Efendimiz’in (sas) Huneyn’e Varışı (10 Şevval 8 Hicrî)

186

Şevvâl ayının onuncu gününün akşamı Allah Resûlü ve ordusu, Huneyn’e ulaşmıştı. Her ne kadar Huneyn Mekke’ye iki günlük mesafede olsa da pusuya düşmemek için çok dikkatli ve yavaş hareket edilmişti. Hevâzinlilerin lideri Mâlik İbn Avf da, üç atlısını görevlendirmiş ve farklı yönlere göndererek keşif yapmalarını istemişti.

Resûlullah ve ashâbına muttali olan Hevâzin casuslarının, kumandanları Mâlik’in yanına geri döndüğünde renkleri atmıştı. Korkudan tir tir titriyorlardı! Durumlarından endişelenen Mâlik onlara:

– Yazıklar olsun size! Bu hâliniz de ne, diye sordu.

– Vallahi de bizler, alaca atlar üzerinde beyaz giysili adamlar gördük, diye başladılar sözlerine. Allah’a yemin olsun ki, şu anda gördüğün hâle düşmekten kendimizi alamadık; zira bizler, yeryüzünde yaşayan insanlarla değil, sanki yedi kat sema ehliyle savaşa hazırlanıyoruz! Şâyet bizi dinlersen; kavminle birlikte hemen geri dönersin! Çünkü, yarın insanlar da bizim gördüklerimize muttali olunca aynı hâle dûçâr olacak ve onların da elleriyle ayakları tutuşacak!

Adını koyamadıkları bir manzaraydı; Bedir, Uhud ve Hendek’te olduğu gibi yine melekler gelmiş ve Allah Resûlü’ne destek olması için düşmanın gözüne hafifçe gözüküvermişlerdi! Ancak Mâlik’in canını sıkan sözlerdi bunlar ve önce onlara:

– Canınız Cehennem’e korkak herifler, dedi. “Meğer sizler, ne de korkak askerlermişsiniz!” diye de ilave ediyordu. Kendince bir tedbir alarak bu üç askeri hapsettirip diğerlerinin de moralini bozmamaları için onları kimseyle görüştürmedi. Bu sefer de:

– Aranızdan kahraman birisini bana gönderin, diye seslendi. Çok geçmeden aradığı adamı huzuruna getirmişlerdi. Mâlik, onu da aynı maksatla gönderecekti! Ancak sonuç, öncekilerden farksızdı; o da gidip gelmişti. Aynı şeyleri tekrar edip tir tir titriyor, gördüğü manzarayı tasvir edip geri dönmelerini tavsiye ediyordu! Ancak bunların hiçbiri Mâlik’i yolundan çevirmeye yetmeyecekti ve gecenin geç saatlerinde askerlerine emir vererek vadinin iki tarafına dağılıp gizlenmelerini, savaş başlayıp da Müslümanlar kendilerine doğru gelinceye kadar da buradan çıkmamalarını tembih ediyordu. Maksadı, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashâbı çember içine alarak ani baskınla yok etmekti!

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.