Ebû Tâlib’in Son Nasihatleri

192

Tadacaklardı… Ama, her şeyin bir zamanı vardı. İşin burasında yaşlı amca Ebû Tâlib, Kureyş’in temsilcilerine döndü ve şunları söyledi:

– Ey Kureyş cemaati! Sizler, Allah’ın, yarattıklarının içinden seçtiği ve Arapların kalbi konumundaki kimselersiniz; itaat edilmesi gereken seyyidler hep sizin aranızda, gözünü budaktan sakınmadan tehlikelerin üzerine giden kahramanlar, cömertlik ve civanmertlikte vüs’at yaşayanlar da hep öyle! İyi bilin ki, Araplar arasında sizler, kendi haline bırakılmamış ve tercihte bir konuma getirilmişsiniz! Şerefinize gelince, zaten onunla birlikte yaşıyorsunuz! Öyleyse sizlerden insanlara bunu cömertçe dağıtmak; insanlardan da buna ulaşmak için değişik vesileler bulmak düşer.

Şu anda insanlar, sizin karşınızda yer alıyorlar ve aranızda savaş var. Ben size, bu bünyeye saygı duymanızı tavsiye ediyorum; çünkü onda, Rabbin hoşnutluğu, geçim kolaylığı ve bulunduğunuz konumu sağlamlaştırma var!

Akrabalarınızı görüp kollayın ve sakın ola ki sıla-i rahimi kesmeyin; çünkü sıla-i rahim, ecel anındaki üzüntüyü kesip hüzün ve kederi azalttığı gibi kemiyet planında güç demektir ve gözünüz arkada kalmaz!

Taşkınlık ve baş kaldırmadan da uzak durun; çünkü bu ikisinde, asırların yok oluşu gizlidir ki, sizden öncekilerin halini biliyorsunuz.

Sizden yardım isteyene yardımcı olun ve elini açıp da sizden bir şey isteyeni de, eli boş göndermeyin; çünkü bu iki konu, hayat ve ölümün şerefini içinde barındırır.

Bir de, sözün doğru olanını söyleyin ve emanette kusur etmeyin; çünkü bu ikisinde özel mânâda bir muhabbet, genel olarak da yücelik vardır.

Sizden son olarak da, Muhammed’e hayır tavsiye ediyorum; çünkü O, Kureyş içindeki en güvenilir insan, Araplar arasındaki en doğru kişi ve şu saydıklarımın tamamını bünyesinde bulunduran en faziletli insandır. O, öyle bir işle ortaya çıktı ki onu, gönül kabul etmekle birlikte ayıplanmak endişesiyle dil inkâr ediyor! Andım olsun ki, ben Arapların koşturup geldiğini; iyi insanların etraftan akın ettiğini ve güçsüz zayıf insanların da, genel mânâda O’na icabet edip huzur bulduklarını; getirdiklerini tasdik edip bu işi yücelttiklerini şimdiden görüyor gibiyim. Böyle giderse, ölüm sonrasında onlar feyiz ve bereketle coşarken Kureyş reisleri ve ileri gelenleri arkada kalacak ve yıldızları sönüp etkisiz hale düşecek; bugünkü zayıflarınız baş tacı olacak; en azametliniz, en muhtaç hale gelecek ve bugün O’na en uzak olanınız yarın O’nun yanında en iyi konumda olacak! Baksanıza, Araplar daha şimdiden O’na kucak açtı ve yardımına koştu, gönüllerini açıp başlarına taç yaptılar.

Aranızdaki değere sahip çıkmayı bilin ey Kureyş! O’nun için yardımcılar ve davası için de koruyucular olun! Allah’a yemin olsun ki, sizden kim O’nun yoluna girse, rüşde ulaşıyor ve getirdiğini rehber edinen de hep saadet yudumluyor! Keşke benim için hayat biraz daha uzun olsaydı ve ecelim bir miktar gecikseydi de ben, şu sıkıntılarını giderebilmiş ve başındaki bela ve musibetleri de savabilmiş olsaydım!1

Herkesin kulağına küpe yapması gereken bu nasihatler, erbabının yanında bir kıymet ifade ederdi. Anlaşılan, müşrikler bunlardan hiç de hoşlanmamışlardı. Şüphesiz onların da, küfür adına daha başka planları vardı ve onları da devreye koyarak her geçen gün daha derin bir çukura doğru gitmeleri gerekiyordu. Yine homurdanmışlar ve yine burunlarını bükerek meclisi terk etmeye başlamışlardı.


Dipnot:

  1. Bkz. Halebî, Sîre, 2/49-50
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.