Aile İçi İletişimde İltifat ve Takdir

1.624

Aile içi sağlıklı iletişimin olmazsa olmaz temel prensiplerden birisi de eşlerin birbirine iltifat etmesi ve birbirini takdir etmeleridir. Zira insan yaratılışı gereği sevgiye duyduğu ihtiyaç kadar güzel bir söze, iltifata ve takdire de ihtiyaç duyar. Fark edilme, değer verilme ve önemsenme ihtiyacı hisseder. Bunun için yaptığı güzel bir davranıştan ya da iyilikten sonra bir iltifat ve takdir edilmeyi arzu eder. İnsan psikolojisinin ya da fıtratının bu ihtiyacı karşılanmadığı ölçüde de eşler birbirinden duygusal olarak kopmalar yaşar. Bu kopuşların meydana getireceği fasit daire içinde kul hakları da çiğnenir. Neticede bu duygular tatmin edilmezse bu fasit daireden de çıkılamaz. Bunun sonucunda  karşılıklı birbirini nankörlükle suçlamalar başlar ve sağlıklı iletişim kurma imkanları tamamen kaybolur. Tabiatıyla, “iltifat ve takdir cimrisi” eşlerin kurduğu böyle bir yuvada da saadet, yakalanamaz ve sürdürülemez.  

İlahi Ahlak Açısından İltifat

Allah (celle celalluhu) Kur’an’da bir çok peygamberin hayatını ele alır ve anlatır. Allah, elçilerini tanıttığı bu kıssalarda onları, farklı vasıflarıyla takdir ederek de nazara verir. Mesela Peygamber Efendimiz’i, üstün ahlakıyla takdir eder ve şöyle nazara verir: “Şüphesiz ki Ey Resûlüm! Sen yüce bir ahlak üzerinesin.”1 Bir başka ayette O’nun yaşadığı fazilet dolu hayata yemin eder,2 bütün bir insanlığa şahid3 ve örnek olarak gönderildiğine dikkat çeker.4 O’nun sahip olduğu donanım ve yüce ahlakıyla alemleri aydınlatan bir kandil olduğu belirtilir.5 Aynı şekilde Hz. İbrahim’i, “tek başına bir ümmet, hak dine yönelen, Allah’a itaat üzere bulunan, Allah’ın nimetlerine şükreden bir kul” olarak anlatır ve takdir eder.6Bu ve emsali örnekleri, diğer peygamberlerin hayatından da vermek mümkündür.

Yine Kur’ân’da muhacirler ve Ensar da takdir edilmiş ve örnek bir nesil olarak ebedileştirilmişlerdir. Bu yönüyle Kur’ân, bize, en yakın çevremizden en uzağına kadar tanıdığımız insanlara güzel vasıflarıyla iltifatta bulunma ve takdir etme dersi verir. Dolayısıyla eşler bu ilahi ahlak ile hareket ederek ikili ilişkilerinde sahip oldukları güzel vasıfları karşılıklı takdir etmeyi ihmal etmemelidir. Güzel davranışları takdir ederek, bunların yuvada daimi olarak yaşanmasına/yaşatılmasına birbirlerini teşvik etmelidirler. Böylece iltifat, takdir ve tebrik ahlakı, aile hayatına hakim kılınmalı, bu mevzuda cimrilik yapılmamalıdır.

