Kur’ân’da Efendimiz’e (sas) İsmiyle Hitap Edilmemesi

810

Yüce Allah, Peygamber Efendimiz’e ismiyle hitap etmemiş, aynı zamanda diğer insanlara da ona ismiyle hitap etmemelerini zımnen istemiştir. Kur’ân-ı Kerim’de kendilerine hitap edilen
peygamberlerin hepsine, kendi isimleriyle hitap edildiğini görmekteyiz:

“Ve dedik ki: “Âdem! Eşinle birlikte Cennete yerleşin, oradaki nimetlerden istediğiniz şekilde bol bol yeyin, sadece şu ağaca yaklaşmayın. Böyle yaparsanız zalimlerden olursunuz.”1

“Ey Nuh!” denildi “Sana ve beraberinde bulunan mümin topluluklara Bizim tarafımızdan bir selâmet ve bereketlerle gemiden in! Gelecek nesiller içinde niceleri de olacak ki onları dünyada bir müddet yaşatacağız, sonra da Bizden onlara gayet acı bir azap dokunacaktır.”2

“Oraya varınca kutlu mekândaki vadinin sağ tarafında bulunan ağaçtan şöyle nida edildi: “Ey Mûsa! Rabbülalemin olan Allah Benim.”3

“Davud! Biz seni ülkede hükümdar yaptık, sen de insanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları
için, kendilerine şiddetli bir azap vardır.”4

“İbrahim! Rüyana sadık kalıp onun gereğini yerine getirdin. Onu kurban etmekten sizi muaf tuttuk. İşte böyle ödüllendiririz Biz iyileri!”5

“Melekler: “Lût!” dediler, “Biz Allah’ın elçileri seninleyiz, hiç merak etme onlar size hiçbir kötülük yapamayacaklardır. Haydi öyleyse, gecenin bir bölümünde ailenle yola çık, yürü. Beraberindekilerin hiçbiri geri dönüp bakmasın, yalnız eşin bunun dışındadır. Zira ölenlerine ulaşan hangi rüsvaylık varsa, ona da gelecektir. Onların helâk olma vakti sabah vaktidir. Yahu sahi, sabah da pek yakın değil mi?”6

“Zekeriyya! buyurdu, Biz, sana adı Yahya olacak bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce, kimseyi ona adaş yapmadık. (Bu adı alan olmadı).”7

“Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl” dedik ve henüz çocuk iken ona hikmet verdik.”8

Ancak Resûlullah’a gelince, ona kendi ismiyle hitap edilmeyip, nübüvveti öne çıkarılarak, hitap edildiğini görmekteyiz:

“Ey Peygamber! Rabb’inden sana indirilen buyrukları tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan,
risâlet vazifesini yapmamış olursun. Allah seni, zarar vermek isteyenlerin şerlerinden koruyacaktır. Allah kâfirleri muradlarına erdirmez.”9

“Ey Peygamber! Allah sana ve seninle beraber olan müminlere yeter.”10

“Ey örtüsüne bürünen Resûlüm!”11

“Ey örtüye bürünen!”12

Resûlullah’a hitapta en çok kullanılan sıfatlar, “Ey Nebi! Ey Resûl”dur. Hz. Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bizzat isimleri de Kur’ân-ı Kerim’de geçmektedir. Ancak bunlar, hitap makamında olmayıp, nübüvvet özelliğinin vurgulanmak istendiği yerlerde geçmektedir:

“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onun beraberindeki müminler de kâfirlere karşı şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler. Sen onları rükû ederken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve rıza ararken görürsün. Onların alameti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar, Tevrat’taki sıfatları olup İncil’deki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. İşte böylece Allah, onlar gibi iman edip makbul ve güzel işler yapanlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”13

“Muhammed, sadece Resûldür, elçidir. Nitekim Ondan önce de nice resûller gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, Siz hemen gerisin geriye dinden mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah’a asla zarar veremez. Ama Allah hidayetin kadrini bilip şükredenleri bol bol mükâfatlandıracaktır.”14

“Muhammed, içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lakin Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilir.”15

Yine Kur’ân-ı Kerim’i incelediğimizde, geçmiş kavimlerin, peygamberlerine isimleriyle hitap ettiklerini görüyoruz:

“Ey Nûh!” dediler. “Bizimle mücadele ettin, bu mücadelende de hayli ileri gittin. Yeter artık, eğer doğru söyleyenler den isen haydi bizi tehdit edip durduğun o azabı getir de görelim!”16

“Yahu Salih!” dediler, “Sen şimdiye kadar ümit bağladığımız bir kişi idin. Şimdi ne oldu sana. Ne diye bizi atalarımızın taptığı tanrılara tapmaktan vazgeçirmek istiyorsun? Doğrusu, senin çağırdığın bu fikrin doğruluğundan şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz.”17

“Şuayb!” dediler, “atalarımızın taptıkları tanrılarımızı terk etmeyi yahut mallarımız  konusunda istediğimiz şekilde davranmamızı senin namazın, ibadetin mi emrediyor?
Aferin, amma da akıllı, uslu bir adamsın ha!”18

Ancak Hz. Peygamber’e karşı olan hitaplarda, bu şekil bir hitap tarzı zımnen ya saklanıyor ve: “Resûlüllah’ı, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayınız. Allah elbette sizden birbirini siper edinerek sıvışıp gidenleri bilir. Öyleyse Peygamberin emrine aykırı hareket edenler başlarına dünyada bir bela gelmesinden yahut ahirette gayet acı bir azap
gelmesinden korkup çekinsinler.”19 buyruluyor.

Bu âyetten de, insanların birbirlerine seslendikleri gibi, Resûlullah’a seslenmemeleri, Ey Muhammed! Ey Ebe’l-Kâsım! gibi isim zikrederek hitapta bulunmamaları, ancak Yâ Resûlallah! Yâ Nebiyyallâh! gibi yumuşak bir şekilde ve saygı ifade eden kelimeler kullanmaları gerektiği anlaşılmaktadır.20 Zaten ashâb-ı kirâm da ona: “Anam-babam sana fedâ olsun Ey Allah’ın Resûlü!” gibi saygı ifâde eden kelimelerle hitap ederlerdi.


Yazar: Muhittin Akgül/Kur’ân’da Hz. Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Özellikleri isimli kitabından alınmıştır.

Dipnot:

  1. Bakara, 2/35
  2. Hûd, 11/48
  3. Kasas, 28/30
  4. Sâd, 38/26
  5. Saffât, 37/104-105
  6. Hûd, 11/81
  7. Meryem, 19/7
  8. Meryem, 19/12
  9. Mâide, 5/67
  10. Enfâl, 8/64
  11. Müzzemmil, 73/1
  12. Müddessir, 74/1. Ayrıca bkz: Mâide, 5/41; Enfâl 8/65, 70; Tahrîm 66/9; Ahzâb 33/1, 13, 45, 50, 59; Mümtehine 60/13; Talak 65/1.
  13. Fetih, 48/29
  14. Âl-i İmrân, 3/144
  15. Ahzâb, 33/40
  16. Hûd, 11/32
  17. Hûd, 11/62
  18. Hûd, 11/87
  19. Nûr, 24/63
  20. Râzî, Tefsîr, 24/35; Zemahşerî, Keşşâf, 3/260; Zuhaylî, Tefsîr, 18/317-318.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.