Efendimiz’e (sas) Saygı ve Hz. Sabit İbn-i Kays (ra)

624

İnsanlar, bildikleri ve hissettikleri ölçüde çevrelerindeki hadiselere karşı hassasiyet kesbeder ve onları anlamaya çalışır. Zannederim insan olmanın gereği de bu olsa gerektir. Şu dünya zeminine gönderilen insanların başıboş bırakılmadığı ve bırakılamayacağı Yüce Yaratıcı tarafından bildirilmektedir. Bu gerçekten hareketle sorumluluk taşıyan fertlerin Allah (c.c) ve O’nun en son peygamberi Efendimiz (s.a.s.)’i tanıma ve bu konudaki marifetlerini artırmaları için insanlık tarihine örnek olmuş nice yiğitleri tanımaları, düşünce ufuklarının gelişmesi adına faydalı olacaktır. Özellikle sahabe-i kiramın, Efendimiz’in huzurunda edep, ahlak, nezaket ve O’na bağlılıklarını bu hususlardaki kendi hareketlerimiz ve düşünce dünyamızla karşılaştırdığımızda “Bizler olması gereken tutum ve davranışın neresindeyiz?” sorusunu sormadan geçemeyeceğiz.

Rabbimizi tanımada ve O’nu daha iyi anlamaya vesile olmada Allah Resûlü (s.a.s.) en güzel örnektir.

Efendimiz (s.a.s.) Allah’ın kâinatı şereflendirdiği, insanlık âleminin en güzel bir örneğidir. Bu rehberin talim ve terbiyesiyle insanlar insan olduklarını, yaratanın birer nazenin kulu olduklarını anlarlar. Yine Efendimiz (s.a.s.)’in rehberliğinden insanlar edep, haya, hilm, şefkat, re’fet, sadakat, saygı, sevgi ve daha nice konuyu öğrenirler.

Merhum Mehmet Âkif’in “Medyundur O masuma bütün bir beşeriyet” ifadesi insanların Efendimiz (s.a.s.)’in muallimliğine olan ihtiyacını çok veciz bir şekilde ifade etmektedir. Allah Resûlü’ne itaat, saygı ve sevgi onu, her şeyden aziz tutma inanan insanlar için bir vecibedir. Kur’ân ve Sünnet’te bu konuyla ilgili birçok âyet ve hadis mevcuttur. Bazılarını örnek olarak vermemiz gerekirse; “Allah’a itaat edin, Resûlullah’a itaat edin ve onlara karşı gelmekten sakının…”1 ” Kim Resûlullah’a itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”2 “Resûlüm de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir! (çok affedicidir, engin merhamet ve ihsan sahibidir)”3

Efendimiz (s.a.s.) de “Sizden biri, beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.”4 buyurmaktadır. Bu nasslar Efendimiz (s.a.s.)’e olan itaat ve bağlılığın ne kadar önemli olduğunu anlatmada kafidir.

Allah Resûlü (s.a.s.)’nü incitecek davranışlardan kaçınma ve hatta kendisinin yaptığını zannettiği bir saygısızlık yüzünden cehenneme gideceği düşüncesiyle kendini evine hapseden bir yiğit vardır: Sabit b. Kays. 
Sabit b. Kays (r.a.) Hazrec kabilesinden, Allah Resûlü’nün hatibi olarak tanınan, gür sesli ve etkili hitabet özelliği olan, konuşmasıyla etrafındaki insanları etkileyen, hicretten evvel Müslüman olmuş bir sahabidir.

İbn Hacer Askalanî’nin ifadesine göre o, Bedir’de bulunanlardan, Efendimiz (s.a.s.)’in cennetle müjdelediği sahabilerden biri.5 Sabit (r.a.) Efendimiz (s.a.s.)’in Medine’ye hicretlerinde bir süvari grubuyla kendisini yolda karşılayarak beliğ bir konuşma yapmış ve şöyle demişti: “Ya Resulallah! Biz canlarımızı, çocuklarımız ve kadınlarımızı koruduğumuz gibi seni de koruyacağımıza söz veriyoruz. Buna karşılık ne var? Bize neyi vaat ediyorsunuz?” Efendimiz (s.a.s.) tek kelimeyle “Cennet” buyurdu. Orada bulunanlar memnuniyetle “Kabul ettik Ya Resûlallah, razıyız.” diye sevinçlerini bildirdiler.

