Kaza Umresi İçin Hazırlık Emri (1 Zilkâde 7)

128

Yedinci yılın Zi’l-Kâde ayıydı; Cibril-i Emîn de gelmiş, “Hürmetli ay, hürmetli aya bedeldir ve hürmetler karşılıklıdır.”1 meâlindeki âyeti getirmişti. Geçen yıl yapılamayan umrenin, artık gerçekleşme vaktinin geldiğini hatırlatıyordu.2 Efendiler Efendisi de, bir yıl önce anlaşıldığı gibi ashâbına umre için hazırlanmaları emrini verdi; bu süre içinde şehit olanların veya kendi eceliyle ölenlerin dışında Hudeybiye’de bulunanlardan hiç kimsenin geri kalmaması gerektiğini ilan ediyordu.

Bu arada umre için hâli vakti yerinde olmayan insanlar da yola çıkmak istiyorlardı; ne üzerlerine binebilecekleri bir binekleri ne de gidip gelinceye kadar kendilerine yetebilecek yiyecekleri vardı:

– Yâ Resûlallah, diyorlardı. “Allah’a yemin olsun ki, bizim elimizde yol azığımız hiç olmadığı gibi bizim elimizden tutup da bize yardım edecek birileri de yok!”

Gönülden talepte bulunuyorlardı ama gerçekten de imkânları yoktu; aralarında, bilhassa Medine dışından buraya gelip hicret etmiş insanlar vardı! Öyleyse bu insanların da elinden tutulmalı ve birlikte yola çıkabilmek için gerekli olan yardım yapılmalıydı.

Bunun için Fahr-i Kainat Efendimiz, ashâbını infaka teşvik etti; Allah için verene, Allah’ın da bol miktarda vereceğinden şüphe yoktu. Böylelikle fani olan dünya malının, ahiret adına ebedi bir servete dönüşme fırsatı elde edilebiliyordu:

– Tasaddukta bulunun ve sakın elinizi çekmeyin; yoksa helâk olursunuz, diyordu. Ancak bu sıkıntı, sadece belli insanlarda değil, ashâb-ı kirâmın genelinde vardı ve:

– Yâ Resûlallah, dediler. “Elimizde hiçbir şey yokken ne infak edebiliriz ki!”

– Bir hurmanın yarısı bile olsa elinizde olanlardan, buyurdu Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Zaten, Cibril-i Emîn’in getirdiği, “Allah yolunda infakta bulunun ve sakın ola ki kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın”3 meâlindeki âyet de bunu anlatıyordu. Demek ki esas tehlike, insanın er meydanlarında cepheden cepheye koşması değil, muhtaçları görüp de onlara infakta bulunmamak suretiyle kendi kendisini helâk etmesiydi! Mesele şimdi anlaşılmıştı; vermek için illa da zengin olmayı beklemek gerekmiyordu ve ashâb-ı güzin hazretleri, bulabildiği kadarıyla elindeki imkânları ortaya döküyor ve Beytullah’a yolcu olan kardeşlerine destek olmaya çalışıyordu.

Dipnot:

  1. Bakara Sûresi 2/194
  2. Bu umreye, ‘Kaza Umresi’ denildiği gibi bir önceki teşebbüste anlaşmaya vesile olduğu için ‘Kazıyye’, yapılamayan önceki umreye bedel olduğu için ‘Kısâs’ ve anlaşmaya vesile olduğu için de ‘Sulh’ umresi gibi isimler de verilmektedir. Bkz. Sâlihî, Sübülü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd, 5/196
  3. Bakara Sûresi 2/195
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.