Peygamber Efendimiz’in (sas) Liderlik Yönü

893

Günümüzde liderlikle ilgili değişik yaklaşımlar bulunmaktadır. Takım çalışmasını, toplumun katılımını ve isteklerini dikkate alarak kararların alındığı kolektif liderlik, ahlâkî değerlerle uyuşan ve insanlara daha fazla değer veren etik merkezli liderlik, insanların, maaşın ötesinde şahsî ve meslekî gelişimlerini de koruyup gözeten ve toplam kalite yönetimini benimseyen, insanların bütün hayatını zenginleştiren ve değer katan ilke ve değer merkezli liderlik ile hizmetkâr (hizmetçi) liderlik bunlardan birkaçıdır. Hizmetkâr liderlikte sahip olunan güç ve kuvvet, çalışanların her türlü ihtiyacının karşılanması için kullanılır.

Peygamberimiz’i bu tür liderlik yaklaşımlarından birisiyle değerlendirmek yeterli/doğru değildir. Ancak mutlaka bir benzerlik kurmak gerekirse hizmetkâr liderlik tanımı Allah Resûlü’nün (sallalahu aleyhi ve sellem) liderlik profiline yakın/benzer görünmektedir. Hizmetkâr liderlik anlayışı, diğer liderlik modellerinden çok farklı bir lider profili öngörmektedir.

Hizmetçi ile liderin bir arada olmasını sağlayan ve iki rolü sentezleyen hizmetkâr liderlerde şu on vasfın bulunması öngörülmektedir: 1) Dinleme becerisi 2) Empati 3) İyileştirme 4) Farkında olmak 5) İkna etme gücü 6) Kavramsallaştırma 7) İleri görüşlülük 8) Çobanlık (Emniyet) 9) İnsanların gelişmesi ve büyümesine hususi ihtimam gösterme 10) İş hayatı dışında küçük birliktelik sağlayıcı gruplar ve topluluklar inşa etme.1

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatı incelendiği zaman, bu özelliklerden daha fazlasının O’nda bulunduğu görülecektir. Biz, bu makalede herhangi bir liderlik modelini ölçü almadık. Ama genel olarak başarılı bir liderde ve idarecide bulunması gereken ve dikkat çekici olan temel liderlik vasıflarına göre Efendiler Efendisi’nin bu yönünü ele almaya çalışacağız.

Peygamberimiz’in Liderlik Vasıfları

1. Cesareti

Bir liderde bulunması gereken özelliklerden biri cesarettir. Lider, gözü kara, yüreği de pek olmalıdır. Zaman gelir o, tek başına kalabilir. Fıtrî cesareti, onu işte o anda zilletten kurtarır. Davasını ve idealini yalnız göğüsleme zorunda bulunduğu böyle bir anda lider, arkasında binlerce insan var gibi davranabilmelidir ki, varılması gereken hedefe ulaşabilsin. Lider, asla ölümden korkmamalıdır. Her şeyden korkan, ürken sevk ve idarede lider olamaz.2

Cesaret, diğer bütün olumlu özelliklerin güvencesidir. Kuvve-i maneviyenin temel dinamiklerinden biridir. İnsan, olumsuzluklarla mücadele etmeye hazır ve her türlü zorluğu aşmaya azmetmişse mücadele için gerekli diğer özellikler de arkadan gelecektir.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) fıtraten cesurdu. Hayatında bir kere bile korkaklık emaresi sayılabilecek bir tavrı olmamıştır. İslâm tarihi, Resûl-i Ekrem’in azim ve cesaretine şehadet eden bir abidedir. Resûl-i Ekrem, bütün Arabistan şirk içinde yüzdüğü sırada, yalnız başına tevhid sancağını kaldırmış, büyük bir düşmanlık âlemi ile yalnız başına mücadele etmişti. Azim ve cesareti sayesinde aşılmaz gibi görünen bütün engelleri aşmış ve tek başına başladığı mücadelenin sonunda bir gün, çevresinde yüz bin insan toplanmıştı.3

