Hendek Sürecinin Başında Duruşu
Hicretin beşinci yılı Şevval ayında Ahzab ordusu, Müslümanları yok etmek için Medine’ye doğru harekete geçer. Gelişmeyi haber alan Allah Resûlü, istişare sonucu onların şehre saldırı düzenleyeceği alana hendek kazılmasına karar verir. Evs’in lideri Hz. Sa’d İbn-i Muâz (radiyallahu anh), bu büyük tehlikeyi savma adına eline kazma küreği alır ve hendeğin zamanında tamamlanması için canla başla çalışır. Onun bu çabası, kabilesinin moral motivasyonuna da etki eder. Hendek biter bitmez cephede yerini almak için evine koşar; kısa kollu zırhını giyer ve mızrağını alır. Geride kalmama adına acele eder. Bu esnada annesi Hz. Kebşe Bint-i Râfi’ (radiyallahu anha), “Ey oğulcağızım! Koş, Allah Resûlü’ne kavuş! Geciktin vallahi!” diyerek heyecanına heyecan katar.1
Benû Harise’nin İzin Talebine Karşı Duruşu
On bini aşkın Ahzab ordusu Medine’ye ulaşır ve şehri kuşatır. Üç bin kişilik İslam ordusu içerisinde münafıklar ve kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) olanlar vardır ki bunlar, kalabalık Ahzab ordusunu görünce korkuya kapılırlar ve “Allah ve Resûlü’nün bize zafer vaad etmesi, meğer bizi aldatmak içinmiş!” derler.2 Cepheden kaçmak için değişik bahaneler uydurmaya ve izin istemeye başlarlar.3 Bu arada Benî Harise mensupları da gelir ve “Yâ Resûlallah! Ensar evlerinden hiçbiri, bizim evlerimiz gibi değil. Gatafan ordusuyla bizim aramızda, onların şerrini bizden defedecek kimse yok. İzin ver de evlerimize dönelim, çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruyalım!” derler. Bu talebi haber alan Hz. Sa’d İbn-i Muaz, Allah Resûlü’ne gelir ve: “Yâ Resûlallah! İzin verme bunlara! Vallahi, biz ne zaman zor durumda kalsak onlar hep böyle yaparlar!” der. Ardından Benî Harise’nin yanına varır ve “Biz sizden hep böyle hareketler mi göreceğiz? Biz ne zaman zor durumda kalsak siz sürekli böyle yapar durursunuz.” diyerek onlara çıkışır. Hz. Sa’d’ın beyanlarından sonra Allah Resûlü onlara izin vermekten vazgeçer.4
Gatafanlılarla Anlaşma Plana Karşısında Duruşu
Altı gün boyunca hendek kazan Müslümanlar, cephede yorgun, aç ve uykusuzdur. Üstelik kuşatmanın daha ilk günü Benî Kurayza’nın, anlaşmaya ihanet ettiği haberi gelir. Allah Resûlü, haberi tetkik için Hz. Sa’d’ı bir grup sahabî ile gönderir.5 Haber doğrudur ve bu ihanet, askerleri iki ateş arasında bırakır. Müşrikler, hendeği aşma adına her türlü boşluğu değerlendirmeye çalıştığı için görev yerlerinden bir an bile ayrılamazlar. Diğer taraftan aileleri, Kurayza tehdidiyle karşı karşıyadır. Bedenleri cephede akılları arkada bıraktıklarındadır. Çok zor, endişe dolu günler geçirirler. Yürekleri korkudan gırtlaklarına dayanır. Bir an önce onları bu cendereden kurtarma adına çıkış yolu arayan Allah Resûlü, farklı gruplardan oluşan Ahzab ordusunu dağıtmaya karar verir. Gatafanlılara, Ahzab ordusundan ayrılmaları karşılığında Medine’nin o seneki hurma mahsulünün üçte birini teklif etmeyi düşünür. Kendileriyle irtibata geçer; birebir görüşür ve onlar da bu teklife sıcak bakarlar. Karar vermeden önce düşüncesini Evs’in başındaki Hz. Sa’d İbn-i Muâz ile Hazrec’in başındaki Hz. Sa’d İbn-i Ubâde’ye açar.
