Ebû Seleme ve Ailesi

1.074

Medine’ye ilk hicret eden, daha önce Habeşistan’a da hicret etmiş olan Ebû Seleme idi; hanımı Ümmü Seleme ve çocuğu Seleme ile birlikte yola çıkmış ve Medine’ye doğru ilerliyordu. Ancak Kureyş, bu hicretin farkına varmıştı ve yolda önünü kestiler:

– Haydi seni anladık; burayı terk edip gidiyorsun! Ancak, hanımın ve çocuğunu götürmek de neyin nesi, diyor ve onların gitmesine müsaade etmeyeceklerini söylüyorlardı. Bu arada, bir taraftan da devenin yularını çekip almışlar Ümmü Seleme ile kucağındaki Seleme’yi aşağıya çoktan indirmişlerdi. Ortada bir aile faciası yaşanıyordu. Ebû Seleme’nin akrabaları, çocukları olan Seleme’ye sahip çıkarken Ümmü Seleme’nin kabilesi ise, çocuğuyla birlikte onu alıkoymak istiyordu. Derken, aralarında büyük bir niza çıktı; sonuçta Seleme’yi Abdülesedoğulları alıp götürürken Ümmü Seleme’yi de Muğîreoğulları almış ve mahallelerinin yolunu tutmuşlardı. Ebû Seleme ise, tam huzura adım atıyorum derken başına gelen bu feci hadisenin şokunu yaşıyordu. Çaresizdi; geri dönüp gelse de yapabileceği bir şey yoktu. Bir anda aile parçalanmış ve her bir ferdi farklı bir sıkıntı içine düşüvermişti.

Bundan böyle Ümmü Seleme validemiz, hemen her gün Ebtah denilen yere geliyor ve ayrı kaldığı çocuğu ve eşine ağıtlar yakarak ağlıyordu. Bu hâl, tam bir yıl devam edecekti. Bir yıl sonra yine böyle ağlaşırken yanından geçen bir akrabası, onun bu haline acıyacak ve:

– Şu miskin kadına niye bunu yapıyorsunuz; çocuğuyla kocasına kavuşması için bırakın da gideceği yere gitsin, diyecekti. Bunun üzerine insafa gelen diğer akrabaları onu bırakacak, ardından da Abdülesedoğulları oğulları Seleme’yi serbest bırakacaktı. Sevincine diyecek yoktu; şimdi sıra, kocasına kavuşmak ve böylelikle, eski günlerdeki huzuru yeniden birlikte yakalamaktı. Bunun için hemen bir deveye bindi ve Medine’nin yolunu tuttu. Tehlikelerle dolu bir yolculukta, yalnız başına bir kadın olarak yola çıkmıştı; karşılaştığı insanlardan yardım isteyerek yolunu bulmaya çalışıyordu. Günler geceleri kovaladı ve nihayet Ten’îm’e kadar geldi. Burada Osman İbn Talha’yı görmüş ve ona da gideceği yeri sormuştu. Hz. Osman, tanımıştı Ümmü Seleme’yi ve sordu:

– Sen, böyle yalnız başına nereye gidiyorsun ey Ümeyyeoğullarının kızı?

– Medine’deki kocamın yanına, diyordu. Şaşırmıştı Hz. Osman. Nice er oğlu erler bu yolda engellenmiş, ne büyük tehlikeler atlatmışlardı. Onun için yine tekrarladı:

– Yanında kimse olmadan mı geldin buraya kadar?

Temkin ve tevekkül sahibi anamız, yine tevâzu ile cevapladı:

– Evet, vallahi de, şu çocuk ve Allah’tan başka kimse olmadan!

Gerçekten de şaşılacak bir durumdu; demek ki, gönülden bir talep ve yürekten bir teslimiyet, olmaz denilen işlerin olmasını netice veriyor ve çöl ortasında bahar meltemleri eserek ender de olsa bazen nevbahar yaşanabiliyordu. Ancak şimdi iş başa düşmüştü ve Hz. Osman:

– Vallahi de artık, gideceğin yere ulaştırmadan ben seni bırakmam, diyerek devenin yularından tuttu ve Ümmü Seleme ile oğlu Seleme’yi Ebû Seleme ile buluşturmak için yola koyuldu. Mola vermek istedikleri zamanlarda, deveyi çöktürüyor ve kendisi de, Ümmü Seleme rahat hareket edebilsin diye kenara çekiliyordu. Nihayet, Kuba’daki Amr İbn Avfoğullarının yurduna geldiklerinde, eliyle kocasının kaldığı yeri göstererek:

– İşte, kocan şu köyde bulunuyor; Allah’ın bereketiyle artık bundan sonrasını sen kendin de gidebilirsin, diyecek ve tekrar gerisin geriye Ten’îm’e doğru yola koyulacaktı.1


Dipnot:

  1. Bkz. İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Ğâbe, 1/1442. Ümmü Seleme validemiz, Osman İbn Talha’nın bu fedakarlık ve hassasiyetini hiç unutamamış ve her fırsatta bir fazilet örneği olarak onu başkalarına da anlatmıştır.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.