ALLAH RESÛLÜ ve GÜZELLİK (2): İhsan/İyilik/Güzellik
Allah Her Şeyde Güzelliği, İyiliği, İhsanı Emreder
Kur’ân ve Sünnetin estetikle ilgili verdiği ölçülerden birisi de “herkese ve her şeye karşı ihsan/iyilik/güzellik” bilinciyle davranmaktır. Bu çerçevede Kur’ân “Allah adaleti ve ihsanı da emreder…”1 buyurur ve adalet ile güzelliği/iyiliği bir arada zikreder. İki kavram ya da eylemin birbirini tamamlayan özelliklerine vurguda bulunur.
Nitekim Râğıb el-İsfahânî’nin yaklaşımına göre ihsan ilkesi, adaletle irtibatlı ve onun üstünde bir ilkedir. Zira ayette adalet, ihsan kelimesinden önce zikredilir.2 Adalet, bir şeye/bir kimseye hakkını vermek ya da hakkı olanı almak iken, ihsan ise verilmesi gerekenden daha fazlasını vermek, hak edilenden ise daha azını almak yani adaletin ötesinde iyilik yapmak, güzel davranmaktır.3
Dolayısıyla İslâm’ın estetik anlayışında güzelliğin bir tarafı adalet diğer tarafı ise maddi-manevi iyilik yapmak ve herkese karşı güzel davranmaktır. Bu anlamda ortada iyilik ve güzellik yoksa adalet de tam gerçekleştirilemez.
Ayette geçen ihsan (ﺍﺣﺴﺎﻥ) kelimesi, bir şeyi güzel/iyi tam ve mükemmel yapmak, başkalarına iyilik etmek ve güzel davranmak anlamlarına gelir. Kelimenin kökü olan (ﺣﺴﻦ) “hüsn” ise, güzel ve iyi olan, beğenilen, hoşa giden, göze güzel görünen ya da insanda beğeni ve hayranlık uyandıran her şey için bir sıfat olarak kullanılır. Hüsnün zıddı ise çirkinlik anlamına gelen “kubuh” ve kötülük manasına gelen (ﺳﻴﺌﺔ) “seyyie”dir. İhsan kelimesi Allah’a nispet edildiğinde, güzel olanı en mükemmel şekilde yapma, güzel davranma, bağışlama, ikramda ve yardımda bulunma, cömertlik yapma manalarına gelir. İstılahî anlamda ise Allah’ı görüyor gibi O’na kullukta bulunmak ve bu şuurda hareket etmek, yaşamaktır.
İhsanı ıstılahı anlamda ele aldığımızda bir işi, Allah’ın, Resûlünün ve hatta müminlerin/insanlığın beğenisini/takdirini alacak güzellikte/nitelikte, sağlam ve sanatlı yapmak demektir. Kur’ân bu bilincin müminlerin şuuraltına yerleşmesi için özellikle ikazda bulunur: “Onlara de ki: ‘Daima Allah’ı hoşnut edecek işler yapın. Yaptıklarınızı Allah da O’nun Resûlü de ve müminler de görecektir. Sonunda duyuların kapsama alanına girmeyen (gayb alemini) ve giren (şehadet alemini) yani her şeyi hakkıyla bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O da yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir.”4 Bu şuur, insanı hem ihsana/iyiliğe/ikrama ve güzelliğe hem de adaletin tam olarak gözetilmesine götürecek kuşatıcı bir ilkedir.
Allah Resûlü ve İhsan İlkesi
Allah Resûlü de Kur’ân’ın verdiği bu estetikle ilgili ilkenin her alanda yaşanması ve yaşatılmasını/gözetilmesini emreder: (ﻛﺘﺐ ﺍﻻﺣﺴﺎﻥ ﻋﻠﻲ ﻛﻞ ﺷﻲﺀ ﺍﻥ ﺍﻟﻠﻪ) “Allah her şeyin üzerine ihsanı/güzelliği yazdı…”5 Hadiste geçen (ﻛﺘﺐ) yani “yazdı” fiili, emretti, takdir etti manalarına geldiği gibi nakşetti anlamına da gelir. Buna göre Allah (celle celâluhu) yarattığı canlı-cansız her şeye ihsanda bulunmuş; her şeye ve herkese kendine has özellikler bahşetmiş ve suretine/üzerine çeşit çeşit/rengarenk güzellikler nakşetmiştir.
