Gündüzler Gibi Aydın Geceler

444

O günün şartlarında savaşlar da sadece gündüzleri cereyan eder ve her iki tarafın askerleri geceyi istirahat ederek geçirirlerdi. Ancak Hendek’te durum farklıydı; kimin nereden nasıl bir taarruzda bulunacağını kestirmenin imkânı yoktu. Bir tarafta Ahzâb ordusu hendeği geçmek için fırsat kollayıp zayıf noktaları zorlarken diğer yanda Benî Kurayza entrika üstüne entrika geliştiriyordu.

Bu arada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Benî Kurayza’nın Medine’ye gece baskını yapacağı haberini almış, ayrı bir hüzün yaşıyordu. Tevrât’ta özelliklerini görüp de gelişini beklemek için Medine’ye yerleşen Hârun (aleyhisselâm)’ın nesli, atalarına inat bugün, kendi evlatlarından daha iyi tanıdıkları Allah Resûlü’ne ihanet ediyor, bununla da kalmayıp yalnız ve savunmasız çoluk çocuğa saldırı planları yapıyordu!

Efendiler Efendisi hiç vakit geçirmeden, Seleme İbn Eslem kumandasında iki yüz; Zeyd İbn Hârise’nin riyasetinde de üç yüz kişilik bir gücü Medine’ye gönderdi; bunların her biri farklı kollardan Medine’ye gidecek ve arkada kalan masum insanları gözetip kollayarak kötülük düşünen insanlar için de caydırıcı bir güç oluşturacaklardı.

Sabaha kadar devriye görevini yerine getiren her iki grup da, vazifelerini yerine getirirken tekbir sesleriyle Medine’nin savunmasız olmadığını ilan edecek ve böylelikle gözü korkan Benî Kurayza, Medine’ye saldırı fikrinden vazgeçecekti.

Düşmanın omuz omuza vererek üzerlerine geldiği bu zeminde bir de açlık, yorgunluk ve soğukla mücadele ediyorlardı. Bilhassa geceleri şiddetli soğuk oluyordu. Efendiler Efendisi de bu soğuktan etkileniyor, ısınmak için zaman zaman çadırına gidip Âişe Validemizden destek alıyordu. Bu arada aklı, sürekli hendekteydi; zayıf noktaların iyi kollanması gerektiğini ifade ediyor ve kendisinin olmadığı zamanlarda buralarda bir zaafın yaşanmaması için ashâbını ikaz ediyordu.

Sürekli müteyakkızdı; geceleri gözüne uyku girmiyordu. Çünkü Mekke ordusunun, Ebû Süfyân, Hâlid İbn Velîd, İkrime İbn Ebî Cehil ve Dırâr İbn Hattâb’ın kumandasındaki müfrezelerle geceleri nöbetleşe devriye dolaştığını biliyor ve hendekten geçebilmek için zayıf noktaları tespit etmeye çalıştıklarını görüyordu. Gecenin bir yarısında:

– Keşke salih bir adam çıksa da şu gediği bu gece kontrolü altına alıp nöbet tutsa, buyurmuştu. Daha sözünü bitirmemişti ki dışarıda kılıç kalkan sesi duyuldu; gerçekten de ashâbından salih birisi gelmişti:

– Kim o, diye seslendi ona:

– Sa’d yâ Resûlallah, diye cevapladı Sa’d İbn Ebî Vakkâs. Bunun üzerine ona:

– Şu gedik sana aittir; orayı koru, buyurdu ve kendileri de istirahate çekildi. Endişelendiği yeri emin ellere emanet etmiş olmanın rahatlığı vardı üzerinde ve başını koyup bir müddet uyudu.

Geceleri nöbet tutup da Allah Resûlü’nü koruma işinde Sa’d İbn Ebî Vakkâs’a zaman zaman Abbâd İbn Bişr ve Zübeyr İbn Avvâm da yardım ediyor, münavebeyle güvenliği sağlamaya çalışıyorlardı. Bir başka akşam kalkmış çadırının içinde namaz kılıyordu. Yanında Ümmü Seleme Validemiz vardı. Bir aralık dışarı çıktı ve:

– Şunlar müşriklerin süvarileri; hendeği geçmeye çalışıyorlar, buyurdu. Ardından Abbâd İbn Bişr’i yanına çağırarak:

– Yanında birileri var mı, diye sordu.

– Evet; çadırınızın etrafında ashâbından bir grupla birlikteyim, diye cevapladı Hz. Abbâd. Bunun üzerine Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), müşriklerin bulunduğu yeri göstererek şunları söyledi:

– Arkadaşlarınla birlikte çıkıp hendeğin etrafını dolaş! Şuradaki müşrik süvarileri hendeği geçip size ulaşmak için orada zayıf nokta arıyorlar; maksatları, gecenin sessizliğinde ansızın size saldırmak!

Ardından da ellerini açarak:

– Allah’ım! Onların şerrinden bizi muhafaza buyur, onlara karşı bize nusretini gönder ve onları mağlup et; çünkü onları Senden başkası mağlup edemez, diye dua etmeye başladı.

Bu arada Abbâd İbn Bişr, arkadaşlarıyla birlikte istenilen yere gitmiş ve gerçekten de orada, bir grup süvariyle birlikte Ebû Süf­yân’ı görmüşlerdi. Ebû Süfyân karşı tarafa geçmek için hendeğin zayıf noktalarını tespit etmeye çalışıyorlardı. İki taraf da birbirini görünce hemen oklara sarılacak ve bu atışmalar bir müddet karşılıklı olarak devam edecekti. O kadar ki müşrikler, beklemedikleri bu çıkış sonucunda perişan olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardı.

Durumdan haberdar etmek için Efendimiz’in çadırına gelen Abbâd İbn Bişr, O’nu yine namaz kılarken buldu; Allah’ın Resûlü, onca yorgunluk ve olumsuzluğa rağmen Allah ile olan irtibatta kusur gösterilmemesi gerektiğini fiilen gösteriyor ve böylesi durumlarda bile insanın, sorumluluk olarak üzerine aldığı nafile ibadetlerden taviz vermemesi gerektiğini anlatıyordu.

Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.