Sevik gazvesi

391

Bedir’deki yenilgi karşısında Ebû Süfyân, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashâb-ı kirâm hazretlerinden intikam almadığı sürece başına yağ sürmeyip hanımlarına da yaklaşmayacağına ve dolayısıyla da yıkanmayacağına dair ahdetmişti. Çok geçmeden de iki yüz kişilik bir güçle Necdiyye tarafına doğru ilerlemeye başlayacaktı. Onlar için bu, ilk defa denedikleri bir stratejiydi ve bunu, Bedir öncesinde kullanan Allah Resûlü’nden öğrenmişlerdi. Ancak Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), sürekli strateji değiştiren bir rehber-i ekmel idi ve her defasında yeni bir strateji ile Mekkelilere sürpriz yapacaktı!

Derken Ebû Süfyân, Medine’ye bir veya iki konaklı bir mesafeye kadar geldi. Geceleyin gizlice Medine’ye girip Benû Nadîr’in reisi olan Huyay İbn Ahtab’ın kapısını çaldı. Onun, endişelenip de kapıyı açmadığını görünce de bir başka büyük olan Sellâm İbn Mişkem’in kapısına gitti.

Ebû Süfyân’a izzet ü ikramda bulunan Sellâm, istediği bilgileri ona verdi. Bir müddet oturduktan sonra oradan ayrılan Ebû Süfyân, arkadaşlarının yanına döndüğünde hareket edecek ve karşılaştıkları iki Ensâr’ı öldürdükten sonra oradaki bir hurma bahçesini de ateşe verecekti.

Mekke’nin kin ve nefretinin nerede ve nasıl tecelli edeceğini kestirmek mümkün değildi; bu yüzden güvenlik tedbirlerini daha da artırmak gerekiyordu. Çünkü, er meydanında yiğitçe vuruşmaktan çekinen her zayıfın yaptığını yapıyorlar ve gizlice yaklaşıp masum insanların kanına girerek kendilerince intikam alıyorlardı!

Bunun üzerine, ashâbından sekseni atlı olmak üzere iki yüz kişilik bir müfreze ile yola çıkan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebû Süfyân ve arkadaşlarının peşine düşecekti.1

Efendimiz’in Medine’den çıkıp da geldiğini duyan Ebû Süfyân ise hiç vakit kaybetmeden buradan uzaklaşma emri vermiş ve hızla Mekke istikametine doğru yol almaya başlanmıştı. Bu hızla giderlerse Efendimiz’in kendilerine yetişeceğinden korkan Ebû Süfyân, bir hamle daha yapacak ve arkadaşlarına, develerin üzerindeki bütün yükü bırakmalarını söyledi. Önce arkadaşları buna bir anlam verememişlerdi; ancak arkadan hızla kendilerine yaklaşan İslâm askerlerinin geldiğini duyunca hepsi de yüklerini boşaltıp hızla Mekke istikametine doğru kaçmaya başladılar.2

Beş günlük bir takibin ardından yeniden Medine’ye dönen Allah Resûlü’ne, yaptıkları işin sevap boyutunu da düşünen ashâb-ı kirâm soracaktı:

– Yâ Resûlallah! Bunun bizim için bir gazve olduğunu umuyor musun?

Belli ki onları tereddüde sevk eden şey, düşmanın peşinden gittikleri hâlde herhangi bir problemle karşılaşmadan geri dönmeleriydi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem):

– Evet, buyurdu.


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Dipnot:

  1. Medine’den çıkış, Zilhicce ayının beşine denk gelen bir pazar günüydü. Hicretin üzerinden yirmi iki ay geçmişti ve bu gazvede, yerine vekil olarak Medine’de Beşîr İbn Abdilmünzir’i bırakmıştı. Bkz. İbn Sa’d, Tabakât, 2/30
  2. Yüklerinin çoğunluğu un çuvallarından oluşuyordu. Bu sebeple gazveye de, un manasına ‘Sevîk’ ismi verilecekti. Bkz. İbn Hişâm, Sîre, 3/311; Taberî, Tarih, 2/51
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.