Hadis-i şerifte geçen “k-t-b” fiili yazdı anlamının yanında emretti manasına da geldiği için hadisi “Allah herkese ve her şeye karşı güzellikle/iyilikle muamele etmeyi emretti…” şeklinde tercüme etmek de mümkündür. Zaten İslam’ın ahlak ve iletişim anlayışı ‘güzel muamele’ üzerine kuruludur. Allah Resûlü güzel ahlak ve muameleyi zirvede yaşamış ve yaşatmıştır. Nitekim O, aynı hadisin devamında güzel muameleye dair birkaç örnek de verir: “… ‘Savaş esnasında bile -çarpıştığınız kimseyi öldürme mecburiyetinde kaldığınızda- öldürmeyi güzel yapın. Bir hayvanı kurban olarak keserken dahi onu güzel yapın. Bu
durumda kasap, bıçağını iyice keskinleştirsin ve kurbanını rahatlatsın.” Buna göre Müslüman bir kimse, harp esnasında dahi öldürdüğü insanın cesedine müsle yapamaz; kollarını, bacaklarını kesip gözlerini oyamaz, nasılsa düşman diye hiçbir şekilde insanlık dışı kötü muamele yapamaz. Bunun içindir ki Allah Resûlü gazveye gönderdiği her gruba şu tavsiyelerde bulunur: “Allah’ın adıyla ve Allah yolunda/Allah için gazveye çıkın. İslâm’a düşmanlık yapan kafirlerle/müşriklerle savaşın. Fakat anlaşmalı olduğunuz kimseler gadretmeyin. Onlar ahdini bozmadıkça siz de bozmayın, canlarına ve mallarına dokunmayın. Ğanimet malında/kamu malında emin olun, ondan aşırmaya kalkışmayın. Düşman saflarından ölenlere müsle yapmayın, onların kadınlarına çocuklarına ve yaşlılarına zarar vermeyin.”6
İslam’ın ihsan ilkesinin bir yansımasıdır ki kısas gereği öldürülen kimseye karşı dahi had aşılamaz ona kötü muamele edilemez. Bir hayvan kurban edilirken ona acı verecek şekilde kör bıçakla kesilerek adeta ona işkence edilemez. Bunun için, öncesinde hayvanı güzel bir şekilde bağlamak ve eziyet etmeyecek şekilde yere yatırmak, başka hayvanların gözü önünde boğazlamamak, bıçağı bilemek ve ona göstermemek ve kesim esnasında besmele çekmek vs. kurbanlık hayvana karşı güzel muamelenin bir gereğidir.
Bu açıdan İslam’ın estetik anlayışında asıl olan güzelliği her alanda hâkim kılmaktır. Hayatın her safhasına taşınamayan güzelliklerle gerçek güzelliğe ulaşmak ve hakiki sanatı keşfetmek ve icra etmek mümkün değildir.
Yaptığın İşi Güzel ve Sağlam Yap!
Estetiğin bir boyutu da Allah sevgisine bakar onunla yakından irtibatlıdır. Bir diğer ifadeyle yapılan işi güzelleştiren bir sır da ilahi sevgiyi içinde barındırmasıdır. Nitekim Allah Resûlü “Şüphesiz ki Allah, sizden birisinin yaptığı işi sağlam ve güzel/iyi/kaliteli yapmasını sever.”7 buyurur ve estetik anlayışını Allah sevgisiyle irtibatlandırır. O, her işte güzellik arayışını emrettiği gibi kendisi de bu ilkeyi birebir uygular. Henüz bir buçuk yaşlarındayken vefat eden oğlu İbrahim’i defin işlemleri esnasında çok üzülür ve gözyaşları döker. Bir taraftan yaşadığı bu imtihana en güzel bir şekilde sabrederken diğer taraftan da kabrin üzerini düzeltir. Çevresindeki ashabı bunun ölüye fayda verip vermeyeceğini sorunca Efendimiz onlara “Bu, ölüye ne fayda ne de zarar verir ancak hayattakilerin gözüne daha hoş görünür; onları teselli ve memnun eder. Sizden birisi bir iş yaptığında onu sağlam ve en güzel şekilde yapsın.
