Efendimiz’in (sas) Ramazan’da Kur’ân’la İrtibatı

585

Kur’ân-ı Kerim, “Kelâmullah” (Allah’ın sözü) ve “Kitâbullah” (Allah’ın kitabı)dır. O sözlerin en güzeli,[1] en kutlusu ve mübareği,[2] O, Allah’ın en sağlam ipi (hablü’l-metin)[3] ve kopması mümkün olmayan “sapasağlam bir kulp”tur (el-urvetu’l-vüskâ)[4]. O, insanları en doğru yola ileten[5], gönüllerdeki dertlere şifa kaynağı, hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden[6] bir hidâyet rehberidir.[7] O İnsana varlık gayesini ve sorumluluğunu hatırlatan[8] hikmet edâlı bir beyan.. ve Hakk’a, dünya ve ahiret saadetine ulaştıran bir yoldur.

O, kendisine uyanları (değişik arzulara takılıp) kaymaktan, kendisini (kıraat eden) dilleri de iltibastan korur. O okuması emredilen,[9] okudukça kendisine doyulmayan, okuyana asla usanç vermeyen, okudukça lezzetine lezzet katan, okudukça kendisine olan hayranlığı artıran bir kitaptır. O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman, şöyle demekten kendilerini alamamışlardır:  إِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰنًا عَجَبًا يَهْدِۤي إِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه “Biz, doğru yolu gösteren harika ve hiç duyulmadık bir Kur’ân dinledik. Biz O’nun (Allah kelamı olduğuna) inandık.”[10] O’nu öğrenmek de öğretmek de amellerin en hayırlısıdır.[11] O’nun üslûbuyla konuşan doğruyu konuşmuş olur. O’nunla amel eden mutlaka mükafat görür.[12] Kim O’nunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim O’na çağırırsa, doğru yola çağırmış (ermiş) olur. [13]

O’nun ilk muhatabı ve insanlara tebliğcisi Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’di. O, Kur’an’ı ilk öğrenen, ilk okuyan, ilk yaşayan ve temsil eden insandı.  Kur’ân, O’nun menbaı, melcei, dilinden düşürmediği dua ve virdi idi. O’nun davetinin temelini Kur’ân ayetleri oluşturuyordu, O, Kur’ân merkezli konşuyordu.. O’nun günü Kur’ân ile başlıyor, Kur’ân ile sona eriyordu. O kendisine vahy olan Kur’an’ı okumaya ve ezberlemeye son derece düşkündü. O’nu muhataplarına ulaştırma, okutma, öğretme ve anlatma hususunda mesuliyet şuuruyla büyük bir gayret göstermişti.[14] O’nun hayatıydı Kur’ân ama O’nun Kur’ân’la irtibatı Ramazan-ı Şerif’te daha bir farklıydı. Çünkü Ramazan ayı Allah tarafından diğer aylara nazaran farklı özellikler verilerek seçilmiş bir aydır, Kur’ân ayıdır.

Kur’ân’ın Ramazan’da Nuzûlü

Kur’ân’ın nüzûlü, bir Ramazan günü Hira’da “Oku!”[15] âyetiyle başlamış ve bu iniş yirmi üç yıl sonra “Bugün sizin için dininizi tamamladım.”[16] âyetinin inmesiyle son bulmuştu. 

İnsanlığa rehber olan, onları doğru yola götüren Kur’ân-ı Kerim’in nüzûlü Ramazan ayında başladığı gibi Ramazan-ı Şerif’in Kadir gecesinde toplu olarak Levh-i Mahfuz’dan dünya semasındaki Beytü’l-İzze’ye de Kadir gecesinde indirilmiştir.

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ

“O Ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi.”[17]

إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ

“Biz onu kutlu bir gecede indirdik.”[18]

إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ

“Biz Kur’ân’ı kadir gecesinde indirdik.”[19]

