Ashâba yapılan tembihler ve hutbe

297

Savaş başlamadan önce Efendiler Efendisi’nin, ashâbına diyecekleri vardı. Ashâbını toplamış ve şöyle seslenmişti:

– Ben biliyorum ki Hâşimoğullarından ve diğerlerinden bazı insanlar, zorla savaşa gelmek zorunda bırakıldılar; zaten bizim, onları öldürmeye ihtiyacımız da yok! Sizden kim, Hâşimoğullarından birisiyle karşılaşırsa, sakın onu öldürmesin!

Bu listenin başında şüphesiz, Efendimiz’in öz amcası Abbâs İbn Abdulmuttalib bulunuyordu. Müslüman olmuştu ama İslâm’ı tercih ettiğini Kureyş’ten gizliyordu. Hatta, hanımı Ümmü Fadl ile birlikte onun da Müslüman olduğu haberini kendisine ilk ulaştıran Ebû Râfi’i Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bu müjdesine mukabil hürriyete kavuşturmuştu.1 İşte bugün Hz. Abbâs dâhil Hâşimoğulları, bilhassa Ebû Cehil’in zorlamasıyla Bedir’e gelmek ve ailelerinden birilerine karşı kılıç kuşanmak mecburiyetinde kalmışlardı. O’nun dokunulmaz ilan ettiği başkaları da vardı ve ashâbına şunları söyledi:

– Dikkat edin! Ebu’l-Bahterî’den başka bunlar arasında kimsenin Bana karşı minnet hakkı yoktur. Sizlerden hanginiz onunla karşılaşırsa, yolunu serbest bıraksın ve o size ilişmediği sürece sizler de ona dokunmayın!

Zira o, yine Ebû Cehil’in tahrikiyle Kâbe’de, üzerine deve işkembesi atıldığı zaman Efendimiz’e sahip çıkmış, hatta mahzun hâline şahit olunca da O’nu yoldan geri çevirip Ebû Cehil’in kafasına sopasını indirerek başını yarmıştı. Üç yıl süren boykotun delinmesinde de, önemli ölçüde onun rolü vardı. İnanmamıştı ama bu kadarcık iyiliğini bile Efendimiz unutmamıştı. Kendisiyle savaşmak için geldiği Bedir’de Ebu’l-Bahterî’ye de merhamet ediyordu. Ancak, bu durumdan hoşnut olmayanlar da vardı:

– Bizler, babalarımızı, kardeşlerimizi ve aşiretimizi öldürüp dururken Abbâs’ı terk mi edeceğiz, diyorlardı. Bu sözler, Efendimiz’in kulağına kadar gelince yanına Hz. Ömer’i çağırdı:

– Yâ Ebâ Hafs, dedi. Bu künyesiyle Hz. Ömer’e ilk seslenişiydi. Gönül eritip yürek yakan bu seslenişin ardından da, içini açarak ona şunu söyledi:

– Hiç, Resûlullah’ın amcasını kılıçla vurmak uygun düşer mi?

Hz. Ömer, kim olursa olsun Resûlullah’ı üzeni, oracıkta defterinden siliverdi ve hemen:

– Onu bana bırak yâ Resûlallah! Bırak ki onun boynunu vurayım, diye kükredi. Çünkü, ona göre böyle bir itirazda bulunan, ancak bir münafık olabilirdi.

Ancak Efendiler Efendisi, ashâbından kimseyi dışarıda bırakacak değildi; O’na göre, insanlar ne kadar farklı düşünürlerse düşünsünler, İslâm’ın eritici atmosferine girdikten sonra bu farklılıklar ittifak çizgisinde izale edilecek ve herkes, gün gelip mutlak doğrunun etrafında kenetlenecekti.