Bütün hayatı cesaret örnekleriyle dolu olan Peygamber Efendimiz’in, cesaretiyle ilgili en güzel misaller, savaşlarda gösterdiği yiğitlik ve kahramanlıklarda ortaya çıkmaktadır. Hz. Ali gibi cesur bir sahabî diyor ki “Bedir savaşında baktım ki Resûlullah’a (s.a.s.) sığınıyor, O’nun arkasına sokuluyoruz. O ise düşmana hepimizden daha yakın durumdaydı. Hepimizin en cesuru O idi.”4

Lider, zor anların adamıdır. Gerçek liderler kriz dönemlerinde ve kritik anlarda ortaya koydukları performansla kendilerini gösterirler. Peygamberimiz bu yönüyle erişilmez bir cesaret timsalidir. Huneyn Savaşı’nda ordu dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca atını mahmuzlayıp öne atılmak istemesi ve “Ben Peygamber’im bunda yalan yok, ben Abdulmuttalib’in oğluyum.” diye haykırması orduya cesaret aşılamış ve yeniden toparlanmasını sağlamıştır.5

2. Kararlılığı

Liderler inandıkları davayı büyük bir kararlılıkla savunmalıdırlar. Davasına kararlılıkla sarılmayan liderler başkalarını yönlendiremez, onları heyecanlandırıp aşk u şevke getiremez, dolayısıyla kendileri de başarılı olamazlar.6

Liderin sunduğu mesajlardan hiçbiri hayatla zıtlaşmamalı ve o, bu mesajların geçerliliği hususunda, hem bugün hem de yarınlar adına emin olmalıdır. Bir insan, gözleriyle gördüğü bir vak’âyı, nasıl hiç çekinmeden ve tereddüt etmeden anlatır, anlatırken de asla yalanlanacağından korkmaz; zira kendinden emindir! Lider de sunduğu mesajlarda aynı duyguyu ve aynı emniyeti taşımalı ve o mesajın doğruluğuna, gözüyle gördüğü bir hâdiseden daha kat’i inanmalıdır. Hattâ, muvaffakiyeti için sadece kendi inancı da kâfi değildir. Aynı zamanda bu mesajın hayatla zıtlaşmaması da gerekmektedir. Yani sunulan mesajlar, hayatın dönen çarkları içinde, tıpkı sırlı kapıların açılıp kapanması gibi onların açılış ve kapanışını kendi hesabına değerlendirmeli ve o kapılara takılmamalıdır.7

Peygamberimiz bu yönüyle de ulaşılmaz bir ululuk sahibi olarak karşımızda durmaktadır. İnsanların büyük kabul ettikleri pek çok liderin hayatına baktığımız zaman değişik sarsıntı ve kararsızlıklar görülebilir. Hiç sarsılmadan konum ve duruşunu koruyabilen lider yok denecek kadar azdır. Ama Peygamberimiz, sıkıntının her çeşidine maruz kalmasına rağmen davası adına hiç sarsıntı yaşamamış ve hâdiseler karşısında kendine has duruşunu daima muhafaza etmiştir. Onun bu kararlılığıdır ki, sahabe gibi, inandıkları dava uğrunda canlarını seve seve feda eden örnek bir cemaat yetiştirmiştir.

Nebiler Sultanı’nın Mekke’de çekmediği sıkıntı kalmamıştır. En büyük destekçileri olan hanımı ve amcasını peşi peşine kaybetmiş ama O, sarsılmamış, davası adına ümitsizliğe ve kararsızlığa düşmemiştir. Davası için Mekke’de çalmadığı kapı, dolaşmadığı panayır kalmamıştır.8

Sıkıntılar karşısında sarsılmadığı gibi, Mekkelilerin davasından vazgeçmesi karşılığında teklif ettikleri dünyevî imkan ve nimetleri de elinin tersiyle itmiş ve kendi mesajlarını anlatarak duruşundan taviz vermemiştir.9

3. Hızlı ve İsabetli Karar Verebilmesi

Her lider, seri ve sıhhatli karar verme özelliğine sahip olmalıdır. Bilinen bir husustur ki, karar verme, yapılacak işlerin esası mesabesindedir. Ancak, her karar isabetli olmadığı gibi, vakitsiz de olabilir. İster gecikme, isterse vaktinden erken verilen kararlar, asla isabetli kararlar değildir. Onun için, bir liderin aldığı kararı, sıradan bir karar olmaktan kurtaran husûsiyet, zamanında ve isabetli alınmış olmasında aranmalıdır.

