Hudeybiye’ye Yağan Yağmur ve Tevhid Gerçeği (9 Zilkâde 6 Hicrî)

330

Umre kafilesi, Mekkeliler engel çıkartınca dün Hudeybiye’ye gelip konaklamıştı. Gece Hudeybiye’de gönülleri ferahlatan bir rahmet yağmış, böylelikle kuruyan otlara can gelmiş, susuzluktan bitkin düşen haşerata da ümit olmuştu. Mü’minler için de bu, rahmet-i ilahîyenin bir tezahürü anlamına geliyordu. Ancak herkes aynı ölçüde hassasiyet gösteremiyor ve tam zamanında gelen bu bereketi, sebeplere izafe ederek onu gerçek manada gönderen Kudreti göremiyorlardı. Bilhassa Abdullah İbn Übeyy İbn Selûl gibi duruşu netleşmemiş olanlar:

– Bu, sonbahar aylarında olagelen tabii bir hadisedir; onu bize Şi’râ yıldızı indirmiştir, diyorlardı. Üst üste bu kadar ihsanla serfiraz olup dururken, her şeyi kendilerine bahşeden Yüce Kudreti görmemezlik olamazdı.

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), sabah namazını kıldırdıktan sonra ashâbına döndü ve onlara:

– Biliyor musunuz, Rabbiniz size ne söylüyor, diye sordu. Nebevî terbiyenin yoğurduğu mümtaz insanların, böyle bir soruya nasıl cevap verecekleri belliydi:

– Allah ve Resûlü en iyisini bilir!

Söz yine kendisine gelmişti ve O da, meseleyi yine genelleyecek ve kimseyi incitmeden esas maksadını anlatacaktı. Önce:

– Allah (celle celâluhû) buyurdu ki, diye başladı sözlerine. Belli ki yine Cibril-i Emîn gelmiş ve gökler ötesinden yeni haberler getirmişti. Her yeni hadise karşısında ilahî talimata göre hareket etmeyi itiyat edinen sahabe cemaati pür-dikkat Resûlullah’ı dinlemeye durmuştu. Resûlullah sözlerine şöyle devam etti:

– Kullarım arasında kimi mü’min kimi de kâfir olarak sabaha çıkmıştır; mü’min olarak sabahlayanlar, “Allah’ın fazlı ve rahmeti vesilesiyle üzerimize yağmur yağdırıldı” diyenlerdir ki Bana inanmış ve yıldızları da inkar etmişlerdir! “Şu yıldızlar sebebiyle bize yağmur yağdı” diyenler ise onlar, Beni inkar edip yıldızlara mü’min olan talihsizlerdir!

Böylelikle kimseyi rencide edip perdeyi yırtmadan bir yanlışı daha tashih ediyor ve sebeplere takılıp da Müsebbibü’l-Esbâb’ı görememe gibi bir yanlışlığa düşmemeleri için ashâbını uyarmış oluyordu.

Bu arada ashâb arasından Amr İbn Sâlim ve Büsr İbn Süfyân, Allah Resûlü’ne koyun ve deve hediye etmişlerdi. Daha sonra Hz. Amr, benzeri bir hediyeyi yakın arkadaşı olan Sa’d İbn Ubâde’ye de ulaştıracak ve o da, gelip bunu Allah Resûlü’ne takdim edecekti. Bunun üzerine Efendiler Efendisi:

– Amr, şu sürüleri de bize hediye etti; Allah Amr’ın bereketini artırsın, diye dua etti. Ardından da gelen hediyelerin kesilerek etlerinin ashâb arasında taksim edilmesini emretti; hediye edilen koyun ve develerin etinden kendisi de diğerleri kadar bir pay alıyor ve böylelikle sıkıntılı zamanlarda birlikte oldukları gibi bolluk anlarında da yüreklerinin birlikte attığının mesajını veriyordu.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.