Geri çevrilen gençler ve Uhud’a hareket

347

Allah Resûlü, Bedir’e çıkarken yaptığı gibi bu arada gözüne küçük gözüken gençleri geri çevirmek istemişti. Abdullah İbn Ömer, Üsâme İbn Zeyd, Üseyd İbn Zuheyr, Zeyd İbn Sâbit, Zeyd İbn Erkam, Arâbe İbn Evs, Amr İbn Hazm ve Ebû Saîdi’l-Hudrî gibi gençler o gün geri çevrilenlerdendi. Mekke müşrikleriyle vuruşmayı candan isteyen bu gençler büyük bir hüzün yudumluyorlardı.

Geri çevrilenler sadece bu gençler değildi; Medine’yi birlikte müdafaa etme sözü aldığı hâlde Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Medine’nin diğer sakinleri Yahudi ve Arap müşriklerinden kendileriyle birlikte savaşma talebinde bulunmayacak, hatta gönüllü olarak yola çıkanları da geri çevirecekti. Zira bu, küfürle imanın bir mücadelesiydi ve böylesine bir savaşta, dinamizmini imandan alan gönül insanları muzaffer olabilirdi. Bunun için Şeyheyn denilen yere geldiklerinde, iyi giyimli ve nizami bir grubun kendilerine doğru geldiğini görünce bunların kimler olduğunu soracak ve henüz Müslüman olmayan bir grup olduklarını öğrenince de:

– Ehl-i şirke karşı ehl-i şirkten yardım almak olmaz, buyurarak iman davasında sadece mü’minlerle birlikte mücadele etmek gerektiğini söyleyecekti.

Bunun yanında Resûlullah ile birlikte savaşa gidebilmek için büyük bir gayret ortaya koyanlar vardı. Yaşı küçük olduğu hâlde görünümü büyük gösterdiği için Râfi’ İbn Hadîc’in gelmesine izin verince Semüre İbn Cündeb ileri çıkacak ve Efendimiz’e:

– Yâ Resûlallah, diye seslenecekti. “Ben Râfi’den daha güçlüyüm; güreşirsem onu yenerim!”

Onun savaşa gitmek için gösterdiği bu gayreti gören Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), ashâb önünde iki delikanlının güreşmesini istedi. Gerçekten sonuç, Semüre’nin dediği gibi tecelli etmişti. Belki de Râfi’ İbn Hadîc, arkadaşını da yanında götürebilmek için bilerek yenilmişti. Derken Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), her ikisinin de savaşa gelebileceğini söyleyerek onlara izin verecekti.

Ashâbını üç gruba ayırmıştı; Muhâcirlerin sancağını Hz. Ali, Evs’in sancağını Üseyd İbn Hudayr ve Hazreç’in sancağını ise Hubâb İbn Münzir taşıyordu.

Medine’de vekil olarak yine Abdullah İbn Ümmi Mektûm bırakılmıştı. Yaklaşık bin kişilerdi. Bunlardan sadece yüz tanesi zırhlı idi. Süvarilerin başında Zübeyr İbn Avvâm, zırhsız olduğu hâlde Uhud’a koşanların başında ise Hz. Hamza vardı. Bedir’de olduğu gibi yine düşmanın üçte biri kadar bir güce sahiplerdi. Ancak onlar, ne bu güçten ne de ölümden korkuyorlardı! Şehadet onlar için ulaşılmaz bir hedefti.

Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.