Çok âni karar verilmesi gereken hayatî anlar vardır. Lider, bu anlarda, sıradan insanlardan ayrılır ve kendi buudunu yaşar. O keskin zekâsıyla âniden karar verir, verdiği karar da tam isabetlidir. Halbuki ekseriyetle acele verilmiş kararlar isabetten uzak olurlar. Çünkü, isabet ve acele birbirinin zıttıdır. İki zıt ise bir arada zor bulunur. İşte bu zor anın adamı liderlerdir. Onlar bu zıtları çok kolay bir araya getirebilirler.10

Özellikle kriz zamanları ve sıkıntılı dönemler, gerçek liderlerin ortaya çıkmasına ve yine gerçek liderlerin sıradan lider ve idarecilerden ayrılmasına vesile olması bakımından önemlidir. Normal zamanlarda verilen kararların önemi fark edilemeyebilir. Ama insan hayatında öyle anlar vardır ki, orada verilecek bir karar hayatî önemi haizdir. Ve yine öyle anlar vardır ki, orada hemen karar verilip harekete geçilmelidir. Bazen böyle durumlarda her bekleme ve gecikme, başarısızlığa ve belki de hezimete bir adım daha yaklaşma anlamına gelebilir.

Peygamberimiz’in fiyaskoyla sonuçlanan bir kararı olmamıştır. Tam aksine O, verdiği yerinde kararlar sayesinde hezimeti zafere dönüştürmeyi başarmıştır. Özellikle Uhud Savaşı bu konuda en güzel örneklerden biridir. Uhud, İslâm tarihinde hezimetle zaferin aynı anda yaşandığı, daha doğrusu zafer, hezimet ve zaferin iç içe yaşandığı, hezimetin zafere dönüştürüldüğü bir savaştır.

Peygamberimiz, hızlı karar verme ve hareket etme özelliğini olumsuz durumlara mani olmak için de kullanmıştır. Benî Mustalik seferinde münafıkların başı Abdullah b. Übey b. Selûl’ün yaktığı fitne ateşinin meydana getirebileceği kötü sonuçları bu metotla bertaraf etmiştir. Abdullah b. Übey b. Selûl, Cahcâh b. Mes’ûd el-Gıfarî ile Sinan b. Veber el-Cühenî arasında su sebebiyle çıkan çatışmayı iyi kullanmış ve oraya gelen münafıkları Peygamber Efendimiz aleyhine şu sözüyle kışkırtmıştır: “Topraklarımızda bizi rahatsız ediyorlar. Kureyş’ten Müslüman olanların bize karşı durumu eskilerin ‘Besle kargayı oysun gözünü!’ sözü gibidir. Medine’ye dönünce aziz olanlar zelil olanları oradan çıkaracaktır.”

Peygamberimiz, fetanetinin bir boyutu olan süratli muhakemesi ve karar vermesi sayesinde doğmakta olan fitneyi yok etmiştir. Abdullah b. Übey’in sözünü işitir işitmez orduya yola çıkma emri vermiş, otuz saate yakın yol gidilmiş, insanlar yorgun düşmüş ve mola verdikleri zaman hemen uyumak zorunda kalmışlardır. Böylece fitne çıkartacak konu hakkında konuşulmasına engel olmuştur.11

4. Problemleri Çözmesi

Bir liderde bulunması gereken özelliklerden biri de her türlü problemin üstesinden gelebilme kabiliyetidir. Modern yönetim anlayışında yönetici, aynı zamanda “problem çözen kişi” olarak da tanımlanır. Bu açıdan yönetim, problem çözme sanatıdır, denebilir.