O gün de öyle olacaktı. Hz. Ömer’in nifak alâmeti taşıdığını düşündüğü o insanlar, gün gelecek, Hz. Ömer’in de gıpta ile baktığı ve Resûlullah’a sırdaş birer can yoldaşı olacaklardı.2

Hutbe

Buraya kadar her şey kontrol altındaydı. Müşriklerin sayı ve teçhizat açısından üstün olmalarının ne önemi olabilirdi ki! Nice sayıca az topluluğun, kendilerinden kim bilir kaç kat orduların üstesinden geldiğini bizzat Allah ifade ediyordu. Onların da, rıza-yı ilâhîden başka gayeleri yoktu ve işin burasında Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ashâbına savaş öncesinde bir hutbe îrad edecekti. Önce Allah’a hamdedip O’nu sena ile başladığı hutbesinde şunları söyleyecekti:

– Şüphesiz ki Ben, Allah’ın sizi teşvik ettiği hususta sizi teşvik ediyor; O’nun yasakladığı konularda da dikkatinizi çekip sizi nehyediyorum! O Allah ki, şanı yücedir; hak ile emreder ve doğruluğu sever. Hayır ehline onu, katındaki mertebelerine göre verir ki onlar, O’nun verdiği bu hayırla yâd edilip onunla birbirlerine üstün olurlar. Şu anda sizler de, hak üzere bir menzilde bulunuyorsunuz. Böyle bir yolda Allah, ancak kendi rızası için yapılan amelleri kabul eder ve yine şüphe yok ki gerçek manada sabır, böylesine zor anlarda gösterilen sabırdır; onunla Allah, bütün sıkıntıları bertaraf eder ve onunla sıkıntıları unutturur. Unutmayın ki sizler de yarın, gerçek kurtuluşu ancak onunla elde edebileceksiniz.

İşte, sizin aranızda Allah’ın Resûlü var ve sizi bazı şeylerden sakındırıp belli başlı taleplerde bulunuyor; bugün siz, gazab-ı ilâhîyi celbedecek bir davranışınıza Allah’ın muttali olmasından sakınıp hayâ edin! Çünkü Allah (celle celâluhû), “Allah’ın gazabı, sizin kendinize olan kötülüğünüzden daha büyüktür.”3 buyurmaktadır. O’nun, size gönderdiği kitabında emrettiklerini, âyetlerini size beyan edip gösterişini ve zillet içindeyken sizi kurtarıp aziz kılışını iyi düşünün ve ona sımsıkı sarılın ki, onunla Rabbiniz sizden razı olsun! Bu mevkilerde Rabbinizin hiçbir emrini çiğnemeyin ki, size vadettiği rahmet ve mağfiretine nâil olun! Zira O’nun vaadi hak, kavli sıdk ve ikâbı da şedittir.

Artık, Ben de sizler de, Hayy ve Kayyûm olan Allah’a emanetiz! Sırtımızı sadece O’na dayar, sadece O’na tutunup O’ndan yardım diler ve yine sadece O’na tevekkül ederiz! Zaten, dönüşümüz de O’nadır. Allah (celle celâluhû), bizi ve bütün Müslümanları mağfiret buyursun!


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Dipnot:

  1. Zaten Ebû Râfi’, Hz. Abbâs’ın kölesiydi; onu yeğeni Efendiler Efendisi’ne daha önce hediye etmişti. Efendisinin Müslüman olması, Ebû Râfi’ için aynı zamanda hürriyete giden yol anlamına geliyordu. Bkz. İbn Sa’d, Tabakât, 4/73, 74
  2. Bkz. İbn Ebî Şeybe, Musannef, 7/481 (37390); Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, 3/165.Hz. Ömer’in hiddetlendiği bu sahabe, Ebû Huzeyfe idi ve babası Utbe İbn Rebîa, Efendimiz’in can düşmanlarından birisiydi. Zaten Bedir günü, ilk ölenlerden biri de o olacaktı. O gün, Efendimiz’in amcası Hz. Abbâs için söylediklerinden dolayı o kadar üzülmüştü ki, “Bunu ancak şehadet temizler.” demiş ve korkusundan tir tir titremişti. Nihâyet, arzuladığı şehadeti Yemâme günü bulacaktı. Bkz. İbn Hişâm, Sîre, 3/177; Taberî, Tarih, 2/34
  3. Ğâfir, 40/10
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.