Hirakl’e yazdığı mektuptur. Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu mektubuna selâm ile başlamamış ve sadece şu ifadeleri yazmıştır: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın kulu ve Resûlu Muhammed’den, Rum büyüğü Hirakl’e… Selâm hidayete tabi olanların üzerine olsun…”63

Gayrimüslimlere selâm verme konusunda ikinci görüş, selâmı ilk olarak Müslümanın vermesinin mekruh olduğu şeklindedir. Bu görüşün delili, Ebû Hureyre’nin (radıyallâhu anhu) Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: “Yahudi ve hıristiyanlara öncelikle siz selâm vermeyin”64 buyurmasıdır. Âlimler buradaki nehyin, haramlığı değil mekruhluğu ifade ettiği belirtilmiştir.65

Üçüncü görüş ise; bir ihtiyaç veya mecburiyet söz konusu ise, gayrimüslimlere selâm vermenin ve onların selamına karşılıkta bulunmanın caiz olduğu yönündedir. Tabiîn imamlarından Alkame ve Nehaî bu görüştedir. Onlara göre, selâm verilmemesi veya alınmaması durumunda bir sıkıntı yaşanacaksa, selâm alınıp verilebilir.66 Ayrıca bazı âlimler, kafiri kafir görmek şartıyla ona selâm verilebileceğini söylemişlerdir. Delil olarak da Hazreti İbrahim’in, inanmayan babasına selâm verdiğini bildiren ayeti göstermişlerdir. Söz konusu ayette Hazreti İbrahim’in (aleyhisselâm) babasına “Selâmetle, hoşça kal!”67 şeklinde selâm verdiği geçmektedir.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) müslüman, müşrik, puta tapan ve yahudilerin birlikte oldukları bir topluluğa uğramış ve onlara selâm vermiştir.68

Bu farklı içtihatları göz önünde bulundurduğumuzda, ilk başta gayrimüslimlere “es-selâmü aleyküm” diyerek selâm verilmeyeceği, onların selâmlarına karşılık ” ve aleyküme’s- selâm” denilmeyeceği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bir müslümanın onlara selâm verme gibi bir mecburiyetinin olmadığı, mecbur kalınırsa ya da bir maslahat bulunursa selamlaşılabileceği, selamlaşırken önce onların selâm vermesinin daha iyi olacağı ve onların selamlarına karşılık uygun bir dille mukabelede bulunulabileceği neticesini çıkarabiliriz.

Gayrimüslimlerle selamlaşırken “es-selâmü aleyküm” ve ” ve aleyküme’s- selâm” sözlerinin dışında, onlara neler denilebileceği meselesine gelince, hadislerde “merhaba” sözünün sıkça geçtiğini görmekteyiz. Hazreti Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), kızı Fâtıma’yı, amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümmühanî’yi, müslüman olmak için huzuruna gelen Ebû Cehil’in oğlu İkrime’yi, diğer sahâbîleri, çeşitli ziyaretçilerini, yabancı heyetleri merhaba diyerek karşıladığına dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır.69

Bu rivayetlerden anlaşılmaktadır ki, merhaba kelimesi, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) dönemindeki Arap toplumunda örfte bir selamlaşma kavramı olarak kullanılmaktadır. Buradan hareketle, günümüzde gayrimüslimlerle selamlaşırken onların örfünde kullanılan, o muhitte ve kültürde yaygın olan güzel kelimelerle selamlaşılabileceğini söyleyebiliriz. Mesela, “iyi günler”, “iyi akşamlar”, “merhaba” gibi kelimeler ve bu manaya gelen diğer kavramlar kullanılabilir.

Müslüman ülkede yaşayanlar, karşılaştığı kişilerin gayrimüslim olduklarını bilmiyorsa onlara selâm verebilir. Eğer selâmını almazlarsa, kendi selamını kendisi “ve aleyküme’s- selâm ” diyerek geri alır. Onların bu selamı almamasından dolayı da sorumlu olmaz.


Dipnot:

  1. Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 42; İbn Mâce, Et’ıme, 1; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, 5/451 ; Hâkim, Müstedrek, 3/14.
  2. Nûr sûresi, 24/61
  3. Nûr sûresi, 24/27.
  4. En’âm sûresi, 6/54.
  5. Nisâ sûresi, 4/86.
  6. Yûnus sûresi, 10/10.
  7. Müslim, Îmân, 93.
  8. Müslim, Libâs ve zînet, 3; Buhârî, Edeb, 124; Buhârî, Cenâiz, 2.
  9. Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 12.
  10. Ebû Dâvûd, Edeb, 132-133.
  11. Müslim, İmârâ, 38 (1894)
  12. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir grup kadının yanından geçerken onlara mübarek eliyle işaret ederek selâm vermiştir. Başka bir rivaytte de Esma binti Yezîd (r.anha) anlatıyor: “Biz kadınların arasındayken Allah Resûlü yanımıza geldi ve bize selâm verdi.” Ebû Dâvûd, Edeb, 136-137; Buhârî, İsti’zan 15.
  13. Efendimiz oynayan çocuklarla karşılaşmış ve onlara selem vermiştir. Müslim, Selâm, 14; Ebû Dâvûd, Edeb, 135-136.
  14. Müslim, Eşribe, 174.
  15. Buhârî, İlim, 30.
  16. Ebû Dâvûd, Edeb, 153-154.
  17. Müslim, Cenâiz, 102.
  18. Kurtubî, Tefsir, 3/425.
  19. Buhârî, İsti’zân, 28.
  20. Muvatta’, Selâm, 4.
  21. Mavsîlî, el-ihtiyâr li-ta’lili’l-muhtar (nşr. Mahmûd Ebû Dakika), 4/164-165.
  22. Buhârî, İsti’zân 9.
  23. Müslim, Îmân, 93.
  24. Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 56; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, 1/164.
  25. Buhârî, Edeb, 62.
  26. Tirmizî, İsti’zân ve âdâb, 10.
  27. Buhârî İst’zân 1; Müslim, Cennet, sıfâtü naîmihâ ve ehlihâ, 28.
  28. Buhârî, İman 40, İlim 25, Salât 4, Menâkıb 25, Edeb, 97-98; Müslim Fezâilü’s-sahâbe 98-99; Müsned, 3/139, 216, 425; 6/282, 341.
  29. İbn Hişâm, Sîret, 3/214.
  30. Sâffât sûresi, 37/79.
  31. Yâsîn sûresi, 36/58.
  32. Hicr sûresi, 15/52.
  33. Ra’d sûresi, 13/24.
  34. İbrahim sûresi, 14/23.
  35. Ahzâb sûresi, 33/56.
  36. Müslim, Îmân, 93.
  37. Müslim, Selâm, 5;Buhârî, Cenâiz, 2.
  38. Buhârî, Îmân, 6; Müslim, Îmân, 63.
  39. Ahmed İbn-i Hanbel, müsned 1/405.
  40. Nisâ sûresi, 4/86.
  41. Ebû Dâvûd, Edeb, 131-132.
  42. Nûr sûresi, 24/27.
  43. Nûr sûresi, 24/61.
  44. Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103.
  45. Tirmizî, İsti’zân ve âdâb, 10.
  46. “Safvan İbn-i Ümeyye (radıyallâhu anh) benimle, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) süt, ağız ve bir miktar salatalık gönderdi. Aleyhissalatu vesselâm o sırada Mekke’nin yukarısında idi. İzin istemeden selâm vermeden huzuruna girdim. Bana: “Dön, esselamu aleyküm, gireyim mi? de!” buyurdu. Ben de öyle yaptım. Tirmizi, İsti’zan 18, (2711); Ebu Davud, Edeb 137, (5176)
  47. “Allah’a en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır.” Ebû Dâvûd, Edeb 144, (5197); Tirmizi, İsti’zan 6, (2695).
  48. “Şayet size selâm verilirse, siz de ondan daha güzel bir tarzda selâmı alın, en azından verilen selâmın misli ile karşılık verin! Şüphesiz ki Allah, her şeyin hesabını hakkıyla arar.” Nisâ sûresi, 4/86; Buhari, İsti’zan 1, Enbiya 1; Müslim, Cennet 28; Ebu Davud, Edeb 143, (5196). Mesela; Es-selâmu aleyküm ve rahmetullahi şekilinde selâm veren kimseye “ ve aleyküm’es-selâmu ve rahmetullahi, berekâtuhû ve mağfiretuhû şeklinde cevap vermek gibi.
  49. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) duyulduğundan emin olmak için selâmını bazen üç kere tekrarlamıştır. Buhârî, İlim, 30.
  50. “Yahudi ve Hristiyanların selamıyla selâm vermeyin. Çünkü onlar el, baş ve işaretle selâm verirler.” Nesaî, Amelu’l-Yevmi ve’l-Leyle, 1/288; Tirmizi İsitzan,7.
  51. Buhârî, İsti’zân, 4; Müslim, Selâm, 1
  52. Ebû Dâvûd, Edeb, 140-141.
  53. Ebû Dâvûd, Edeb, 138-139; Tirmizî, İsti’zân ve âdâb, 15.
  54. “Sizden biri Müslüman kardeşiyle karşılaştığında hemen ona selâm versin. Şayet aralarına bir ağaç veya duvar girer de sonra bir daha karşılaşırlarsa yine selâm versin” Ebû Dâvûd, Edeb, 134-135.
  55. Ebû Dâvûd, Salât, 143-144.
  56. İbn Mâce, Tahâret, 27.
  57. Müslim, Hayız, 115; Ebû Dâvûd, Tahâret, 122.
  58. Müslim, Mesâcid ve mevziu’s-salât, 34.
  59. Fetâvây-i Hindiyye,5/326; Bezzâziyye,6/354; Akkirmanî, Şerhu Erbâin,163 .
  60. Nevevî, Şerhu’l-Müslim, 14/144.
  61. Buhârî, İsti’zân 22, Mürteddin 4; Muslim, Selâm 6-9.
  62. Müslim, Selâm 13, (2167); Tirmizi, İsti’zan 12, (2701); Ebû Dâvûd, Edeb 149, (5205).
  63. Buhârî, Edebu’l-mufred, hadis no:1109.
  64. Müslim, Selâm 13; Ebû Dâvûd, Edeb 138; Tirmizî, İsti’zân 12; İbni Mâce, Edeb 13.
  65. Nevevî, Şerhu’l-Müslim 14/144.
  66. Nevevî, Şerhu’l-Müslim 14/145.
  67. Meryem Sûresi, 19/47.
  68. Müslim, Cihad, 40.
  69. Meselâ bk. Müsned, 3/139, 216, 425; 6/282, 341; Buhârî, İman 40, İlim 25, Salât 4, Menâkıb 25, Edeb 97; Müslim Fezâilü’s-sahâbe 98-99.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.