Yönetimde, yöneticinin varlığının sebebi, problem çözmektir. Çünkü yöneticiye sürekli olarak problem getirilir ve bu bunları çözmesi istenir. Yöneticinin yönetimdeki başarısı da problem çözmedeki başarısı ve becerisine göre değerlendirilir. Zira, bir kişinin bilgisini ve yeteneğini ortaya koyan başarı kıstası, problem çözme kabiliyeti ve başarısıdır.12

Bir liderin, cemaati ve arkasındaki insanlar tarafından her yönüyle hüsn-ü kabul görmesi ve onun güvenilir, itimad edilir bir insan haline gelmesi; ferdî, ailevî, içtimaî, iktisadî, siyasî, o topluma ait bütün problemleri çözmesine bağlıdır. Bir lider arkasındaki insanların böyle ferdî, ailevî, içtimaî problemlerini çözdüğü ölçüde kabul görür ve onlar tarafından sevilir, sayılır, omuzlara alınır, bayraklaştırılır ve ebedlere kadar ona sahip çıkılır. İşte Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem), insanlık için bütün problemleri çözen böyle bir liderdi.13

Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) özellikle, Hacerü’l-Esved için yaptığı hakemlik,14 Medine’ye hicret edince hicretin getirdiği problemleri Ensar-Muhacir arasında kardeşlik tesisi15 ve Medine Anayasası16 ile çözmesi, Huneyn ganimetlerini dağıtılması meselesinde çıkan problemi hemen çözmesi17 vahiy buudlu nuranî bir firasetin sahibi olduğunu ve problemleri çözmedeki eşsizliğini göstermektedir.

5. İnsan Yetiştirmeye Önem Vermesi

Bir liderde bulunması gereken vasıflardan biri de insan yetiştirmeye önem vermesidir. Önem vermek, önemli olduğunu söylemek değildir; bizzat insanların yetişmesiyle meşgul olmak ve bunu ihmale tahammülü olmayan bir vazife olarak görmektir.

Günümüzde liderlik ve yöneticilik anlayışıyla ilgili çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. İnsan yetiştirmeye önem verme konusu, özellikle hizmetkâr liderlik anlayışı içerisinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu yaklaşıma göre, lider, insanların gelişmesi ve büyümesine özel ihtimam göstermelidir. Zira, her insan özel bir önem ve değere sahiptir. Bundan dolayı lider, her ferdin büyüyüp gelişmesine özel gayret sarfeder ve emri altında çalışanların veya sorumlu olduğu fertlerin şahsî, meslekî ve ruhî gelişimlerini tamamlamaları için sahip olduğu bütün gücü kullanma konusunda mesul olduğunun şuurundadır.18

Liderin en büyük sermayesi insandır. Bundan dolayı lider, raiyetinin her yönden gelişip yetişmesine çalışmalı, bunun için gerekli imkân ve ortamları hazırlamalıdır.

Peygamber Efendimiz bizzat kendisinin bu yönüne işaret ederek, “Ben muallim olarak gönderildim.”19 buyurmaktadır. O, okuma-yazma bilmeyen ümmî bir toplum içinde neş’et etmişti. Bundan dolayı okuma-yazma oranı oldukça düşüktü. Resûl-i Ekrem Efendimiz, özellikle Medine döneminde bu konuda seferberlik başlattı. Bu maksatla mescidin bir kısmını bu işe tahsis etti. Buraya Suffa denmekteydi. Suffa ilk İslâm üniversitesidir. Bizzat Resûlullah (s.a.s.) burada dersler veriyordu; fakat henüz başlangıçta bulunanlara okuma-yazmayı ve Kur’ân’ı öğretmek üzere diğer bazı öğretmenler de vazife görüyorlardı. Ubâde b. Sâmit, Kur’ân ve okuma-yazma öğreten muallimlerden birisidir. Bunu bizzat kendisi ifade etmekte ve Suffa ehlinden bazılarına Kur’ân ve yazı yazmayı öğrettiğini söylemektedir.20 Yine, Abdullah b. Said el-Âsî de Resûlullah (s.a.s.) tarafından Medine’de halka yazı yazmayı öğretmek için görevlendirilenlerdendir.21