Zira Allah bir kimsenin işini sağlam/güzel yapmasını sever/ister.”8 buyurur. Böylece O, basit ve önemsiz görülen işlerde bile işin sağlam ve güzel yapılmasının ilahi sevginin kazanılmasına vesile olacağı mesajını vermenin yanında, her işimizde Allah’ın sevgisine talip olmanın da bizi ve eserlerimizi güzelleştireceğine dikkatlerimizi çeker.
Allah Resûlünün ihsan kavramıyla ilgili verdiği örneklerden birisi de cenazenin kefenlenmesinde bile gösterilmesi gereken dikkat ve özenle ilgilidir: “Sizden birisi ölen bir din kardeşini kefenleyeceği zaman onu güzelce kefenlesin.”9 O’nun bu tavsiyesine tabi olarak, ölen bir mümin, Rabbi’nin huzuruna maddi-manevi kirlerden/günahlarından temizlenmiş bir şekilde çıkması için önce yıkanır, abdest aldırılır, güzel kokularla tütsülenir sonra güzelce kefenlenir, namazı kılınır ve eller/omuzlar üzerinde taşınarak güzelce kabre yerleştirilir. Ardından da Kur’ân tilaveti ve dualarla en güzel şekilde son vazifeler yerine getirilir. Ölüp giden kimseye zahiren bunların faydası olup olmadığı tam bilinmese de arkada kalanlara en güzel bir teselli ve her işte güzelliğe önemli bir teşviktir.
Ashabına her vesileyle her işlerinde güzellik tavsiyesinde bulunan Allah Resûlü, kızı Zeyneb vefat ettiğinde cenazesini yıkayacak kimselere onu en güzel şekilde yıkamaları ve defne hazırlamaları için şu tavsiyelerde bulunur: “Onu sidr ile üç yahut beş defa hatta lüzum görürseniz daha fazla yıkayın. Son yıkamanızda bir parça da kâfur katın.”10 Hatta cenazenin yıkanmasında hazır bulunanlardan Ümmü Atıyye, saçlarını güzelce tarayıp üç örgü yaptıklarını da belirtir.11 Yine bu çerçevede onun görsellikle/güzellikle ilgili bir tavsiyesi de mevtanın saflığın ve temizliğin bir sembolü olan beyaz kumaşla kefenlenmesidir.12
Dolayısıyla Allah Resûlü, güzellik arayışının hayatın her alanına yaygınlaşması adına ashabına her vesileyi değerlendirerek tavsiyelerde bulunur, güzelliğin bir ilke olarak yaşanmasını ve yaşatılmasını emreder. Yapılan her işte kalite ve güzelliğin/sanatın gözetilmesini ders verir. Bu ilkenin sadece dünya hayatında değil ölen kimselerin ötelere uğurlanmasında bile ihmal edilmemesi gerektiği dersini uygulamalı olarak da gösterir.
Hanginiz Daha Güzel İş Yapacak?
Kur’ân’ın bütününe bakıldığında insanın, fiil ve davranışlarında ihlas ve rızay-ı ilahîye talip olmasının yanında en güzeli bulmaya ve onu gerçekleştirmeye gayret etmesi de ilahî bir emir ve önemli bir sünnet olduğu anlaşılır: Mülk Süresindeki “Bütün kâinâtta sınırsız hakimiyet ve egemenliği elinde bulunduran ve her türlü hayrın, bereketin, güzelliğin/iyiliğin kaynağı olan Allah yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter. O, hanginizin daha güzel daha değerli amel/iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır…”13 ayeti bu hedefi açıkça belirtir.
Buna göre dünya hayatı denilen sahnede insanın imtihanı işini/fiillerini güzel ve sağlam yapıp yapmaması Rabbiyle ve insanlarla olan muamelesinde güzel ve iyi olanı gözetip gözetmemesidir. Buna göre her işte güzelin, iyinin ve kalitenin aranması ve korunması hem kulluğun bir boyutu hem de kullarını Allah’a sevdiren salih bir ameldir.
Bu ayetin fezlekesi de “… O, Azîz yani üstün kudret sahibidir, Ğafûr yani affı ve mağfireti boldur.” şeklinde gelir ki bütün güzellikler O’nun sonsuz kudretinin bir tecellisidir. O sebepler dünyasında koyduğu kanunların üzerinden gücünü kudretini kullanır, düzenlemesini yapar. Bununla insanoğluna da kevnî kanunlarına riayet etmesi gerektiği dersini verir. Ancak bu şekilde hayatın güzelleşebileceği, yaşamın bir sanata dönüşebileceği ve iş hayatında güzel eserler verilebileceği hakikatini de öğretir.
