Uyeyne İbn-i Hısn’ın İhaneti ve Pişmanlığı (23 Şevval 8 Hicrî)
Hicret sonrasında yaşanan şiddet olaylarının en önemli aktörlerinden biri de Taif’te, muhkem kaleler arkasında yaşayan ve yıllar önce Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatının en acı günlerini yaşatan Sakîflilerdi. Bu kabile, Müslümanlar aleyhine tertip edilen hemen her organizasyona bir şekilde destek veriyor ve onlara saldırıp kaçanlara da kucak açıyorlardı. Nitekim Huneyn sürecinde de boş durmamış ve Hevâzinlilere her türlü desteği vermişlerdi. Huneyn zaferle sonuçlanınca Taif kalesi Müslümanlar tarafından kuşatılmıştı.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), kan dökülmesini istemiyor ve Sakîflileri kendiliğinden teslim olmaya itecek değişik stratejiler uyguluyordu. Uyeyne İbn-i Hısn kendisine gelip “Ya Resûlallah! İzin ver de Taif kalesine gidip onlarla konuşayım! Belki Allah onlara hidayet nasip eder.” deyince ona izin vermiş ve Sakîflilerle konuşması için göndermişti. Ne var ki Uyeyne onların kalesine gidince tam tersi istikamette konuşmuş ve Sakîflilere şöyle seslenmişti: “Babam, anam sizlere feda olsun! Vallahi, Muhammed hiçbir zaman sizin gibisiyle karşılaşmadı! Kalenizde direnin! Burası sarp ve korunaklı bir yerdir! Silahınız çok, akarsularınız boldur! Asla korkmayın! Biz köleden daha zayıfız! Sakın teslim olmayın! Şu ağaçların kesilmesi de size ağır gelmesin!”
Uyeyne geri dönünce Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), kendisine “Ey Uyeyne! Onlara ne söyledin?” diye sordu. O da “Kendilerine İslâm’ı arz ettim ve Müslüman olmaya davet ettim. İslâm’ı tercih ediniz! Vallahi, Muhammed yurdunuzun ortasında sizi teslim almadıkça geri durmayacaktır! Kendiniz için O’ndan eman alınız! Sizden önce Kaynuka, Nadîr, Kurayza ve Hayber Yahudileri gibi kale ve silah sahipleri direnemeyip O’na teslim oldular.” dediğini ve elinden geldiği kadarıyla onların moral ve motivasyonlarını düşürdüğünü söyledi.
Efendimiz, sükût etti ve onun sözünü bitirmesini bekledi. Sonra da “Yalan söylüyorsun! Onlara şöyle şöyle söyledin!” buyurdu ve dediklerinin hepsini haber verdi.
Uyeyne, hem Sakîflileri Müslümanlar aleyhine kışkırtmış ve hem de hilaf-ı vaki beyanda bulunarak Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) aldatmaya kalkmıştı ama bunu başaramamış ve içini kaplayan pişmanlık duyguları onu sıkmaya başlamıştı. Kafasını kaldırdı ve “Doğru söyledin yâ Resûlallah! Ben bu sözlerimden dolayı Allah’tan mağfiret diler, O’nun ve Senin affını talep ederim!” dedi.
Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) oradaydı ve Efendimiz’e karşı yapılan bu yakışıksız hareketin karşılıksız kalmamasını istiyordu. Döndü ve “Yâ Resûlallah! Bırak beni de şunun boynunu vurayım?” dedi. Efendimiz, Hazreti Ömer’e “Hayır! İnsanlar, arkadaşlarını öldürüyor, diye aleyhte konuşur!” buyurdu ve Uyeyne’yi affetti.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu duruşuyla Müslümanları dengeli olmaya, affetmeye; İslâm’ın nurlu çehresini kirletmek için fırsat kollayanlara, gönülleri ondan uzaklaştırmalarına vesile olacak kozlar vermemeye davet ediyordu.1