Allah Resûlü’nün Hayatında İltifat ve Takdir

Allah Resûlü çevresine karşı daima “takdir edici bir yoldaş” olmuştur. Yakınlarında bulunan kimseleri sürekli salih amele ve güzel ahlaka teşvik ettiği gibi arkasından takip etmiş; onları, duruşları, manevi kıvamları, hakkı temsil, fedakarlık ve faziletleriyle takdir ve tebrik etmiştir. Öncelikle Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) bir çok sahabisine, hem şükranlarını sunduğu hem takdir ettiği hem de kıyamete kadar insanların dilinde hayırla yad edilmelerine vesile olacak bir unvan vermiştir. Mesela Hz. Hamza’ya “Esedullah/Allah’ın Aslanı”, Hz. Halid İbn-i Velid’e “Seyfullah/Allah’ın Kılıcı”, Zübeyr İbn-i Avvam‘a “Havârim”, Ubeyde İbn Cerrah‘a “Emînullah/Allah’ın Emin Kulu” vs.. gibi isimler vererek onları farklı kabiliyetleriyle takdir etmiş ve nazara vermiştir. “Ensar kadınları ne güzel kadınlardır ki haya duyguları onları ilim tahsil etmekten alıkoymuyor”7 buyurarak onların araştırma aşkını takdir etmiş ve kadınları ilme teşvik etmiştir. Yine O, “Kureyşin kadınları deveye binen en hayırlı kadınlardır. Çocuklarına en şefkatli davranan kadınlar yine onlardır. Evlendiğinde kocalarının haklarını en güzel şekilde gözeten de yine onlardır. Deveye binen Meryem Bint-i İmran da olmasa onların üzerine kimseyi tafdil etmem.”8 buyurarak Kureyş kadınlarını da farklı vasıflarını sayarak takdir etmiştir.

Peygamber Efendimiz bu güzel ahlakını ailevi ilişkilerinde de sürdürmüştür. Mesela Hz. Hatice validemizi her andığında onun faziletlerini dile getirir takdir ederdi. Bunun için Hz. Aişe validemiz: “O, Hz. Hatice’yi her andığında onu medhu sena etmekten geri durmaz ve onun için dua eder istiğfarda bulunurdu.” der.9 

Allah Resûlü, veda haccı yolculuğuna bütün eşlerini de beraberinde götürmüştü. Yola çıkarken Hz. Aişe validemizin saçlarına sürdüğü sarı renkli bir koku, yolculuk esnasında yüzüne de akmıştı. Bunu gören Efendimiz kendisine şöyle iltifat etmişti: “Şu an rengin, gerçekten çok güzel ey Şukayra/Şarışın!”10 Farklı zamanlarda Allah Resûlü’nün kendisine bu isimle hitap ettiği oluyordu. Bazen de yine kızıla çalan sarışın anlamında “Humeyra” diye hitap eder iltifatta bulunurdu. Hz. Aişe yine kendi başından geçen bir hatırayı şöyle anlatır: “Bir defasında Habeşliler mescide girmiş gösteriler yapıyorlardı. Efendimiz bana ‘Ya Humeyra! Onları seyretmek ister misin? diye sordu. Ben de, ‘Evet isterim’ dedim…”11  

Yine bazı seferlerinde Peygamberimiz’in eşlerinin develerini süren Enceşe adlı hizmetcisine develeri hızlı sürmemesini tenbihlerken eşlerini kristale benzeterek güzel bir iltifatta bulunmuştu: “Ey Enceşe! Develeri rahvan sür ki kristaller incinmesin.”12 

Yine Hayber gazvesinden dönüldüğünde dört aydır ailesinden ayrı kalan Allah Resûlü, Hz. Aişe validemizle karşılaştığında ona Hz. Safiyye’yi nasıl bulduğunu sorarken: “Ey Şukayra!” diye iltifat etmişti. Öte taraftan, Hz. Safiyye validemize karşı oluşabilecek duygularını hem tashih hem de yumuşatmak için tatlı bir uslüpla, onun iyi bir müslüman oluşunu  nazara vermiş ve Safiyye validemizi de samimiyetiyle takdir etmişti.”13 

Hanımlarının iç dünyalarındaki yeri ve konumunu sadece onlara karşı değil çevresine de zaman zaman dile getirir ve onların değerini nazara verir takdir eder ve iltifatta bulunurdu. Bir defasında Hz. Aişe validemizden bahsederken: “Aişe, cennette de benim eşimdir.” buyurmuştu.14 Aslında böyle bir müjde Hz. Aişe validemiz için iltifat olarak yeterdi. Fakat Efendimiz eşlerine iltifatta da tasrif yapar farklı ifade ve benzetmelerle onların kendi yanındaki değer ve konumlarını anlatırdı. Yine bir gün ona olan sevgisini ifade ederken şöyle iltifatta bulunmuştu: “Ya Aişe! Sen bana tereyağlı hurmadan daha sevimlisin.”15 Yine Peygamberimiz Hz. Aişe validemizin diğer hanımlarına karşı farklı konumunu da özellikle belirtir ve bunu bir benzetmeyle açıktan şöyle dile getirirdi: “Aişe’nin diğer  kadınlara üstünlüğü, “Serîd” yemeğinin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.”16