Peygamber Efendimiz’in Ramazan’da Cebrail (aleyhisselâm) ile Mukabelesi

O’nu hakkıyla okuyan ve yaşayarak hayatına hayat kılan da Efendimiz’di. Okuyordu ama O’nun Kur’ân’a yaklaşması Ramazanda daha bir farklıydı. Çünkü Ramazan ayı Allah tarafından diğer aylara nazaran farklı özellikler verilerek seçilmiş bir aydı. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ramazan-ı Şerif’in gündüzlerini oruçla, gecelerini de namaz, Kur’ân tilâveti ve Allah’ı zikir ile geçiriyordu.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) her yıl Ramazan ayında, Cebrail (aleyhisselâm) ile buluşuyor, o yıl içinde inen ayetler dâhil, o ana kadar nazil olan ayetlerin tamamını Cebrail (aleyhisselâm) ile müdârese, yani karşılıklı olarak okuyor, birbirlerine arz ve müzâkere ediyorlardı.[20] Bu sebeple Ramazan’da yaygın olarak sürdürülen ve bir kişinin Kur’an-ı Kerim’i okuyup diğerlerinin takip etmesine dayanan mukabele uygulaması, Ramazan’da Kur’ân’ın hatmedilmesi, mana ve muhtevasının anlaşılması için müzâkere edilmesi müstehabtır. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ömrünün son günlerinde sevgili kızı Fâtıma’nın (radıyallâhu anha) kulağına, “o yılın Ramazan’ında Cebrail (aleyhisselâm) ile Kur’an mukabelesini bir değil iki defa yaptıklarını ve bunu vefatının yaklaştığı şeklinde yorumladığını” fısıldamış ve bunun üzerine Hazreti Fâtıma (radıyallâhu anha) ağlamıştı.[21]

Peygamber Efendimiz’in Gece Namazı ve Kıraati

Kur’ân-ı Kerim’de gecelerin ibadetle ihya edilmesinin önemini vurgulayan pek çok âyet-i kerime bulunmaktadır. Bunların bir kısmında, doğrudan Peygamber Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) hitap edilirken[22] bir kısmında, gece kalkıp Allah’a kulluk için özel çaba harcayan Müslümanları öven ve gece ibadetine teşvik eden ifadeler yer almakta,[23] bir âyette ise Ehl-i kitap içerisinde inançlarında samimi olan ve geceleri Allah’ın âyetlerini okuyup secdeye kapanan bir grubun varlığından söz edilmektedir. [24]

Peygamber Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) gece kalkıp gece namazı kılması ve Kur’ân-ı Kerim’i tertil üzerine okuması daha peygamberliğin başlangıcında nâzil olan Müzzemmil sûresinin ilk âyetleriyle emredilmiştir.[25] İsrâ sûresinin 79. Âyetinde, “Sana mahsus olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’ân okuyarak teheccüd namazı kıl! Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda eriştireceğini umabilirsin.”[26] geçen “tehecced” (teheccüd namazı kıl) kelimesiyle Teheccüd namazı adını almıştır.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) gece namazlarında kıyamda uzun sûreler okumuş, müminlere de bu yönde tavsiyede bulunmuş ve onları teşvik etmiştir. İbn-i Mesud (radıyallâhu anh) anlatıyor:

“Bir gün Allah Resûlü’yle beraber gece namazı kılmaya azmettim. Geceyi O’nunla geçirecek ve O’nun yaptığı ibadeti ben de yapacaktım. Namaza durdu, ben de durdum. Fakat bir türlü rükûa gitmiyordu. Bakara sûresini bitirdi, “Şimdi rükûa gider.” dedim; fakat O, devam etti; sonra Âl-i İmrân’ı, sonra da Nisâ sûresini okudu ve ardından rükûa vardı. Namaz esnasında o kadar yoruldum ki, bir ara aklıma kötü düşünceler geldi.” Dinleyenler arasından biri sordu: “Ne düşünmüştün?” İbn-i Mesud (radıyallâhu anh): “Namazı bozup, O’nu namazıyla baş başa bırakmayı düşünmüştüm.”[27]

Huzeyfetü’l-Yemânî (radıyallahu anh) , bir defasında O’nun gece namazının bir rekâtında Fatiha, Bakara, Âl-i İmran ve Nisâ sûrelerini (yüz sayfadan fazla) okuduğunu anlatır.[28]

“Kim geceyi on âyet okuyarak ihya ederse (yani gece namazda, teenni ve teddebbürle on âyet okuyarak namaz kılarsa)[29] gafiller arasına yazılmaz. Kim de yüz âyetle gecesini ihya ederse “kânitîn”[30] zümresine yazılır. Kim de bin âyet okuyarak geceyi ihya ederse mukantırîn[31] arasında yazılır.”[32]

“İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur’ân-ı Kerim’i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder.( ikameden maksat, namazın içinde ve dışında okumak, onunla amel etmek, onu öğretmek, muktezasıyla hüküm ve fetva vermek..) İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teâla ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder.”[33]

“Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Hangi amel efdaldir?” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: ‘Kıyamı uzun olan.’”[34]

