Kuba’da Verilen Mola

290

Kuba’ya teşrif buyurdukları andan itibaren insanlar, O’nu kendi evinde misafir etmek için can atıyor; herkes kendi evine buyur ediyordu. Ancak O, Neccâroğullarının bulunduğu yeri tercih edecekti. Zira, aynı zamanda Neccâroğulları, Abdulmuttalib’in akrabalarıydı. Yolda giderken insanlar halkalanmış; Mekkelilerin tahammül edip ölümüne ferman kestikleri Efendiler Efendisi’ni sinelerine basıyor ve gönülden kucaklıyorlardı! Nur cemalini görebilmek için damlara çıkanlar, göz göze gelebilmek için pencerelerden sarkanlar vardı!

– Hangisi O? Hangisi O, diye sesleniyor, görebilmek için pencerelerden sarkıyorlardı. Dudaklardan, bir iç geçirmeyle birlikte dökülen kelime ise hep aynıydı:

– Yâ Muhammed!

– Yâ Resûlallah!

– Yâ Muhammed!

– Yâ Resûlallah!

Sanki Ensâr, yılların kavurduğu kıtlıkta susuzluktan tükenmişti; Efendimiz ise rahmet olup onların üzerine yağıyordu. Adını telaffuz ederken, hücrelerine kadar hissettikleri, her hâllerinden okunuyordu.

İnsanlar akın etmiş, Resûl-ü Kibriyâ’yı görmek için oraya geliyorlardı. Yanıbaşlarına kadar geldiği halde, koşup huzuruna O’nu görmemek olur muydu hiç? Aylarca, hatta bazıları itibariyle yıllarca O’nun rüyalarını görmüş ve bugünü bir hayâl olarak hep düşlemişler, vuslat dualarıyla coşarak bayram neşideleriyle coşmuşlardı. Şimdi ise O, hemencecik yanıbaşlarındaydı.

Misafir olarak kaldıkları yer, Külsüm İbnü’l-Hedm mahallesiydi. Ancak O (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke’de olduğu gibi burada da yerinde sabit durmayacak ve insanlara bir şeyler anlatmak için onların bulunduğu yerlere de gidecekti. Bunun için Sa’d İbn Hayseme’nin evine gidecek ve orada bir araya gelen gençlerle uzun uzadıya sohbet edecekti. Zira Sa’d İbn Hayseme’nin evi, bekârların bir araya geldikleri bir mekân olarak biliniyordu. Hatta bunun için bazı insanlar, Efendimiz’in Kuba’da kaldığı yer olarak bu şahsın evini zikretmektedirler.1

Ancak, tabii olarak, Ensâr’ın bütünü, henüz Allah Resû­lü’nü görememişti ve bu sebeple de hoş geldin demek için yanına gelen insanlar, gelenler arasından hangisinin O (sallallahu aleyhi ve sellem) olduğunu kestiremiyorlardı. Onunla ilk defa müşerref olacaklardı! Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) ayakta duruyor; Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ise, sükût içinde oturuyordu. Bulundukları yere doğru yönelen insan selinin hedefi, bir anda ayakta duran Hz. Ebû Bekir’e yönelivermişti! Fetanet sahibi Ebû Bekir, bu yanılgıdan dolayı büyük bir mahcubiyet yaşayacak ve Efendimiz’i işaret edebilmek için hemen, cübbesinin bir parçasıyla O’na gölge yaparak kimin Resûlullah olduğunu fiilen işaret edecekti. Mesele şimdi anlaşılmıştı ve artık herkes, huzur-u risalette durup Efendimiz’e “Hoş geldin yâ Resûlallah!” diyordu.2

Bu arada, Efendimiz’in emanetlerini yerine iade eden ve her hak sahibinin hakkını kendisine teslim eden Hz. Ali de, yanında ilklerden Süheyb İbn Sinân olduğu halde,3 üç gün sonra Mekke’den hicret yoluna girmişti ve yaya olarak girdiği yol sonucunda bugün Kuba’da, Mekke’de ayrılmak zorunda kaldığı Efendimiz ve Hz. Ebû Bekir’e yeniden kavuşuyordu.4 Tehlikelerden kurtulmak için de geceleri yol almaya gayret gösteren Hz. Ali’nin ayakları yara-bere içinde kalmış ve yürümekten şişmişti. O’nun bu halini görünce Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), önce kollarını açıp onu kucaklayacak ve kendini tutamayıp merhamet duygularıyla gözyaşı dökecekti. Daha sonra da, ayağındaki yaraların üzerine hafifçe tükürüğünü sürecek ve ardından dua ederek tedavisine yönelik tavsiyelerde bulunacaktı. Çok geçmeden Hz. Ali’nin ayaklarındaki bütün ağrılar geçecek ve bir anda bütün sıkıntıları son buluverecekti.5

Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), Kuba’da on dört gün6 konaklayacaklar ve bu süre içinde burada, bir de mescid inşa edeceklerdi. Daha sonraları hep ‘Kuba Mescidi’ diye anılacak olan bu mescid, aynı zamanda İslâm’daki ilk mescid olma özelliğine sahip olacaktı.
Cuma günü gelip çatınca da Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), insanları bu mescidde bir araya getirecek ve onlara ilk defa Cuma namazını kıldıracaktı.7


 

Dipnot:

  1. Bkz. İbn Sa’d, Tabakât, 1/233
  2. Bkz. İbn Hişâm, Sîre, 3/20; el-Mısrî, Sîratü’r-Resûl, s. 211
  3. Bkz. İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Ğâbe, 2/460
  4. Bkz. İbn Hişâm, Sîre, 3/21, Mübârekfûrî, er-Rahîku’l-Mahtûm, s. 161
  5. Bkz. Halebî, Sîre, 2/233
  6. Efendimiz’in Kuba’da kaldığı gün sayısı hakkında, dört veya on gece şeklinde farklı rivayetler de bulunmaktadır.
  7. Efendimiz (s.a.s.), hicret edip de buraya gelinceye kadar Cuma namazlarını, Sâlim Mevlâ Ebî Huzeyfe kıldırmıştı; çünkü o gün, aralarında Kur’ân’ı en iyi bilen o idi. Bkz. Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, 1/392
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.