Peygamberimiz’in bu konudaki dikkat çekici bir uygulaması da Bedir esirlerine yaptığı muamelede ortaya çıkar. Bedir esirlerinden yazı yazmayı bilen kimseler vardı. O sırada Ensar’dan güzel yazı yazan kimse bulunmamaktaydı. Esirlerden hiç malı olmayanların, on çocuğa yazı yazmayı öğretmesi karşılığında serbest bırakılması kabul edildi. Zeyd b. Sâbit de Ensâr çocuklarından bir grup içinde o sırada yazı yazmayı öğrenmiştir.22

Medine’de Suffa’nın yanı sıra eğitim-öğretim faaliyetleri mahallelere de yaygınlaştırılmıştır. Bu maksatla daha henüz hicretin ikinci yılında Mahreme b. Nevfel’in evinde Dâru’l-kurrâ adında ve Kur’ân öğretimine tahsis edilmiş yeni bir okul faaliyete geçirilmiştir.23

Peygamberimiz’in çalışmaları kısa sürede netice vermiş ve O, 23 yıllık risaletinin sonunda bedevî bir toplumdan, bütün insanlara rehberlik yapacak aydın bir cemaat çıkarmıştır.

6. İkna Etme Gücü

Bir liderde bulunması gereken özelliklerden biri de ikna etme gücüdür. Lider, karar verirken sahip olduğu makamın otoritesini kullanma yerine, o kararla alâkalı insanları ikna etme metodunu kullanır. Zorlama yerine muhatapların akıl ve kalblerine hitap ederek, akıllarını, hislerini ve ruhlarını da fethederek onlara iş yaptırır.24

Nebiler Serveri’nin (s.a.s.) hayatına baktığımız zaman bu hususu açıkça müşahede etmekteyiz. O, muhataplarını ikna etmeye çalışmış, onların akıl ve kalblerine de hitap etmiştir. Huneyn ganimetlerinin dağıtılması hususunda ortaya çıkan problemin çözümü için Ensara yaptığı konuşma bunun en güzel göstergesidir.25 Kendisine gelip zina etmek için izin isteyen Cüleybib’e söyledikleri de muhataplarını ikna etme yönünü gösteren güzel bir misâldir.26

7. Sorumluluk Duygusu

Lider, bir mesuliyet insanıdır. Sorumluluklarını yerine getirme mevzuunda, ne karşısına çıkan engellerin zorlu ve aşılmaz olması ne de imkânların genişliğiyle gelen yaşama zevki, rahat ve rehavet onu yolundan döndüremez ve ona mükellefiyetlerini unutturamaz. Üzerine aldığı mesuliyetleri mutlaka yerine getirir. Yapıp ortaya koyduğu hizmetler karşısında herhangi bir ücret ve mükafat beklemez.27 Bu özellik “çobanlık” kelimesiyle de ifade edilmektedir ki, Peygamberimiz’in “Hepiniz bir çobansınız ve güttüğünüzden mesulsünüz.”28 hadisi bu hususu ifade etmektedir.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tam bir mesuliyet insanıydı. O’nun sorumluluğu tebliğdi. Bütün insanlara tek tek Allah’ı anlatmaktı. O’nun ilk vazifesi buydu. Zaten tebliğ her peygamberin varlık gayesidir. Tebliğ olmasaydı, peygamberlerin gönderilişi de mânâsız ve gayesiz olurdu. Peygamberimiz (s.a.s.) tebliğ vazifesini yapma hususunda çok hırslıydı. Kur’ân’ın ifadesiyle insanlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edecekti.29

