İlk Umre (Hudeybiye) İçin Medine’den Hareket (1 Zilkâde 6)

201

Gündüzler Mekke’nin hayaliyle tüllenirken geceler de Kâbe’de ibadet rüyalarıyla geçiyordu. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de bir rüya görmüş ve bu rüyasında, ashâbının bir kısmının saçlarını tıraş ettirmiş, diğer bir kısmının da kısaltmış olarak emniyet ve güven içinde Kâbe’yi tavaf ettiklerine şahit olmuştu; Kâbe’nin anahtarlarını almış ve onu tavaf ederek umre vazifesini gerçekleştirmişti!

Resûlullah, sabah olup da bu rüyasını ashâbıyla paylaşınca Medine’de büyük bir sevinç yaşanmış ve ashâb uzaktan kendilerine el sallayan Kâbe’ye gideceklerinin müjdesini almış olmanın huzurunu yaşamaya başlamışlardı; gidecek ve umrelerini yapıp Kâbe ile hasret gidereceklerdi. Resûlullah da zaten aynı şeyleri söylüyordu!

Hemen hazırlıklar yapılmaya başlandı. Zira Kâbe, kimsenin tekelinde olamazdı; onu ataları Hz. İbrâhim inşa etmiş ve Allah’a kulluk etsinler diye kendisinden sonrakilere emanet etmişti. Şimdi bu emanet, ehil olmayanların elinde heba ediliyordu; onun şan ve şerefini yeniden iade edecek olan da yine, Allah Resûlü’ydü. Gidecek ve orada, Allah’a kulluk vazifesinin nasıl eda edilebileceğini bizzat gösterecekti.

Bu sırada Medine’ye, Büsr İbn Süfyân gelmiş ve Müslüman olmuştu. Geri dönmek istediğinde Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ona:

– Ey Büsr, diye seslendi. “Gitmekte acele etme; belki hep birlikte gideriz! Çünkü biz, inşâallah umre için yola çıkmak üzereyiz.”

Maksat, savaş değil ibadetti; onun için yanlarına sadece vahşi hayvanlardan kendilerini koruyacak çapta küçük kılıçlar almışlardı. Bu yolculukta kendilerine, kurban edilmek üzere bir kısım koyun ve develer de eşlik ediyordu. Resûlullah da bunun için yanına bir deve almıştı.

Yine bir pazartesi günüydü; takvimler, altıncı yılın Zilkâde ayının birini gösteriyordu. Hücre-i saadetlerine girerek abdest alan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), iki kat elbise giyerek dışarı çıktı ve kapısının önündeki Kasvâ’ya binerek hareket etti. Artık yeryüzünün merkezine doğru yeni bir yolculuk başlamıştı. Bu sefer yanında Ümmü Seleme validemiz vardı.

Medine’de yine İbn Ümmi Mektûm bırakılmıştı.[1] O’nunla birlikte, iki yüzü atlı olmak üzere Ensâr ve Muhâcirîn bin dört yüz kişi bulunuyordu.[2] Az dahi olsa etraftaki Arap kabilelerinden gelenler de bu kutlu kervana katılmıştı. Aralarında Ümmü Ümâra, Ümmü Menî’ Esmâ Binti Amr ve Ümmü Âmir el-Eşheliyye gibi hanım sahabiler de vardı. Rüyası görülmüştü ya, Kâbe’ye girip de onu tavaf edeceklerinden şüphe etmiyorlardı.

Zü’l-Huleyfe’ye gelindiğinde burada öğle namazı kılındı. Ardından Efendiler Efendisi, kurbanlık olarak ayrılan yetmiş kadar deveye işaret koymaya başlamıştı; kurbanlıkları kıbleye çeviriyor ve sağ yanına işaret koyuyordu. Bir kısmını kendileri yapmış, geride kalanları da Nâciye İbn Cündeb’e bırakarak onun yapmasını istemişti.

Bu sırada yeni Müslüman Büsr İbn Süfyân’ı yanına çağırarak gözcü olarak önden gitmesini söyledi. Aynı zamanda Abbâd İbn Bişr komutasında yirmi kişilik bir müfrezeyi de,[3] herhangi bir gelişmeye karşılık öncü kuvvet olarak gönderiyordu.

Bu arada Hz. Ömer ve Sa’d İbn Ubâde Allah Resûlü’nün yanına gelmiş, yanlarına daha fazla silah alma konusunda O’nunla konuşmak istiyorlardı. Endişeleri vardı; Kureyş’in ne yapacağı belli olmazdı. Her ne kadar ibadet maksadıyla yola çıkmış olsalar bile onların kural tanıyacak halleri yoktu. Onun için ihtiyatlı olmak istiyorlardı. Ancak bütün ısralarına rağmen Habîb-i Kibriyâ Hazretleri, yolcu silahından başka silahlanmayı arzu etmeyecek ve her hâlükârda ibadet niyetinden taviz verilmesini uygun bulmayacaktı.


Dipnotlar:
[1] Hudeybiye’ye gidilirken Medine’de Nümeyle İbn Abdullah el-Leysî’yi veya Ebû Ruhm Gülsüm İbn Husayn’ı bıraktığı da ifade edilmekte, üçünü birden bırakarak İbn Ümmi Mektûm’u namaz kılmakla görevlendirdiği de anlatılmaktadır. Bkz. Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, 1/154; Salihi, Sübülü’l-Hüda ve’r-Reşad, 5/33
[2] Umre için yola çıkanların sayısı bin üç yüz, bin dört yüz, bin dört yüzden biraz fazla, bin beş yüz, bin beş yüz yirmi beş, bin altı yüz, bin yedi yüz ve bin sekiz yüz şeklinde de ifade edilmektedir. Büyük ihtimalle rakamlardaki farklılık ve bin dört yüzden sonraki rakamlar, yola çıkıldıktan sonra etraftaki kabilelerden katılan mü’minler sebebiyledir. Aynı zamanda burada, o gün genel manzaraya bakanların mü’minlerin adedini tahminen söylemeleri veya kadın, çocuk ve savaşma durumunda olmayanları bu rakama dahil etmeyişleri de etkili olmuştur. Bkz. Salihi, Sübülü’l-Hüda ve’r-Reşad, 5/70-71
[3] Bu müfrezenin komutanının, Sa’d İbn Zeyd olduğu da söylenmektedir. Bkz. Vâkıdî, Meğâzî, 1/574; Salihi, Sübülü’l-Hüda ve’r-Reşad, 5/34

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.