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), eşlerine iltifatını sadece sözde bırakmaz bunu davranışlarına da taşırdı. Hz. Aişe validemizin belirttiğine göre O, çoğu zaman evinden çıkarken eşlerini öper öyle ayrılırdı. Hatta bazen mescide namaz kıldırmak için çıkarken bile eşini öper öyle mescide geçer ve abdestini de yenilemezdi.17 Hatta O, bu uygulamasını oruçluyken bile terketmezdi.18 Bazen eşlerinden birinin içtiği su kabından bir şey içeçek olsa dudaklarını, tam onların içtiği yere denk getirirdi.19 Bununla O, sevgisini göstermenin yanında eşlerine verdiği değeri de ortaya koyar bir nevi iltifatta bulunurdu. 

Bir ara Hz. Hafsa validemizden boşanmayı düşünen Allah Resûlü, onun üzülüp ağladığını haber alınca ziyaretine gitmişti. Bu düşüncesinden vazgeçtiği müjdesini vererek onu, teskin etmiş ve peşinden şu özelliklerini sayarak takdirlerini belirtmişti: “Bana Cibrîl geldi ve senin geceleri ibadetle gündüzleri oruçla geçiren abid bir kimse oluşunu takdir ederek sana dönmemi söyledi. Bir de Müjdeler olsun sana! Senin, benim cennette de hanımım olacağını haber verdi!”20 

Kur’ân’da İltifata Teşvik

Daha önce de bahsedildiği üzere insan ruhunun bir ihtiyacı da bir çift güzel söz ya da  iltifattır. Bunlar aynı zamanda karşılıklı ilişkilerde duyguların beslenme vesilelerindendir. Fıtratın bu özelliğinden dolayıdır ki Rabbimiz: 

“Kullarıma söyle! Daima sözün en güzelini söylesinler…”21

buyurarak, insanî ilişkilerde temel bir ölçü koymuştur. Aslında sözün en güzelini söylemek başlı başına bir iltifattır. Zira onun içinde mübalağa, yalan ya da bir beklenti yoktur. Sevgi, saygı, takdir ve iyi niyetler vardır. Zaten söze güzellik/tatlılık katan da ondaki bu samimiyet, güzel niyet ve saygıdır. O, sevgiyle gönüllerden süzülürken kalblere de sessizce ve derinden nufüz eder. Bu arada söyleyeni de söylenen kimseyi de güzelleştirir. Kalpleri, duyguları ve insanı birbirine yaklaştırır, ilişkileri perçinler. Var olan soğuklukları ve kırgınlıkları giderir. Efendiler Efendisi’nin, güzel sözü makbul bir sadaka olarak ilan etmesi de bu açıdan çok manidardır.22 Çünkü güzel söz sadakaları, iletişimde daima karşılıklı sevgiyi tazeleyecek  ve sadakati artıracaktır. 

Güzel söz, iltifat ya da takdir, çiftlerin hayata tutunabilmeleri adına da çok önemli birer vesiledir. Zira güzel söz ve iltifatın insanın duygu ve düşüncesinde meydana getireceği pozitif enerjiyle eşler, birbirine tutunacak ve ümitle geleceğe bakacaktır. Sözün ve telkinin tesir gücünü ifade sadedinde söylenen, “Bir insana kırk gün deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur.”  atasözünde ifade edildiği gibi müspet söz ve telkinlerin insanın ruh ve düşüncesine verdiği şekil asla inkar edilemez. Aslında insan bunu kendi hayatında da tecrübe edebilir. Dolayısıyla aile içi ilişkilerde güzel söz, iltifat ve takdir olmazsa geriye ne kalır ki?     