8. İleri görüşlü olması

Lider, yarınlara uzanan yolda insanlara rehberlik yapan insandır. Lider, yürüdüğü yolun neticesini görebilmelidir. Bu da, liderin ileri görüşlü olmasıyla mümkündür. İleride olması muhtemel hâdiseleri önceden görebilme kabiliyetini tanımlamak zor olmasına rağmen, bu işi yapabilenleri tespit etmek kolaydır. Önceden görme sezgiyle alakalı bir maharet olup liderin geçmiş ve bugünün realitelerinden dersler alıp bugün alınan kararların gelecekteki muhtemel sonuçlarını anlamasına yardımcı olur.30 Liderin ileri görüşlü olması, ortaya koyduğu ilke, prensip ve fikirlerin tutarlı olması açısından da önemlidir. Bulunduğu şartları aşamayan bir insanın verdiği kararlar nihaî olmaz. Bugünkü kararlarıyla yarın söyleyeceği şeyler çelişebilir. Bu durum da, arkadan gelen insanlar arasında görüş ayrılığına sebep olabilir. Ayrıca lidere olan güven de sarsılabilir.

“Peygamberimiz ileri görüşlüydü.” demek hem eksik hem de bir manada saygısızlık işmam edebilir. O’nun ileri görüşlülüğünü, peygamberlik vasfından ayrı olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. O, bir peygamberdi. Peygamber olduğu için de, bunun tabiî bir neticesi olarak içinde bulunduğumuz mekanın dar sınırlarını aşıyor ve bizim için gayb olan âlemlerle irtibata geçiyordu.

Hz. Peygamber’in ileri görüşlüğünü tespit için sadece Hudeybiye sulhunun maddelerinin incelenmesi bile kâfi gelecektir.31

9. Raiyetini Sevmesi ve Onlar Tarafından Sevilmesi

Peygamberimiz’in, özellikle ashabıyla olan münasebetlerinin karşılıklı sevgi temeline dayandığını söyleyebiliriz. Zaten lider, raiyetinin her ferdi, kendini ona en sevgili bilecek kadar insanları seven ve onlar tarafından da aynı ölçüde sevilen seçkin bir ruhtur. Hem onun raiyetine hem de raiyetinin ona güveni tam olmalıdır.32 Lider, özüyle ve zâtî hususiyetleriyle her zaman kendini hissettiren ve gönüllerde yaşamasını bilen bir şahsiyettir.33 Peygamberimiz de seven ve sevilen bir liderdi. Öyle ki her fert kendini O’na en sevgili sanırdı. Yine her fert kendini O’nu en çok seven insan olarak kabul ederdi. Peygamberimiz’i tanıyıp iman ettikten sonra, O’na kızdığı için Müslümanlıktan ayrılan bir insan olmamıştır. O, beraberinde bulunduğu herkese, yakınlığını hissettirmesini bilmiştir.

10. Kabiliyetleri Tespiti ve Değerlendirmesi

Lider, insan sarrafıdır. O idaresi altındaki insanları herkesten çok daha iyi tanır. Kimi nerede, ne kadar ve ne maksatla istihdam edeceğini; kime hangi işi gördüreceğini bilmeyen ve bunda isabet kaydetmeyen insan, iyi bir lider olmak şöyle dursun, sıradan bir idareci bile değildir.34

Peygamber Efendimiz, çevresindeki insanları tanımada da eşsizdir. O, arkasındaki insanları çok isabetli ve yerli yerinde istihdam etmiştir. Kime hangi vazifeyi vermişse muhakkak ki mevcut arasında o işe en liyâkatlısını hem de tam bir isabetle tespit etmiştir. Öyle ki, O’nun peygamberliğinin hiçbir delili olmasaydı, sadece insanların istidat ve kabiliyetlerini keşfedip kullanması ve her insanı yerli yerinde vazifelendirmesi, fertlerin enerjisinden tam istifade etmesi ve bunlarda da hiç yanılmaması; yani kimi nereye koymuşsa onu sonuna kadar orada tutması (bir kısım belirli şahısların belli hislerine müdârâtın dışında) ve kimi nereye yerleştirmişse hayatının sonuna kadar onun orada kalması35 peygamberliğinin ispatı için yeterli olurdu.