Sabit bin Kays, Efendimiz’e sadakati çokça meşhur olan sahabilerden biriydi. Efendimiz rahatsızlıklarında, zaman zaman ziyarete gider, Efendimiz de Sabit bin Kays’ın rahatsızlandığını duydukça onu ziyaret ederdi. Bir gün Sabit bin Kays rahatsızlandığında, ” Ey insanların Rabbi! Sabit bin Kays bin Şemmas’ın hastalığını izale et.” diyerek ona dua etmişti. Ayrıca Resûl-ü Ekrem’in, Kays hakkında “Ne güzel bir insan” deyip onu övdüğü de rivayetler arasında mevcuttur.

Hz. Ebu Bekir Müslümanları Müseylimetü’l-Kezzab’a ve irtidat edenlere karşı savaşa çağırınca, savaş için ayağa kalkanlarla birlikte Sabit de kalkıp harekete geçmiştir. Sabit b. Kays, Müseylime’ye karşı yapılan savaşta Ensar’ın komutanlığını yapmıştı. Hicretin 12. senesinde mürtedlere karşı yapılan Yemame Savaşı’nda şehit edilmiştir.

Sabit bin Kays’ın kızı Cemile, babası Sabit’i şehit olduktan sonra rüyasında gören bir Müslüman’ın kendisine o rüyada şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ben dün öldürüldüğüm zaman Müslümanlardan biri cesedimin yanına uğradı. Üzerimdeki nefis zırhımı çıkarıp götürdü. Onun evi garnizonun uç tarafındadır. Evinin yanında bir at vardır. Zırhın üzerine taştan bir kazanı koymuş, kazanın üzerine de yükleri bırakmıştır. Halid bin Velid’e git, zırhımı araştırıp bulsun ve alsın. Resûlullah’ın halifesinin yanına gittiğin zaman, üzerimde şu kadar borç bulunduğunu ve buna karşılık olarak da şu kadar malım olduğunu söyle. Falan kölem de hürdür. Sakın: Bu bir rüyadır.” deyip de geçme.” dedi.

Rüyayı gören adam, Halid Bin Velid’in yanına gitti. Durumu anlattı. Halid de zırhın bulunduğu yere gitti ve onu anlatıldığı yerde ve aynı şekilde buldu.

Sonra rüyayı gören adam, Hz. Ebu Bekir’in yanına giderek, Sabit’in rüyada kendisine söylediklerini anlattı. Bu olay üzerine Hz. Ebu Bekir de Sabit’in ölümünden sonra bu vasiyetini yerine getirdi. İslâm tarihçilerine göre Sabit bin Kays b. Şemmas’tan başka ölümünden sonra rüyada yaptığı vasiyetin yerine getirildiğine dair başka bir şahıs bilinmemektedir. Kaynaklarda bu rivayeti tasdik eden başka rivayetler de mevcuttur.