Hz. Sa’d İbn-i Muâz, “Yâ Rasûlallah! Bu, Allah’ın sana emrettiği, farz bir şey midir? Yoksa sizin istediğiniz bir şey midir? Veya yapılmasını bize bıraktığın bir şey midir? Bununla bizim hayatımızı mı korumak istiyorsun?” diye sorar. Allah Resûlü, “Bu, sizin kabul edip etmemekte serbest olduğunuz bir görüştür! Evet, bunu sırf sizi korumak/kurtarmak için yapmak istiyorum. Görüyorum ki bütün Araplar birlik olup her yandan size saldırdılar. Ve ben, bununla onların ittifaklarını dağıtmak istiyorum.” buyurur. Bunun üzerine Hz. Sa’d İbn-i Muâz, “Yâ Resûlallah! Bir zamanlar biz ve bu Gatafanlılar, Allah’a şerik koşar, putlara tapar, Allah’ı tanımaz ve ibadet etmezdik. O zaman bunlar, Medine’den bir tek hurma elde etmeyi bile umamazlardı. Şimdi Allah’ın bizi İslam ile aziz kıldığı, hidayete erdirdiği, Sen ve İslam ile bizi güçlendirdiği bir sırada mı mallarımızı bunlara vereceğiz. Allah’a yemin olsun ki bizim için böyle bir anlaşmaya ihtiyaç yoktur. Onlara kılıçtan başka bir şey sunmayız!” der. Hz. Sa’d İbn-i Ubade de onu tasdik eder.6
Yaşanmakta olan çok çetin günlere rağmen Hz. Sa’d’ın bu metin duruşu, Allah Resûlü’nü çok sevindirir ve bu düşüncesinden vazgeçer. Orada hazır bulunan Gatafan komutanı Uyeyne İbn-i Hısn, Ensar’ın azim ve kararlılığını görünce yanında bulunan Haris İbn-i Avf’a şöyle söylenir: “Vallahi, onlardan bir şey koparacağımızı sanmıyorum. Müşriklere karşı doğru bir yol tutmuşlar, çok basiretli ve uyanıklar. Ben, Kureyşlilerin baskısı ve tesiri ile istemeyerek bu ittifaka dahil oldum. Biz, Mekkelilerle birlikte hareket ederek hiç de iyi bir konumda bulunmuyoruz. Üstelik onlar, bizim Muhammed ile görüştüğümüzü haber alırlarsa bizi terk ederler ve yardım da etmezler!”7 Ardından Haris ile birlikte elleri boş bir şekilde geri dönerler. Evs ve Hazrec’in, Allah Resûlü’ne samimi bağlılıkları ve O’nun yolunda seve seve ölüme gidecekleri hususunda anlattıkları, Gatafanlıları iyice ümitsizliğe sevk eder ve Ahzab ordusundan ilk ayrılan onlar olur.
Aldığı Ağır Yara Karşısında Duruşu
Kuşatma, Ahzab ordusunun saldırıları ile devam ederken üstün gayretler ortaya koyan Hz. Sa’d İbn-i Muâz’ın koluna bir ok isabet eder ve damarını keser. Hızla kan kaybetmeye başlar. Tüm samimiyetiyle Allah’a yönelir ve “Ey Allah’ım! Eğer Kureyş, bundan sonra yine Senin Peygamberin ile savaşacak ise beni yaşat! Benim için, Resûlü’ne işkence eden, kötülük yapan, O’nu yalanlayan ve yurdundan çıkmak zorunda bırakan Mekkelilerle çarpışmaktan daha sevimli bir şey yoktur. Eğer onlarla aramızda harp sona ermiş ise bu yarayı şehadetime vesile kıl! Beni huzuruna al” diyerek içini döker. Diğer taraftan kabilesi Evs’in kadim müttefiki Benî Kurayza’nın anlaşmaya ihanet etmesini ve en kritik anda Müslümanları iki ateş arasında bırakmasını ve askerlerin arkada bıraktığı ailelerine saldırı girişimlerini unutamaz. Duasına şöyle devam eder: “Allahım! Benû Kureyzalıların akıbetlerini, hak ettikleri cezayı çektiklerini görünceye, görüp de gözüm aydın oluncaya kadar canımı alma; yaşat beni!”8 Bu arada yanına gelen Allah Resûlü, yaraya ilk müdahaleyi yapar ve kanaması durur. Ardında onu, yaralıların tedavisi için Mescid-i Nebevî’ye kurulan, Rüfeyde isimli hanım bir doktor sahabînin çadırına gönderir.9
Kurayzalılar Hakkında Hüküm Verirken Duruşu
Yaklaşık otuz gün Medine’yi kuşatan Ahzab ordusu, en sonunda dağılır ve ayrılır. Aynı gün Cibril’in yönlendirmesiyle Benî Kurayza kalesi kuşatılır. En kritik zamanda anlaşmaya bilerek ve isteyerek ihanet eden Kurayzalılar, kendilerine sunulan hiçbir teklifi kabul etmezler ve ısrarla savaşmayı tercih ederler. İlerleyen günlerde kuşatmaya direnemeyeceklerini anlarlar; Hz. Sa’d İbn-i Muâz’ın hakemliğine ve haklarında vereceği her türlü hükme razı olduklarını bildirirler. Üç yıl önce Kaynukalılar teslim olunca müttefik oldukları baş münafık Abdullah İbn-i Übey devreye girer, Allah Resûlü’nün yakasına yapışır ve onlara dokunulmamasını talep eder. Bunun üzerine Medine’den çıkarılırlar. Kurayzalılar, Hz. Sa’d’ın da böyle hüküm vereceğini ümit ederler.