11. Temiz Bir Geçmişe Sahip Olması

Bir liderin geçmişinin temiz olması kendisini töhmet altında bulunduracak bir fiilinin bulunmaması çok önemlidir. Günümüzde pek çok yöneticiyi sıkıntıya sokan ve yöneticilik/liderlik kariyerlerinin bitmesine sebep olan hususlardan biri, bir dönemde yaptıkları hatalar ve yanlış işlerdir. Oysa Hz. Peygamber 40 yaşına kadar aralarında bulunduğu bir topluluk içinde tertemiz geçmişiyle bilinmiş ve kendisine her fırsatta “Muhammedü’l-Emîn” denmiştir. O, peygamberliğinden önce de nebi gibi yaşamıştır.

Sonuç

Başarılı bir lider ve idarecide bulunması gereken vasıflar çoğaltılabilir. Ancak burada yer verdiğimiz bazı özellikler açısından bile bakıldığı zaman Efendimiz’in liderlik yönüyle farkı ortaya çıkacaktır. İdeal liderlik profiline O’nun hayatının konulması, günümüz insanını sapmadan ve egoizm muhtevalı liderlik tavırlarından koruyacaktır. Çünkü Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) insan-ı kâmil ufkunun en büyük temsilcisidir.


Yazar: Dr. Hasan Yenibaş/Yeni Ümit Dergisi

Dipnot:

  1. Bkz. Çaldıranlı, Selim, “Hizmetkâr Liderlik”, Sızıntı, Aralık 1998, 491-492.
  2. Gülen, M. Fethullah, Sonsuz Nur, 2/115.
  3. Şiblî, Asr-ı Saadet, 2/99-100.
  4. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/86.
  5. Bkz.: Buhârî, Cihad 52; Müslim, Cihad 77.
  6. Blumenthal, Ira, “Liderlik Neleri Gerektirir?”, Executive Excellence, Ocak 2002 (sayı: 58)
  7. Gülen, Sonsur Nur, 1/409.
  8. Bkz. İbn Hişâm, I-II, 267-270.
  9. Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/362; İbn Hişâm, I-II, 264.
  10. Gülen, Sonsuz Nur, 2/115.
  11. Bkz. İbn Kesîr, Bidâye, 4/158-159; Reşid, Abdullah, İslâm’da Ordu ve Komutan, 297-298.
  12. Aytürk, Nihat, Yönetim Sanatı, 110.
  13. Gülen, M. Fethullah, Sonsuz Nur, 1/426.
  14. İbn Hişam, I-II, 124-127.
  15. İbn Hişâm, I-II, 324
  16. İbn Hişâm, I-II, 321-324.
  17. İbn Hişâm, III-IV, 340-341.
  18. Çaldıranlı, a.g.m., 492.
  19. İbn Mâce, Mukaddime 17.
  20. Ebû Dâvud, Buyû 37; İbn Mâce, Ticârât 8.
  21. İbn Abdilber, İstîâb, 3/52. Geniş bilgi için bkz. Kettânî, Terâtibü’l-idâriyye, 1/186.
  22. İbn Sa’d, 2/22; Müsned, 1/247.
  23. İbn Sa’d, 4/205.
  24. Çaldıranlı, a.g.m., 491.
  25. İbn Hişâm, II, 340-341; Buhârî, Menâkıbü’l-Ensar 1, 2; Megâzî 57; Müslim, Zekat 132-139
  26. Bkz. Ahmed b. Hanbel, 5/256, 257.
  27. Gülen, M. Fethullah, Zamanın Altın Dilimi, 212.
  28. Buhârî, Cuma 11.
  29. Bkz.: Kehf Sûresi, 18/6; Şuarâ Sûresi, 26/3.
  30. Çaldıranlı, a.g.m., 491-492.
  31. Bkz.: Buhârî, Şurût 15; Hac 106; Megâzî 36; Ebû Dâvud, Cihad 168; Sünnet 9.
  32. Gülen, Sonsuz Nur, 2/117.
  33. Gülen, Zamanın Altın Dilimi, 211.
  34. Gülen, M. Fethullah, Sonsuz Nur, 2/117.
  35. Gülen, M. Fethullah, Sonsuz Nur, 1/419.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.