İltifatın ve Takdirin Gücüne İnanmak

İltifat ve takdir, insana kendisini değerli hissettirir. Başkalarından sevgi, saygı ve kendisine değer verilmesini bekleyenler, ilk önce yapacakları iltifat ve takdirlerle başkalarına değer verdiklerini ortaya koymalıdır. Böyle bir davranış, belki de gönüllere girmenin ve iletişimde aksayan yanların tamir edilmesinin en hızlı ve kolay yollarından birisidir. Bu yönüyle iltifat ve takdirin tedavi edici özelliği vardır. Güzel söz ve iltifat yara alan ilişkilerin de iyileşmesine vesile olur. Kırılan kalplerin tamirinde iksir tesiri yapar. Allah Resûlü’nün beyanıyla: “Nice sözler vardır, insanın ruhunda sihir tesiri yapar.” Mevlana’nın ifadesiyle:

“Düşmanın bile dostun olmasını istiyorsan, onun hakkında güzel şeyler söyle. Zira bir gün o söz onu bulur. Unutma insan iltifatın kölesidir.”

Eşler iltifat ederken sadece dış görünüşlerine ait özellikleri değil ahlaki vasıflarını, sahip oldukları istidat ve kabiliyetleri ve ortaya koydukları gayretleri de takdir etmelidir. Yapılan güzel bir yemek, kurulan güzel bir sofra, özveriyle ortaya konulan her türlü emek vs. hepsi iltifat ve takdiri hak etmektedir. Böylece salih bir daire oluşur hatta sahip olduğu bir faziletin takdir edilmesiyle sahip olmadığı erdemler de ona kazandırılabilir. Onun için iltifat etmek sadece iletişim açısından değil eğitim ve terbiye adına da önemli bir dinamiktir. Dolayısıyla aile içi sağlıklı iletişim adına ilişkiler, iltifat ve takdirlerle zenginleştirilmelidir.

Faziletler, iltifat ve takdirle yaşar!

Burada üzerinde durulması gerekli bir husus da takdir edilmeyen insanların sahip olduğu güzel duygu ve vasıfların, zamanla zayıflayacağı ve yok olacağı gerçeğidir. Onun için zamanında ve yerinde tebrik ve takdirler, insanların moral ve motivasyonlarını canlı tutma ve güzel davranışlarının devamını temin adına da önemlidir. İbn-i Sina’nın dediği gibi:

“İlim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder.”

Zira çoğu zaman eşlerin şundan şikayet ettiği görülür: “Her akşam ben ona güzel sofra hazırlıyordum. Fakat artık hazırlamıyorum. Ben onu her gün bekliyor ve özel karşılıyordum. Ama artık karşılamıyorum. Çünkü o, bunun bir kere kadr u kıymetini bilmedi. Bir kerecik olsun bu yaptıklarımı görüp, bunlara değer verip bana teşekkür etmedi ve onun için yaptıklarımı  bugüne kadar bir kerecik olsun takdir etmedi.” Dolayısıyla, “Marifet, iltifata tabidir” fehvasınca, eşlerinden farklı marifetler sergilemesini bekleyenler, onları sahip oldukları mevcut yetenekleriyle ve kendilerine yaptıkları iyilikleriyle ve güzellikleriyle takdir etmeyi bilmelidirler.    

Hadislerde Övgü Yasağı

Burada şu husus da belirtmek gerekir ki hadislerde zikredilen övgü yasağı meddahlıkla ve övgüde ifrata kaçmakla ilgilidir. Yani yasaklanmış övgü, muhatabı kendisinde bulunmayan vasıflarla övmek ve hatta bununla menfaat elde etmek için övgüye ona yalan karıştırmakla ilgilidir. Bunun için Allah Resûlü, böylesi kimseler hakkında şöyle buyurmuştur: “Meddahları gördüğünüz zaman onların yüzlerine toprak serpiniz.”23  Aynı şekilde medh u sena edilen kimseyi kibre gurura kapılacak şekilde yüceltme ve onu fitneye düşürecek şekilde yapılan övgü de yasaklanmıştır. Allah Resûlü’nün yanında bir adamdan bahsedilmiş ve orada bulunan bir kişi onu aşırı şekilde medhetmişti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Yazık sana! Arkadaşının boynunu kopardın.” buyurmuş ve bunu birkaç kez tekrarlamıştı.”24 