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ramazan’da ibadetlerini daha da artırmış, Ramazan gecelerinin nerdeyse tamamını namazla, Kur’ân tilavetiyle, tesbih ve zikirle vb. ibadetlerle süslemiştir. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) teravih namazını bir-kaç gece mescitte ashabına kıldırmış ve bu namazları uzun tutmuştur. Peygamber Efendimiz’in Ramazan gecelerinde kıldırdığı namazı anlatan sahâbîlerden biri olan Ebû Zer (radıyallâhu anh), Allah Resûlü’nün Ramazan’ın 23. gecesi, gecenin üçte biri geçinceye kadar, 25. gecesi gecenin yarısına kadar, 27. Gecesi de “Felâh”ı yani sahuru geçirme korkusuna düşünceye kadar kendilerine namaz kıldırdığını bizlere haber vermektedir.[35] Ve daha sonra farz olur endişesi ile cemaatle kılmayıp kendi odasında yalnız eda etmiştir. Peygamber Efendimizin teravih namazını odasında nasıl ve kaç hatimle kıldığını bilemiyoruz. Ama Allah Resulü’nün rahle-i tedrisinde yetişen sahabe efendilerimizin teravih namazını gerek cemaat halinde gerekse münferid olarak hatimle kılmaya özen gösterdiklerini kaynaklarımızda yer almaktadır. Bu sebeple teravih namazını Kur’an-ı Kerîm’i en az bir kere hatmederek kılmak sünnet, birden fazla hatimle kılmak ise bir fazilettir.[36]

Sonuç olarak, Kur’ân’ı Kerim’in Ramazan’da nazil olması, Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Cebrail (aleyhisselâm) ile mukabelesi, namazların hatm-i Kur’an ile kılınması ve özellikle bu ayda yapılan ibadet ve salih amellere kat kat mükâfatlar verileceği müjdesini göz önüne aldığımızda inanmış gönüllerin Ramazan boyunca Kur’ân’ı ellerinden düşürmemeleri gerekir.

İnsan, her yeni Ramazan’la bir kere daha, hem de bütün tazeliğiyle, sanki Kur’an yeni nazil olmuşçasına O’nu okumalı. Dinlerken, O hitapları, Resul-i Ekrem aleyhi’s-selamdan işitiyor gibi dinlemeli, Cebrail’den (aleyhisselâm), hatta Kur’ân’la hitab buyuran Rabbül-âlemîn’den işitiyor gibi bir kudsî hâlete mazhar olup, kendisi tercümanlık ederek başkalarına da dinletmelidir. Kadın-erkek, yaşlı-genç, zengin-fakir, âlim-cahil, aristokrat-halk hemen herkes bu mübarek zaman diliminde O’nun ışıl ışıl iklimine dalmalı ve bambaşka âlemlere yelken açmalıdır.[37]

Mümin, Kur’ân’ın lafzını okumanın yanında, Allah Resûlü’nün bu Kur’ân ayında yaptığı gibi, mânâsını müzâkere ederek, O’nu ibretle düşünerek, mânâsını araştırarak okumalı ve öğrendiklerini hayatına hayat kılmalıdır. Evet, Kur’ân’la münasebetimiz açısından asıl mesele O’nu okumanın yanında kalb, şuur, irade, idrak ve hislerimizle O’na yönelebilmek ve benliğimizin bütün buutlarıyla O’nu duyabilmektir…

“Ya Rabbî, Kur’ân’ı gönüllerimizin baharı, gözlerimizin nuru, hüzünlerimizin cilası (gecelerimizin sabahı) kıl.”


Dipnotlar:

[1] Allah sözlerin en güzelini indirmiştir. Allah’ın vahiy yolu ile gönderdiği bu söz, her tarafı birbirini tutan, gerçekleri, farklı üsluplarla tekrar tekrar beyan eden bir kitaptır. Onu okuyup dinlerken, Rab’lerini tazim edenlerin tüyleri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah’ı anmakla sükûnet bulur. İşte bu, Allah’ın hidâyetidir ki onunla dilediğine yol gösterir. Ama Allah’ın şaşırttığı kimseyi ise hiç kimse doğru yola koyamaz. Zümer sûresi, 39/23.
[2] En’âm sûresi, 6/92, 155.
[3] Âl-İmrân sûresi, 3/103.
[4] Bakara sûresi, 2/256.
[5] İsrâ sûresi, 17/9.
[6] Furkân sûresi, 25/1; Bakara Sûresi, 1/185.
[7] Yûnus sûresi, 10/57.
[8] Haşr sûresi, 59/21.
[9] Neml sûresi, 27/92; Ankebut, Sûresi, 29/45;
“Sözlerin en güzeli/doğrusu Allah’ın kelâmı/kitabı; rehberliğin en güzeli Muhammed’in rehberliğidir.” Buhârî, Edeb, 70; Nesâî, Salâtü’l-îdeyn, 22.
[11] Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 21; Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân 15.
[12] “Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.” Fâtır sûresi, 35/29-30.
[13] Cin sûresi, 72/1-2.
[13] Tirmizî, fezâilü’l-Kur’ân 14; Dârimî, fezâilü’l-Kur’ân 1; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 1/91.
[14] Rahmet Peygamberi (sallallâhu aleyhi ve sellem), her zaman tam bir mesuliyet insanıydı. O bütün hayatı boyunca insanlığın içinde bulunduğu maddî-manevî sefalet ve dalâlet karşısında hep ızdıraptan iki büklüm yaşamıştı. O kadar ki, daha peygamberlikle serfiraz kılınmadan evvel, zaman zaman inzivaya çekilir, tek başına Hira’ya misafir olduğu gecelerde insanlığın dertlerini düşünür ve “tahannüs” adıyla anılan ibadete bağlı bu yalnızlıklarında tefekkürün yanı sıra beşerin problemlerinin halli için Yüce Yaratıcı’ya dua ederdi. Kendisine peygamberlik vazifesinin verilmesinden sonra ise, bu vazifenin verdiği sorumluluk O’nun gönlünde adeta ızdıraba dönüşmüş ve ruhunda çıldırtan hafakanlar halinde kendini hissettirmeye başlamıştı. Çünkü O, imanı zevk etmiş, inancın huzur dolu atmosferini kendi ruh enginliğiyle tatmış ve ahiretin va’dettiklerini hakkalyakîn bilmişti. Dolayısıyla, artık O, rotasını şaşıran insanlara rehberlik etmek, karanlıkta kalmışlara ışık olmak ve ebedi saadete açılan kapıyı onlara da göstermek için sürekli çırpınıp duruyordu. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) insanları ebedî hüsrandan kurtarma dâvasına o kadar gönülden bağlanmıştı ki, Kur’ân-ı Kerim, O’nun bu konudaki ızdıraplarını, “Neredeyse sen, onlar bu söze (Kur’âna) inanmıyorlar diye üzüntünden kendini helâk edeceksin” diyerek dile getiriyordu. Bir başka ayet-i kerimede de Cenâb-ı Allah, Rasûl-ü Ekrem’ine “Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse üzüntüden kendini yiyip tüketeceksin.” şeklinde hitap ediyordu. Evet O (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılması, içindekilerle amel edilmesi ve hayata hayat olması için büyük fedakarlıklar ve gayretler ortaya koydu. M. fethullah Gülen, Çekirdekten Çınara
[15] Alak sûresi, 96/1.
[16] Mâide sûresi, 5/3.
[17] Bakara sûresi, 2/185.
[18] Duhân sûresi, 44/3.
[19] Kadir sûresi, 97/1.
[20] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân 7, Savm 7.
[21] Buhârî, isti’zân, 43.
[22] İsrâ sûresi 17/79; Tâhâ sûresi 20/130; Kâf sûresi 50/40; Tûr sûresi 52/49; Müzzemmil sûresi 73/1-7, 20; İnsân sûresi 76/25.
[23] Âl-i İmrân sûresi 3/17; Enbiyâ sûresi 21/20; Furkân sûresi 25/64; Secde sûresi 32/16-17; Zümer sûresi 39/9; Zâriyât sûresi 51/15-18.
[24] Âl-i İmrân sûresi 3/113.
[25] Müzzemmil sûresi 73/1-7.
[26] İsrâ sûresi 17/79.
[27] Buhârî, teheccüd 9; Müslim, müsafirîn 204.
[28] Ahmed İbn-i hanbel, Müsned, 5/284.
[29] Hadis şârihleri, hadisde geçen “kâme bi” ifadesini namazda veya gece kalkıp sadece Kur’ân okumak şeklinde de açıklamışlardır. Ama namazdaki Kur’ân kıraati daha efdaldir.
[30] Kânitîn birçok ma’nâ ifade eden bir tabirdir. Kunût’dan gelir; bu ise tâat, huşû, dua, namaz, ibadet, gece kalkışı, kıyâmın uzatılması, sükût ma’nâlarının hepsini ifade eder. Bunlardan hangisinin öncelikle kastedilmiş olduğunu hadis metninden anlamak icabeder. Sadedinde olduğumuz hadiste kıyâmu’lleyl yani “gece kalkışı” olduğu anlaşılmaktadır.
[31] Mukantır, çok mal sahibi, aşırı zengin demektir. Öyle ise, hadiste bin âyet okuyana çok sevap verileceği ifade edilmiş olmaktadır
[32] Ebû Dâvûd, salât 326.
[33] Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 20, Tevhid 45; Müslim, Müsâfirin 266 ;Tirmizî, Birr 24.
[34] Ebû Dâvûd, salât 313.
[35] Tirmizî, Savm, 81.
[36] Serahsî, Mebsut, 2/146; Kâsanî, Bedaius’s-Sanai fi Tertibi’ş-Şerai’, 2/276.
[37] M. Fethullah Gülen, Günler Baharı Soluklarken, Gufranla Tüllenen Ay, s. 42-45.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.