Kıblenin Kâbe Oluşu (15 Receb Hicrî 2)

388

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Medine’ye hicret ettikten sonra ilk olarak Mescid-i Nebevî’nin inşasına başlamış ve mescidin kıblesini de Mescid-i Aksa’ya doğru belirlemişti. Bu konuda nihai, kesin ve bağlayıcı bir hüküm henüz inmediğinden dolayı Allah Resûlü, Mekke’deki uygulamayı Medine’de de devam ettirmişti. Bu aynı zamanda Yahudi toplumuyla arasında diyaloğa köprü olacak ortak bir nokta ve güzel bir vesileydi. Ancak Peygamber Efendimiz, daha risaletin ilk günlerinden beri namazlarda kıble olarak Kâbe’ye yönelme arzusu içindeydi. Bir gün Cebrail’e de bu isteğini açmış ve Cebrail (aleyhissselam) ise onun bu talebi karşısında şöyle cevap vermişti: “Rabbine dua et ve ondan bunu iste!”1

Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem), her namazdan sonra başını semaya kaldırıp kıblenin değiştirilmesi için Rabbine yakarmaya başlamıştı. Derken hicretin ikinci yılı Receb ayının on beşinde bu talebine icabet edilmiş ve kıblenin değiştiğini bildiren ayet nazil olmuştu: “Elbette ilâhî buyruğu bekleyerek yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz. Artık müsterih ol, işte memnun olacağın kıbleye seni yöneltiyoruz! Haydi yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru çevir! Siz de ey müminler, nerede olursanız olunuz yüzünüzü oraya doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar, kıbleyi çevirmenin gerçekten Rab’leri tarafından olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.”2

Mescid-i Kıbleteyn

Bu esnada Peygamberimiz Benî Selime yurdunda Bişr İbn-i Bera İbn-i Ma’rur’un evinde ziyaretteydi. Bişr’in annesinin kendileri için hazırladığı ikramı almış yemeklerini bitirmişlerdi. Öğle namazının vaktinin girmesiyle Allah Resûlü burada bulunan mescide gitmiş ve ashabıyla öğle namazını kılmaya başlamıştı. İkinci rekâtı tamamlamışlardı. Üçüncü rekâta kalktıklarında Kendisine kıblenin Kâbe’ye çevrildiği emri nazil olmuştu. Bunun üzerine geriye dönerek arkasındaki safları yarmış ve en öne geçmişti. Kendisine tereddütsüz tabi olan cemaat de geri dönerek, yönlerini Kâbe’ye çevirmişlerdi. Bu değişimle namazda en arka saf ön saf olmuştu. Mescidin en arka kısmı da ön kısım olmuştu. Bu olay burada gerçekleştiği için de bu mescid daha sonra “Mescid-i Kıbleteyn” olarak adlandırılmıştır.3

Kıblenin Değişmesine Yahudilerin Tepkisi

Peygamber Efendimizin Beyt-i Makdis’e doğru namaz kılması ehl-i kitabın ve Yahudilerin hoşuna gidiyordu. Fakat kıblenin Kâbe’ye çevrilmesinden hoşnut olmadılar ve dedikodu yapmaya başladılar. Tabii bununla da yetinmeyip kendi aralarında oluşturdukları sekiz kişilik bir heyeti de bu konuyu görüşmek üzere Allah Resûlü’ne gönderdiler. Gayeleri Efendimizi dinlemek ve hakka tabi olmak değildi. Bu konuda Allah Resûlü’nü sıkıştırmak, zor durumda bırakmak ve mü’minlerin zihnini karıştırmak istiyorlardı. 

Peygamberimiz (aleyhissalatü vesselam), gelen gurubu kabul etmiş ve dinlemişti. Onlar, “Ya Muhammed! Seni, üzerinde bulunduğun kıbleden çeviren şey nedir? Hem Hz. İbrahim’in milleti ve dini üzerine olduğunu iddia ediyorsun hem de onun kıblesini terk ediyorsun?” diye sordular. Bununla da yetinmeyip bir de kendilerince tuzak bir teklif de sunup, “Eğer Sen eski kıblene tekrar dönersen, Sana iman edip Seni tasdik ederiz!” diye vaatte bulundular. 

Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Akılsız insanlardan bazıları, ‘Bu Müslümanları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?’ diyecekler. De ki: ‘Doğu da Batı da Allah’ındır. O, dilediği kimseyi doğruya yöneltir. İşte biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun. Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin Kâbe’yi kıble yapmamızın sebebi sırf Peygamberin izinden gidenlerle ondan ayrılıp gerisin geriye dönecekleri açığa çıkarmaktır. Gerçi bu oldukça ağır bir iştir. Ancak Allah’ın doğru yola erdirdiği kimseler için mesele teşkil etmez. Allah imanınızı (namazınızı) zayi edecek değildir. Çünkü Allah insanlara karşı pek şefkatli, çok merhametlidir.”4

Allah (celle celaluhu) onların asıl niyetlerini biliyordu. Vahiy, Resûlüllah’ı takip ediyordu. Yahudilerin kendisine “eski kıblene dönersen sana iman eder nübüvvetini tasdik ederiz” sözlerinin boş ve yalan olduğunu, açıkça Resûlü’ne bildirerek bir fitneye sebebiyet verilmemesi gerektiğini belirtiyordu: “Kendilerine kitap verilmiş olanlara her türlü delili getirsen de onlar senin kıblene yönelmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Zaten onların da bazısı bazısının kıblesine yönelmez ki!.. Faraza, sana verilen bunca ilimden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki o takdir de sen zalimlerden olursun.”5 

Bundan sonra gelen ayette ise ehl-i kitabın aslında Peygamberimizi çok iyi tanıkları halde gerçeği gizleme gayreti içinde oldukları şöyle ifade edilir: “Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu (Muhammed’i) tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler.”6 Bu ayetten sonra ise bir kez daha Allah (celle celaluhu), Resûlü’nü ve O’nun şahsında bütün sahabilerin yakînini besleyecek şekilde şöyle buyurmaktadır: “Hak ve gerçek olan, Rabbinden gelendir. Bunda hiç tereddüdün olmasın!”7

Bu ayetlerle hem Yahudilerin hem müşriklerin hem de münafıkların iddialarına cevap verilmiş ve çıkaracakları dedikoduların önü tamamen kesilmişti. “Hak ve gerçek olan Rabbinden gelendir” ayeti, kıble konusunda ölçünün mekândan ziyade mekânın Rabbi’nin emri olduğu hakikati, zihinlere yerleştirilmiş, gönüllere nakşedilmişti.

Yazar: Dr. Selim Koç

Dipnot:

  1. İbn-i Sa’d, Tabakât I/176
  2. Bakara Sûresi, 2/144
  3. İbn-i Sa’d, Tabakât I/176.Bu hadisenin yine burada fakat ikindi namazında gerçekleştiği şeklindeki rivayet ise kıble değişikliğinden sonra Kâbe’ye doğru ilk kılınan namaz olarak yorumlanmıştır.(Bkz. Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, II/187)  Bu konudaki bir başka rivayette ise Allah Resûlü’nün burada olmadığı, kendisiyle beraber ikindi namazını kılan bir şahsın buraya ikindi vaktinde gelerek onlara kıblenin değiştiği haberini getirdiği belirtilmektedir. Onlara kıblenin değiştiğini bildirdiğinde ise onlar rükû’ halindeydiler. Onlar da haberi alır almaz rükûdan kalkmış ve yönlerini Kâbe’ye çevirmişlerdi. İbn-i Sa’d, Tabakât, I/177; Buharî, Salât 384.
  4. Bakara Sûresi, 2/142, 143
  5. Bakara Sûresi, 2/145
  6. Bakara Sûresi, 2/146
  7. Bakara Suresi, 2/147
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.