Hz. Sa’d’ın tedavisi Kurayza kuşatması boyunca Mescid-i Nebevî’de ki çadırda devam eder. Allah Resûlü, kuşatması boyunca da kendisini sık sık ziyaret eder. Her sabah ve akşam son durumuyla alakalı bilgi alır ve ilgilenir. Hz. Sa’d, Mescid-i Nebevî’den alınır ve Kurayzalıların bulunduğu yere getirilir. Bu esnada kabilesi Evs’e mensup bazı kimseler, ondan Abdullah İbn-i Übey gibi davranmasını ve eski müttefikleri Kurayza’ya iyilikte bulunmasını böyle yaparsa Kurayzalıların kendisi için hazırladığı develere nail olacağını söylerler. Bu telkinlere Hz. Sa’d’ın cevabı, “Vallahi, Sa’d’ın Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeyeceği an gelmiştir!” olur. Hz. Sa’d, yaklaşınca Allah Resûlü, “Efendiniz için ayağa kalkınız!” buyurur ve sahabe kendisini ayakta karşılar.10
Allah Resûlü, Hz. Sa’d’a “Kurayzalılar senin hükmüne göre teslim olmayı kabul ettiler. Ver onlar hakkındaki hükmünü!” buyurur. Hz. Sa’d, Allah Resûlü’ne, kabilesi Evs’e ve Kurayzalılara vereceği hükme razı olup olmadıklarını sorar. Hepsi “Evet!” cevabını verir. Öncelikle Kurayzalıların kalelerinden inmelerini, silahlarını teslim etmelerini ister ve isteği yerine getirilir. Ardından onlara “Hakkınızdaki hükmü Kur’ân’a göre mi Tevrat’a göre mi vereyim?” diye sorar. Onlar, Tevrat’ı tercih ederler. Hz. Sa’d, hem İbranice okuma yazma bilen hem de Tevrat’ı okuyan ve hükümlerine vakıf bir insandır. Hükmünü, Tevrat’a göre verir ve kararını açıklar: “Eli silah tutan erkekler öldürülsün! Kadın ve çocuklar esir alınsın! Malları ise bölüştürülsün!”
Hz. Sa’d’ın hüküm verirken esas aldığı Tevrat’ın ilgili beyanları şunlardır: “Bir şehre saldırmadan önce şehir halkına barış önerin. Barış önerinizi benimser, kapılarını size açarlarsa, şehirde yaşayanların tümü sizin için angaryasına çalışacak, size hizmet edecekler. Ama barış önerinizi geri çevirir, sizinle savaşmak isterlerse, şehri kuşatın. Tanrınız Rab şehri elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınız Rab’bin size verdiği düşman malını kullanabilirsiniz. Yakınınızdaki uluslara ait olmayan sizden çok uzak şehirlerin tümüne böyle davranacaksınız.”11 Kendi kitaplarına göre haklarında verilen hükme razı olurlar. Nitekim Huyey İbn-i Ahtab, sürecin başında onları anlaşmaya ihanet etmeye zorlarken bunun cezasının ölüm olduğunu söyler ve ilk başta ihanete yanaşmazlar.12
Medine’ye yerleştikleri günden itibaren diğer Yahudi kabileleri, Kurayzalılara ikinci sınıf insan muamelesi yapar. Allah Resûlü, Medine Vesikası ile bu duruma son verir ve onlar arasında da adaleti ve eşitliği sağlar. Önce Kaynuka ardından Nadir kabileleri isyan eder ve Medine’den sürülürler. Kurayzalılar, bu gelişmeler karşısında anlaşmayı yenilemeyi talep ederler; her seferinde müspet karşılık verilir ve yenilenir. Ama onlar, on bini aşkın Ahzab ordusu Müslümanları yok etmek için Medine’ye saldırınca daha ilk gün düşmanla iş birliği yapar ve Müslümanları iki ateş arasında bırakırlar. Halbuki anlaşmaya göre yapmaları gereken Müslümanlara destek vermektir. Üstelik ihanetleri sonrası kendilerine yapılan teklifleri de reddederler. Allah Resûlü, Hz. Sa’d’ın hükmünü duyunca “Sen Allah’ın yedi kat gökler üstündeki/Levh-i Mahfuzdaki hükmüne uygun hüküm verdin!” buyurur.