Yine Efendimiz bir kişinin, muhatabına zararlı olacak şekilde onu çok aşırı medh u sena ettiğine şahit olunca ona, “Adamı mahvettiniz ya da onun belini kırdınız” buyurmuştu.25 Yoksa zamanında ve yerinde yapılmış dengeli bir takdir, hem ilahî ve nebevî bir ahlak hem de sağlıklı iletişim ve kardeşliği, birlik ve beraberliği güçlendireceği için müstehap kabul edilmiştir.26 Dolayısıyla bizim sağlıklı iletişim adına bahsettiğimiz iltifat ve takdirle, zemmedilmiş bu tür bir övgü birbirine karıştırılmamalıdır. 

Sonuç

Aile içinde sağlıklı iletişimi kuran, besleyen ve güçlendiren bir çok etken vardır. Samimiyet, sevgi, şefkat, müsamaha, af, fedakarlık vs.. gibi bir çok değerlerin yanında  güzel söz, yerinde ve zamanında yapılmış hak edilen bir iltifat ve takdir de bunlardan birisidir. Bu manada aile içi iletişimde iltifat ve takdir, girift ailevî ilişkiler ağının olmazsa olmaz dinamiklerindendir. Evliliğin başlangıcında meveddeti kalbe düşüren sevgi dolu bakışların yanında güzel sözler, iltifatlar ve takdirler olduğu gibi bu güzel duyguları canlı tutacak ve besleyecek olan da yine bunlardır. Dilde, uslüpta ve davranışta bu çizgiyi korumak da bir ömür boyu aktif sabır gösterebilmeye bağlıdır. Sağlıklı ve güçlü bir iletişim için sabredip yapmadıklarımız kadar, sabr-ı cemille yapmaya devam ettiklerimiz de önemlidir.

Yazar: Selman Kuzu

Dipnot:

  1. Kalem Sûresi, 68/4
  2. Hicr Sûresi, 15/72
  3. Hac Sûresi, 22/78
  4. Ahzab Sûresi, 33/21
  5. Ahzab Sûresi, 33/46
  6. Nahl Sûresi 16/120, 121
  7. Müslim, Hayız 65; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, VI/148
  8. İbn-i Sa’d, Tabakât, X/121
  9. Heysemî, Zevaid, IX/360
  10. İbn-i Sa’d, Tabakât, X/57
  11. Nesaî, 8951
  12. Buharî, Edeb 90
  13. İbn-i Sa’d, Tabakat, X/100
  14. İbn-i Sa’d, Tabakât, X/51
  15. İbn-i Sa’d, Tabakât, X/62
  16. Buhârî, Fedailu’s-Sahabe 30; İbn-i Sa’d, Tabakât, X/62
  17. Bkz. Müslim, Hayz 14; Ebu Davud, Taharet 103; Nesaî, Taharet 177
  18. Bkz. İbn-i Hacer, IV/176
  19. Bkz. Müslim, Hayz 14
  20. İbn-i Sa’d, Tabakât, X/66
  21. İsrâ Suresi, 17/53
  22. Buharî, Edeb 34; Müslim, Zekat 56
  23. Müslim, Zühd 69; Ebu Davud, Edeb 9; Tirmizî, Zühd 55
  24. Müslim, Zühd 65
  25. Bkz. Buharî, Edeb 54; Müslim, Zühd 67
  26. Bkz. Nevevî, Sahihu Müslim bişerhi’n-Nevevî, IX/315
1 yorum
  1. S:Gündoğan diyor

    es-Selamu aleykum,

    Hocam,
    Makaleler gerçekten akademik usulle ve ilmi bir seviye ile kaleme alınmış.Emeğinize sağlık. Biraz uzun olduğunu söyleyebilirim. Bir de ayet ve hadislerin dipnotlarda kaynaklarından ziyade metinleri verilebilmiş olsa okurken çok hoş olur.
    Selam ve dua ile

    S.Gündoğan

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.