“Sizin en hayırlılarınız da müşriklerin çocukları değil mi?” (11 Şevval 8 Hicrî)

466

Kadınlarla çocukların da cepheye sürüldüğü Huneyn günü Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) gözüne, kendilerine saldıran Hevâzinli kadın ve çocuklar karşısında kılıcını çeken ashâbı takıldı ve onları göstererek yanındakilere, “Şu insanlara ne oluyor ki; çoluk çocuklarına varıncaya kadar onları öldürmeye kalkışıyorlar!” diye seslendi ve ilave etti:

“Dikkat edin ve sakın ola ki onların çoluk çocuklarını hedef alıp da kimse onlara ilişmesin!”

Dikkat buyurun! Bu kadın ve çocuklar, içinde yaşayıp durduğu masum evinde oturanlar değil, o günün şartlarında yaklaşık yetmiş kilometrelik mesafeyi kat edip askerlerle Huneyn’e kadar gelmiş ve ellerinde ok, mızrak ve kılıçlarla cephede erkekler gibi aktif savaşmaktadır!

Muhtemelen bu mesajdaki derinliği o ân için anlayamayan ve o dakikada yanında bulunan muhataplarından Üseyd İbn-i Hudayr, “Yâ Resûlallah!” dedi. “Onlar müşriklerin çocukları değil mi?”

O günkü genel kültür ve savaş meydanında ortaya konulanlara bakınca, zahirde yadırganacak bir durum gözükmüyordu. Dolayısıyla herhangi bir yanlışlık da gözükmüyor gibiydi. Ancak Resûlullah’ın duruşunda bambaşka bir anlam vardı ve derinliklerde olan bu mânanın da gün yüzüne çıkarılması gerekiyordu; sorulmalıydı ki Kıyâmet’e kadar herkes bunu öğrenebilmeli ve hayatına bir düstur olarak yerleştirebilmeliydi. İşte, o da bunun için sormuştu.

Huneyn Vadisi, bir nebevî celâle daha şahit oluyordu; o kadar ki hiddetinden boyun damarları kabaran Allah Resûlü ona döndü ve “Sizin en hayırlılarınız da müşriklerin çocukları değil mi?” dedi.

Yanındakilerle birlikte Üseyd İbn-i Hudayr, Huneyn Vadisi’ne çivilenmiş gibiydi; sanki can evlerinden vurulmuşlardı! Doğru ya, daha düne kadar kimin babasının imandan nasibi vardı? Aynı zamanda o gün Huneyn Vadisi, babası müşrik olduğu hâlde vefat eden yüzlerce sahâbîyi ağırlıyordu! Hem, Cibrîl’in getirdiği mesaj da1 aynı hususu hatırlatmıyor muydu? Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), yine kitabın ortasından konuşmuştu; ancak durmadı ve arkasından şunları ilave etti:

“Dünyaya gelen her canlı, tertemiz bir fıtrat üzere doğar ve dili dönünceye kadar da o hâl üzere kalır; onu Hristiyan veya Yahudi yapan ise onun anne ve babasıdır!”2

Dipnot:

  1. Bir âyette Yüce Mevlâ, “Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz. Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.” buyurmaktadır. Bkz. İsrâ Sûresi 17/15. Benzeri âyetler için bkz. En’âm Sûresi 6/164; Fâtır Sûresi 35/18; Zümer Sûresi 39/7
  2. Vâkıdî, Megazî 603,604; Buhârî, Cenâiz 92 (1385); 79 (1358,1359); Müslim, Kader 6 (2658); Ebû Dâvûd, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5 (2138)
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.