Fıtır Sadakasının Vacip Oluşu (28 Ramazan 2 Hicrî)

541

Ramazan’a has infak ve ibadet çeşitlerinden birisi de “Fıtır sadakası”dır. Türkçemizde öteden beri “fitre” olarak adlandırılan bu sadaka çeşiti; Allah’ın insana yaşama, Ramazan ayını idrak etme, onun bereketinden istifade etme imkânını vermesine karşılık infak türünden bir şük­randır. Fıtır sadakasına “baş zekâtı” veya “beden zekâtı” da denmektedir. Bu isimlendir­meler onun şahsa bağlı, yani her şahıs başına konmuş bir malî yükümlü­lük olması özelliğine dayanmaktadır. 

Fıtır sadakası, Ramazan orucunun farz olduğu hicrî 2. yı­lın Ramazan ayının 28’inde emredilmiştir. Abdullah b. Ömer’in rivayetine göre: “Hz. Peygamber fıtır sadakasını 1 sâ’ (ölçek) hurma ve 1 sâ’ arpa olmak üzere köle, erkek, kadın, küçük ve büyüklere farz kılmış ve insanlar bayram namazına çıkma­dan önce verilmesini emretmiştir.”1

Bu konuda Ebû Saîd el-Hudrî’den gelen bir rivayet de şöy­ledir: “Biz Hz. Peygamber devrinde fitreyi yiyecek maddelerin­den 1 sâ’ olarak verirdik. O zaman bizim yiyeceğimiz arpa, kuru üzüm, hurma ve keş (yağı alınmış peynir) idi.”2

Dolayısıyla fıtır sadakası, nisab mikdarı bir mala sahib olan her hür müslüman için vacibdir, ister çocuk olsun, ister mecnun olsun. Bunların velileri, bunların mallarından bu sadakayı vermezlerse, kendileri baliğ olduktan veya iyileştikten sonra bu sadakayı ödemekle yükümlü bulunurlar. Bu mesele, İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göredir. Bir genelleme yaparak ifade edecek olursak kişi, nafakalarını te­min ile mükellef olduğu ailesinin her bir ferdi için fitre ver­mek zorundadır. Mecnun olan çocuğun fitresini de yine babası verir. Dede, baba menzilindedir. Dolayısıyla torunlarının fitrelerini vermek -şa­yet çocukların babası ölmüş ise- dedeleri üzerine vacibtir. 

Oruç tutan kişi, beşeriyeti icabı kendisine ve hele hele oruçlu bir insana yakışmayacak davranışlarda, konuşmalarda hattâ düşüncelerde bulunabilir. Bunlar oruç ibadeti adına bir eksikliktir. Bu eksikliklerin telafi edilmesi ibadetin kâmil ve mükemmel olması için şarttır. İşte bu açıdan fitre, oruc ibadetimize ait eksiklikleri tamamlayan bir ibadettir. Nitekim bazı âlimler, fitreyi, namazdaki sehiv secdesine benzetmişlerdir. Bilindiği gibi sehiv secdesi, namazda yanılma sonucu meydana gelen kusuru telafi eden bir ameldir. Tabii biz bunu bir hikmet olarak zikrediyoruz. Yoksa Ramazan’da bir özür sebebiyle oruç tutamayan kimseye de fitre sadakasını vermesi vacibdir. Hasta, yolcu ve oruç tutamayacak kadar takatsiz kalmış ihtiyar gibi…

Bayram namazından önce verilmeyen fitreler ileriki günlerde verilebilir. Fitre, zamanından önce de verilebilir. Bu konuda on beş gün, bir ay gibi sınırlama getirenler olmakla birlikte, İmam-ı A’zam’a göre bir yıl öncesinden bile verilebilir. 

Fitre, kendisine zekât verilebilecek her sınıf insana verilebilir. Yani fa­kirler, düşkünler, zekât memurları, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolcular.3 Fitre verilecek şahıslar arasında da geliri giderini karşılamayan ama iyi ahlâk sahibi nezih kişiler veya İslâmî aşk, şevk ve heyecanla dolu muhtaç talebeler tercih edilmelidir. 

El-hasıl; fıtır sadakası az da olsa bir yardımlaşmadır. Hem orucun kabulüne hem de kabir azabından kurtuluşa bir vesiledir. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye ve bayram gününün sevincine katılmalarına bir yardımdır.

Dipnot:

  1. Buhârî, Zekât 76; Müslim, Zekât 12
  2. Buhârî, Zekât 74
  3. Bkz. Tevbe Sûresi, 9/60
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.