Meysere İbn-i Mesrûk el-Absî’nin Müslüman Oluşu (6 Zilhicce 10 Hicrî)

316

Hac için Mekke’de bulunan Allah Resûlü, Ebtah’ta konaklıyordu. Bu sırada yanına Meysere İbn-i Mesrûk el-Absî adında birisi geldi. Önceden Efendimiz’i görmüş birisi olduğu her halinden belli oluyordu. On üç yıl önce Mina’da karşılaşmışlardı. Hac mevsiminde Mekke’ye gelen herkesle görüştüğü gibi Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Zeyd İbn-i Hârise ile birlikte Abs Kabilesi’nin yanına da uğramış ve onları da İslâm’a davet etmişti. Ancak kabile olarak Abs, Mekkelilerin baskısından çekindikleri için o gün bu çağrıya “Evet!” diyememiş ve bu duruş karşısında Meysere de geri adım atmak zorunda kalmıştı. Şu kadar var ki o gün Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Meysere’nin Müslüman olacağından ümitlenmişti. Ancak o, “Sözlerin çok güzel ve nurlu; ancak kavmim bana muhalefet ediyor! İnsan da kavmi ile birlikte olmalı! Aksi takdirde yalnız kalır!” demiş ve bu adımı atamamıştı.

Şimdi ise Meysere’nin içindeki kor alevlenmiş, küllerin altındaki cevher meydana çıkmaya başlamıştı. Zira Efendimiz’in hacca geldiğini duymuş ve bu kervana katılmak için o da Mekke’ye gelmişti. Arayıp taramış, kalabalıkların arasında Nebiler Serveri’ni bulmuş ve ziyaret ediyordu! Mahcubiyet içinde “Yâ Resûlallah!” diye başladı sözlerine. “Bize gelip selam verdiğin günden bu yana, sana tabi olma irade ve azmi, içimden hiç kaybolmadı! Ancak gördüğün gibi Müslüman olmam bir hayli gecikti!” 

Bu haliyle o, Resûlullah’a hac yolunda yeni bir bayram yaşatacak gibi duruyordu! Ancak önce aklına takılan bir soru vardı. Aynı zamanda bu, hayır adına önümüze çıkan fırsatları kaçırmamanın ne kadar ehemmiyetli olduğunu ifade eden bir soruydu. “Yâ Nebiyyallah!” dedi. “Biliyor musun, o gün benimle birlikte olanların çoğu ölüp gittiler; şimdi onlar neredeler?” 

“İslâm’dan başka bir inanış üzerine ölen herkes Cehennem’dedir!” buyurdu Habîb-i Kibriyâ Hazretleri. İç dünyasında fırtınalar yaşadığı her halinden okunuyor, yüreğinin titrediği belli oluyordu. Tanıdığı onca iyi insan, bugün-yarın derken gelememiş, ayaklarına kadar gelen Resûlullah’a icabet edip kendilerini kurtaramamıştı! İçi yanıyordu ama yapılabilecek bir şey yoktu. Derin bir ürperti içinde, “Beni -Cehennem’den- kurtaran Allah’a hamd olsun!” dedi. Sözlerinden samimiyet dökülüyordu! İçten ve sıcak bir duruşu vardı; bir taraftan, candan bakışlarıyla Allah Resûlü’nü süzerken diğer yandan da “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!” diyordu.

Bunları dinlerken Allah Resûlü de duygulanmış, hac yolunda yeni bir bayram yaşamış gibi olmuştu. Duyguları göz pınarlarına aksetmiş, sevincinden yaş döküyordu!

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.