Sözüne Sadık Bir Çoban ve Süt Mucizesi

917

Hz. Ebû Bekir’le birlikte Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke dışına çıkmış ve huzur arıyordu. Karşılarına, Abdullah İbn Mes’ûd1 adında bir çoban çıktı; Ukbe İbn Ebî Muayt’ın koyunlarını otlatıyordu. Muhammedü’l-Emîn’i de Ebû Bekir’i de biliyordu; kim ne derse desin bunlar, Mekke’nin göz dolduran iki insanıydı. Gerçi bundan, koyunlarını güttüğü Ukbe İbn Ebî Muayt hiç hoşlanmıyor ve her fırsatta sözü bu iki zata getirip sürekli onların aleyhlerinde konuşuyordu; ama İbn Mes’ûd, kendi kararını verebilecek kadar muhakeme sahibi bir insandı.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) için her karşılaşılan kişi, tebliğ adına yeni bir sayfa demekti ve karşısında düşünceli haliyle duran çobana sordu:

– Ey delikanlı! Yanında süt var mı?

– Evet, dedi İbn Mes’ûd. Arkasından da ilave etti:

– Süt var, ama ben emanetçiyim; onu size veremem!

Cehaletin kol gezdiği toplumda böylesine güven veren bir harekete ender rastlanılırdı.

Öyleyse, bu kadar olumsuzluklar içinde bile büyüklüğünü gösteren bir insan, İslâm adına çok uygun bir muhataptı. Zira o, fıtratı temsil ediyordu ve fıtrat da asla yalan söylemezdi.

Aynı zamanda tebliğde, muhatabı iyi tanımak ve onun dilinden konuşmak çok önemliydi. Belli ki Efendiler Efendisi de, İbn Mes’ûd’un anlayacağı bir dille ona hitap etmek istiyordu. Onun için İbn Mes’ûd’a ikinci kez yöneldi ve:

– Öyleyse bana, hiç doğurmamış bir keçi veya kuzu getirebilir misin, dedi.

Talebi şaşkınlıkla karşılasa da İbn Mes’ûd, isteklerini yerine getireceğini ifade ediyordu. Bir taraftan sürünün arasına doğru ilerlerken diğer yandan da neler olacağını merak ediyordu. Gitti ve sürü içinden hiç doğum yapmamış bir oğlağı tutup getirdi.

Önce onu tutup bağladı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Ardından da, elini göğsünün üzerinde sıvazlayarak dua etmeye başladı. Talep eden Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olunca Allah da veriyordu. Çünkü O (sallallahu aleyhi ve sellem), neyi, kimden ve nasıl isteyeceğini de en iyi bilendi.

Gördüğü manzara karşısında İbn Mes’ûd’un gözleri yerinden fırlayacak gibi olmuştu; zira, kuru memelere süt yürümüş ve oğlağın göğsü sütle doluvermişti! Olacak şey değildi; bunca yıldır böyle bir şey ne duymuş ne de görmüştü!

Aynı gelişmeleri seyreden Hz. Ebû Bekir, hemen koşup bir kâse bulmuş ve bir mucize sonucu ikram edilen sütü sağmaya başlamıştı bile. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), sadık yârine döndü önce:

– İç, dedi.

Süt dolu kâseyi dudaklarına götüren Hz. Ebû Bekir, doyasıya içti. Ardından, aynı kâseyi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) aldı ve O da içti.

Artık, maksat hâsıl olmuş ve ortada bir ihtiyaç kalmamıştı. Şimdi sıra, her şeyin eski haline dönmesini temin etmeye gelmişti. Onun için Efendimiz, süt dolu göğse seslendi:

– Eski haline geri dön!

Az öncesine kadar hiç sütü olmadığı halde, taşacakmışçasına bir süt tulumbacığı haline gelen göğüs, yeniden büzüşmeye başladı ve hemen oracıkta eski haline dönüverdi.

Bu sefer İbn Mes’ûd konuşmaya başladı:

– Okuduğun o kelimeleri bana da öğretir misin yâ Resûlallah!

Artık, maksat hâsıl olmuş, mesaj da yerini bulmuştu. Belli ki İbn Mes’ûd da artık mü’mindi. Biraz daha yanına yaklaştı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Mübarek ellerini başına götürdü ve sıvazlamaya başladı. Bu esnada şunları söylüyordu:

– Sen çok bilge bir delikanlısın!2

Artık İbn Mes’ûd, ümmetin âlimi mânâsında ‘hıbrü’l-ümme’ olma yoluna girmişti ve gönlünden gele gele kelime-i tevhidi söylüyordu. Onun Müslüman olduğu aynı gün, Hattab ailesinin damadı Saîd İbn Zeyd ve hanımı, Ömer İbn Hattâb’ın da kız kardeşi Fâtıma İslâm’la şerefleneceklerdi.


Dipnot:

  1. Abdullah İbn Mes’ûd, Zühreoğullarının anlaşmalı elemanıydı. Cahiliyye döneminde babası Ebû Mes’ûd, Abdullah İbn Hâris ile anlaşmış ve onun işlerini görmeye başlamıştı. O günkü telakkilere göre oğlu Abdullah da aynı kaderi paylaşmak zorundaydı.
  2. Bkz. İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Ğâbe, 2/589
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.