Vefatı Karşısında Meleklerin Duruşu
Hz. Sa’d İbn-i Muâz’ın Hendek’te kolundan aldığı yara, çok geçmeden tekrar açılır ve kan kaybetmeye başlar. Allah Resûlü, durumu haber alınca hemen gelir ve başını, dizleri üzerine koyar. Allah Resûlü, dua etmeye başlar: “Ey Allah’ım! Sa’d, Resûlü’nü tasdik edip yolunda mücahede ve mücadele etti; bu yolda bir mümin olarak üzerine düşen her türlü vazifeyi yaptı. Ruhlarını kolayca alıp manevi huzuruna kabul buyurduğun kullar gibi onun da ruhunu kolayca al ve huzuruna kabul buyur!” Duayı işiten Hz. Sa’d, gözlerini açar, “Selam sana yâ Resûlallah! Ben senin Allah’ın Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum” der ve gözlerini kapar. Allah Resûlü, ayrılır ve bir saat sonra Hz. Sa’d, şehadete yürür.13
Hz. Sa’d İbn-i Muâz’ın vefatı üzerine Rahman’ın Arşı titrer.14 Zira o, altı yıl süren Müslümanlığı boyunca bütün donanımı (aklı, kalbi, vicdanı, nefsi, duygu, düşünceleri…), konumu ve imkanları ile Allah rızası için yaşar ve bir bütün olarak ölür. Ve Allah Resûlü ancak bir bütün olarak ölünce insanın vefatının Allah katında bir değerinin olacağını haber verir.15 O, karşılaştığı küçük büyük bütün hadiseler karşısında hiçbir zaman dağınıklığa düşmez, hep Allah’ın davasını ve rızasını önceler ve örnek duruşuyla şartların Müslümanların lehine değişmesine büyük katkı sağlar. Cenazesini teşyi için melekler iner.16 Allah Resûlü adeta meleklerle yarışırcasına acele eder; yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazı ve defin süreciyle bizzat ilgilenir ve bu büyük sahabîsini ebedî hayatına uğurlar.
Dipnot:
- Bkz. İbn-i Hişâm, Sîre 3/243; Vâkıdî, Megâzî 1/400
- Bkz. Ahzâb Sûresi, 33/12
- Bkz. Ahzâb Sûresi, 33/13
- Vâkıdî, Megâzî 1/395, 396
- Vâkıdî, Megâzî 1/391
- Bkz. İbn-i Hişâm, Sîre 3/239; Vâkıdî, Megâzî 1/407, 408; İbn-i Sa’d, Tabakât 2/73; Taberî, Târîh 2/572; Beyhakî, Delâil 3/430; İbn-i Seyyidünnâs, Uyûnu’l-Eser 2/60
- Vâkıdî, Megâzî 1/408
- Bkz. İbn-i Hişâm, Sîre 3/243; Vâkıdî, Megâzî 2/15
- Bkz. İbn-i Hişâm, Sîre 3/258
- Vâkıdî, Megâzî 2/14
- Tevrat, Tesniye: Bâb 20:10-16
- Vâkıdî, Megâzî 1/390
- Vâkıdî, Megâzî 2/25, 26
- Buhârî, Menâkıbu’l-Ensar 12; Müslim, Fedâilu’s-Sahabe 123-125
- Geniş bilgi için bkz. https://peygamberyolu.com/efendimizin-sas-bir-dilegi-butun-olarak-olmek/
- İbn-i Mâce, Mukaddime 11