“O, Ğafûr, yani affı ve mağfireti boldur” ismi ise insanın, mikro ve makro âlemdeki bu güzellikleri takip edip muhteşem yaratılışa uyum göstermesi gerektiği halde bunun zıddına davrandığı durumlarda ise yine de tövbe kapısının kendisine açık tutulduğunu ifade eder. Kötülükleri terk edip iyiliklere yönelen, çirkinliklerden uzaklaşıp güzelliklere talip olan kullarına O’nun af ve mağfireti de geniştir. O, güzel bir tövbeyle kendisine yönelen ve daima salih/güzel/iyi amel işlemeye karar vermiş kullarını koruması altına alır.
Var mı Alemde Bir Eksiklik?
Allah (celle celâluhu) sanatındaki güzelliği/eşsizliği ortaya koyarken alemdeki kusursuzluğu da nazara verir. Hatta bu konuda Kur’ân, insanoğluna meydan da okur: “Yedi kat göğü birbiriyle tam bir uyum tam bir güzellik içinde yaratan O’dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık/ahenksizlik göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur/boşluk ya da eksiklik var mı? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, ilâhi yaratışın/sanatın ihtişamı karşısında elin boş ve bitkin geri döner.”14
Allah tüm kevn u mekânı küçük-büyük, görünen-görünmeyen tüm parçalarıyla birbiriyle muhteşem bir uyum içerisinde ve mükemmel/güzel bir şekilde yaratmıştır. Onda herhangi bir eksiklik, hata ya da yanlışlık söz konusu değildir. Alemlerin eksiksiz ve kusursuz yaratılışı yüce Yaratanın sanatındaki üstünlüğü ve harikuladeliği gösteren bir delildir. O, bu mükemmel yaratışını/sanatını beyan etmekle aynı zamanda insanoğluna da iş ve icraatlarında mükemmeli arama ve bulma sorumluluğunu da yükler.
Sonuç
Allah daima adaleti ve iyiliği/güzelliği emreder ve her iş ve icraatını da daima en güzel ve en sağlam bir şekilde yapar. Onun sanatı güzel olduğu kadar aynı zamanda mükemmeldir de. O, icraat-ı sübhaniyesindeki bu sünnetullah ile insanoğluna yaptığı her işi arızasız falsosuz, en güzel ve sapasağlam/sanatlı yapması gerektiği dersini de verir. Üstelik Allah Resûlü bu estetik arayışın insanı Rabbine yaklaştırıp sevdireceğini de müjdeler. Bu anlamda sanatın, insanın içinde Allah sevgisini mayalayan ve sanatçıyı Rab ile buluşturan bir vesile olabileceğine vurguda bulunur. Her işte güzellik arayışının insanı kemale taşıyan önemli bir dinamik olduğuna dikkatleri çeker. Bu anlamda güzelliğin göze hitap ettiği kadar insanın özüne de hitap ettiği/edeceği gerçeğini seslendirir.
Dipnot:
- Nahl, 16/90
- Bkz. Nahl, 16/90
- Bkz. el-İsfâhânî, Müfredât, (İhsan md.)
- Tövbe, 9/105
- Müslim, Sayd 11/57 (1955); Ebû Davud, Edâhi 12 (2815); Tirmizî, Diyât 14 (1409); Nesâî, Dahâyâ 22 (4405)
- Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, 4/262; Benzer bir hadis için ve bkz. Müslim, Cihad 2/3 (1731)
- Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, 1/275; Beyhâkî, Şuabu’l-İman, 4/1867
- İbn Sa’d, Tabakât, 1/101, 103; Semhûdî, Vefâu’l-Vefâ, 3/80
- Müslim, Cenâiz 15/49 (943)
- Buhârî, Cenâiz 8 (1253-1262); Müslim, Cenâiz 12/36 (939)
- Buhârî, Cenâiz 9, 13, 14 (1254, 1259, 1260)
- Bkz. Ebu Dâvud, Libas 14 (4061); Tirmizî, Edeb 46 (2810)
- Mülk, 67/1, 2
- Mülk Sûresi, 3, 4