İslam Ordusu Tebûk’te

194

Ertesi gün olup da Tebûk’e ulaşıldığında, pınarların yanına iki askerin ulaştığı görülecekti; Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara:

– Pınarların suyuna dokundunuz mu, diye sordu.

– Evet, diyorlardı. Celâllenmişti; zira bu kadar hassasiyet gösterilmesine rağmen emr-i nebevînin dinlenmemesi doğru değildi ve Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), benzeri durumlarda bir daha aynı hatanın yapılmaması adına o iki adama biraz çıkışacaktı!

Kuyuların suyu kurumuştu ve sadece birisinden, çok az bir miktar su çıkıyordu. Sultan-ı Rusül Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), azar azar suyun üzerinden alarak önce onu bir kırbanın içinde topladı. Sonra da ondan eliyle yüzünü yıkayıp ağzını çalkaladıktan sonra arta kalanı pınarın içine döktü, Rabbine teveccüh etmiş duaya durmuştu.

Kırbanın içindeki suyu pınara boşaltır boşaltmaz, sanki gök gürültüsü gibi pınar kaynamaya başlayıverdi; namaz sonrasında herkesin gözü önünde yine bir mucize yaşanıyordu!

Allah Resûlü o gün, ashâbına uzunca bir hutbe îrad edecek ve hayırla şer arasında birçok konuya değinerek insanların karşılaşabilecekleri konularda onları uyaracaktı.

Güvenliği sağlaması için yine Abbâd İbn Bişr’i görevlendirmiş, yanına da arkadaşlarından bir grubu tayin etmişti. Gecenin karanlığında arka taraflardan tekbir sesleri duymaya başlayan Hz. Abbâd, Efendimiz’in huzuruna gelerek:

– Yâ Resûlallah, diyecekti. “Yoksa Sen, bizden başka muhafızlar mı görevlendirdin ki gecenin bir vakti arka taraflardan tekbir sesleri duyar olduk!”

– Hayır! Görevlendirmedim, buyurdu Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Ancak Müslümanlardan bazıları bunu, kendi istekleriyle yapmış olabilirler!

Bu konuşmalara şahit olan Silkân İbn Selâme ileri atılarak:

– Yâ Resûlallah, diye seslendi ve ekledi:

– Müslümanlardan on kişiyle birlikte atlarımıza atlayarak biz, nöbet tutmak maksadıyla geceleyin arkalara doğru gitmiştik!

Yine mesele, Efendiler Efendisi’nin tahmin ettiği gibi gerçekleşmişti; hayırda birbirleriyle yarışan cemaatine dönecek ve şunları söyleyecekti:

– Allah yolunda nöbet bekleyen muhafızlara Allah (celle celâluhû), rahmetiyle muamele etsin; sizin için, başında nöbet tuttuğunuz insan veya hayvanlar sayısınca bir kırat1 mükâfat vardır!

Tebûk’te bulundukları sırada bir Yahudi kadın gelecek ve Efen­dimiz’e peynir getirecekti; eline bıçağı alıp da onu kesen Efendiler Efendisi, besmele çektikten sonra onu ashâbına ikram edip kendisi de bu peynirden yiyecekti.


Dipnot:

  1. Kırat: Mücevher tartmakta kullanılan 0,20 gram ağırlığında bir ölçü.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.