Efendimiz’e (sas) Kevser’in Verilmesi

380

Kur’ân-ı Kerim’de, Hz. Peygamber’e Kevser’in verildiği haber verilmektedir:

“Biz gerçekten sana verdik Kevser.”1 “Kevser”, lügatlerde, son derece fazla,2 her şeyin çoğu, birbirine sarılıp burulmuş olan çok toz, İslâm ve peygamberlik, Tâif ’te bir mektebin adı, çok hayırlı, çok vergili adam, efendi adam, cennette özel bir nehir adıdır ki, cennetin bütün ırmakları ondan meydana gelir-3 gibi anlamlara gelmektedir.

Bu âyette, Kevser’in hangi anlama geldiği hususunda çok farklı görüşler ileri sürülmüştür. Burada bunların hepsini geniş bir şekilde ele alacak değiliz. Ancak bunların içinde en çok bilinenleri sayacak olursak, şunlardır:

1. Kevser, cennetteki bir nehrin özel bir adıdır4 ki, bunu destekleyen rivâyetler vardır. Resûlullah birgün hafif bir uykuya dalmışken tebessümle başını kaldırarak: “Bana az önce bir sûre nâzil oldu” diyerek Kevser sûresini okudu. Sonra da: “Bilir misiniz Kevser nedir?” Allah Resûlü daha iyi bilir dediler. Buyurdu ki: “O, bir nehirdir ki, Rabb’im onu cennette bana verdi. Onda pekçok hayır vardır. Ümmetim kıyâmet günü onun başına gelecek, kapları yıldızlar adedincedir, derken içlerinden bazıları kovulacaklardır. Ben: “Ey Rabb’im! Onlar benim ümmetimdendir.” diyeceğim. Ancak bana: “Sen bilmez sin, onlar senden sonra neler yaptılar neler?” denilecektir.5 Başka bir rivâyette: “Cennette, sütten daha beyaz, baldan daha tatlı bir nehir gördüm. Orada, boyunları melez develerin boyunları gibi olan yeşil kuşlar var. Kim o kuştan yer, o sudan içerse, rıdvân derecesine ulaşmış olur.”6

2. Kevser, nübüvvettir.7 Nübüvvetin, çok hayır olduğunda şüphe yoktur. Çünkü bu, rubûbiyyetten sonra, ikinci dereceyi işgal eden bir mertebedir. Ve îmânın yarısıdır. Hattâ peygambere itâat, marifatullah ağacının bir dalı gibidir. Çünkü peygamberlik müessesesinin bilgisinden önce, mutlaka Allah’ın zâtının, ilminin, kudretinin ve hikmetinin bilgisinin bulunması gerekir. Daha sonra da nübüvveti bilme gerçekleşince, bundan, semî’, basar, haberî ve vicdânî sıfatlar gibi diğer geriye kalan bilgiler elde edilir. Gerçi peygamberlik diğer peygamberlere de verilmiştir. Fakat peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu anlatılanlardan daha çoğu verilmiştir. O, hepsinden önce zikredilmiş, hepsinden sonra gönderilmiştir. Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir, bütün peygamberlerden önce haşrolunacak, dinine nesh vârid olmayacaktır. Onun büyük ahlâkı ve faziletleri sayılamayacak derecededir.8

3. Kevser, Kur’ân’dır.9 Zîra Kur’ân, ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa dahi, medih ve senâdan, her şeyin âciz kaldığı bir hayr-ı kesîrdir. Fazîletleri, sayılamayacak kadar çoktur. Kendinden önceki kitaplar, belli bir zaman ve mekana has oldukları halde o, bütün zaman ve mekanları içine almak tadır.10

Bunların yanında Kevser’in, Hz. Peygamberin ümmetinin âlimleri, İslâm, ümmetinin çokluğu, peygamberdeki üstün meziyetler, onun şânının yüceliği, ilim, güzel ahlâk, şefâat makamı, Kevser sûresindeki mû’cizevî özellikler, Allah’ın, Resûlullah’a verdiği ni’metler gibi hususların olduğu da söylenmiştir.11 Bunlardan anlaşıldığına göre, Kevser, pekçok mânâya gelmektedir. Ancak, sahih hadislerin de bildirdiğine göre, Kevser, cennette Hz. Peygamber’e verilen bir nehir veya havuz adının olduğudur.


Yazar: Prof. Dr. Muhittin Akgül/KUR’ÂN’DA Hz. MUHAMMED’İN (sallallâhu aleyhi ve sellem) ÖZELLİKLERİ isimli kitabından alınmıştır.

Dipnot:

  1. Kevser, 108/1
  2. Râgıb, a.g.e., s. 426.
  3. Fîrûzâbâdî, Kâmus, s. 602; Ayrıca bkz: İbn Fâris, a.g.e., s. 918-919; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, 4/208; Mekkî b. Ebî Tâlib, Ebû Muhammed el-Kaysî, Tefsîru’l-Müşkil, s. 399.
  4. Taberî, Tefsîr, 30/414 vd; Zemahşerî, a.g.e., 4/806 vd; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, 5/502; Suyûtî, Mufhimâtu’l-Akrân, s. 214.
  5. Buhârî, Rikak 53; Müslim, Salat 53; Ebû Dâvûd, Salat 122; Sünnet 23; Tirmizî, Tefsîr-u Sûre (108) 1; Nesâî, İftitâh 21; Dârimî, Rikak 113; Ahmed b. Hanbel, 1/89, 158; 2/112…
  6. Buhârî, Rikâk 53; Müslim, Tahâret 36; Ebû Dâvûd, Edeb 110; Tirmizî, Kıyâme 15;
    Cennet 10; Tefsîr-u Sûre (108) 3; İbn Mâce, Zühd 36.
  7. Taberî, Tefsîr, 30/418; İbn Cumâa; Ğuraru’t-Tıbyân, s. 550; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, 5/502; Ebu’s-Suûd, a.g.e., 9/205.
  8. Râzî, Tefsîr, 32/117; Elmalılı, a.g.e., 9/515-516.
  9. İbn Kesîr, Tefsîr, 8/522; Kurtubî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 20/217; Râzî, Tefsîr, 32/118; Ebu’s-Suûd, a.g.e., 9/205.
  10. Mansûr Fevzî, Muhammed Süleyman Selman, Rahmetün Li’l-Âlemîn, (Arapçaya Çev: Muktedî Hasan Yâsin el-Ezherî), s. 43.
  11. Bkz: Râzî, Tefsîr, 32/114-120; Kurtubî, a.g.e., 20/216-218; Şevkânî, a.g.e., 5/502; Ebu’s-Suûd, a.g.e., 9/205; Âlûsî, a.g.e., 30/244-246; Elmalılı, a.g.e., 9/513-524.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.