Allah’ın kendilerinden, onların da Allah’tan razı oldukları Kur’ân âyetiyle sabit olan sahabiler, Resûlü Ekrem’e saygı ve bağlılıklarıyla yıldız insanlar olmuş ve O’nun hoşnutluğunu kazanmışlardır. Allah Resûlü (s.a.s.)’in, Sabit bin Kays’ı cennetle müjdelediği hadise şöyle olmuştur: “Hucurât sûresinin ‘Ey İman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O’nunla da öylece konuşmayın yoksa siz farkında olmadan bütün emekleriniz hiçe iniverir.’6 âyeti nâzil olunca bunu işiten Sabit bin Kays üzülerek evinde oturmuş, ‘Amellerim boşa gitti, ben cehennemlik oldum.’ diyerek kendisini eve hapsetmişti. Bir müddet ortalıkta görünmeyince Efendimiz (s.a.s.) Sa’d İbn Muaz’a, ‘Yâ Ebâ Âmir, Sabit ne halde, rahatsız mı?’ diye sormuş, Sa’d: ‘O benim komşumdur, rahatsız olduğunu bilmiyorum.’ diye cevap vermişti. Daha sonra da Sabit’in yanına gidip Resûlullah’ın kendisini sorduğunu söylemişti. Bunun üzerine Sabit, ‘Resûlullah yanında en gür sesli konuşanlardan biri benim öyleyse amelim boşa gitti, (inen âyeti duymadın mı?) Ben cehennemliğim.’ diyerek üzüntüsünü belirtti. Durum Allah Resûlü (s.a.s.)’e bildirince, Efendimiz, ‘Hayır, aksine o cennetliklerdendir.’ buyurmuştur.”7

Bu hadiseden sonra Sabit bin Kays Allah Resûlü’nün huzurunda bulunurken sesini O’nun sesinden fazla yükseltmedi. Bu hadisi nakleden Hz. Enes der ki: “Bizler Hz. Sabit’i aramızda yürürken görür ve onun cennetliklerden olduğunu bilir ve öyle kabul ederdik…”

Bu ayet, mü’minlere bilmeden, hissetmeden amellerinin boşa gitmesi sonucunu doğurabilecek davranışlardan kaçınılması gerektiğini ifade etmektedir. Her ne kadar Efendimiz (s.a.s.) bedenen aramızdan ayrılmış olsa bile O’nun rûhaniyeti ve sünneti canlıdır. Kur’ân bu hususu Enfal sûresi 33. ayette şu şekilde ifade etmektedir. “Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz.” Bu âyetin tefsirinde Elmalılı’nın ifadesine göre “Sen içlerinden çıksan bile.” kaydı vardır.8

O’nun ruhaniyetine saygı ve sünnetine değer verip kıymetli bilmek O’nun bizzat kendisine değer vermek demektir. İnsanı mukadder olan kemalatını yakalamaya vesile olacak olan en güzel örnek Allah Resûlü (s.a.s.)’dir. Binaenaleyh araştırma okuma ve öğrenme insanlarda nelere ne kadar hassasiyet gösterilmesi ve nerede, ne zaman, nasıl davranılacağı gibi konularda bir strateji ortaya koymalıdır. Aksi takdirde faydasız ilimden Allah’a sığınmak gerekir. Onlarca ve hatta yüzlerce belki de binlerce kitap okumak insanlarda düşünce hayatında istikameti bulma adına fayda temin etmiyorsa o zaman da niyetleri gözden geçirmek gerekir. Okumak, okumuş olmak için değil, uygulamak içindir. İmam Şafiî’nin ifadesiyle ilim yaşanandır, yani pratiğe uygulanabiliyorsa bir anlam kazanır, yoksa satırlarda yazılı olması çok bir şey ifade etmemektedir.

Cenâb-ı Hak bütün insanlara gerçek anlamda Kendini ve değer verdiği şeyleri hakkıyla idrak etmeyi nasip etsin. (Âmin)


Sende insan ve toplum, sende temel ve bina;
Ne getirdin, götürdün, bildirdinse âmenna!..
Necip FAZIL

Yazar: Yeni Ümit Dergisinden alınmıştır.

Dipnot:

  1. Maide sûresi, 92
  2. Nisa sûresi, 80
  3. Al-i İmran sûresi, 31
  4. Buhârî, Kitabu’l-İman, 8
  5. Tehzîbu’t-Tehzîb, 2/12; İbn Kesir, es-Siretü’n-Nebeviyye, 3/673.
  6. Hucurât, sûresi, 2
  7. Buhârî, Kitabu Tefsîri’l-Kur’ân 49; Müslim, Kitabu’l-İman 52
  8. Elmalılı, Hamdi Yazır, IV, 2398
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.