Efendimiz’in (sas) anne-babasının evliliği

724

Abdulmuttalib’in, on oğlu, altı da kızı dünyaya gelmişti. Efen­dimiz’in babası Abdullah, onun dünyaya gelen son oğluydu. Bu çocuğun her haliyle diğer oğullarından farklı olduğu gözlerden kaçmıyordu. İffet abidesi bir insandı. Onun için Abdulmuttalib onu, diğer çocuklarından daha çok seviyor ve adeta yanından hiç ayırmak istemiyordu. Aynı zamanda Abdullah, çok güzel bir yüze sahipti.

Kur’a işlemi tamamlanıp da yüz deveyi keserek nezrini yerine getirdikten sonra Abdulmuttalib, oğlu Abdullah’ın elinden tutarak Zühreoğullarının yurduna geldi. Maksadı, Abdullah’ı buradan evlendirmekti. Nihayet, Zühreoğullarının reisi Vehb İbn Abdi Menâf’a gelerek, o gün için en soylu ve şeref sahibi genç bir kız olan kızı Âmine’ye talip olduklarını iletti. O günlerde Hz. Âmine, Kureyş arasında fazilet ve konum itibariyle, en önde olan bir genç kızdı.

Teklife icabet de olumluydu ve çok geçmeden Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’la, Vehb’in kızı Âmine’nin nikahı kıyılarak yeni bir yuva kurulmuş oldu. Bu yuva, yeryüzündeki ilk insan Hz. Âdem’den itibaren her peygamberin muştusunu verdiği, mânâya açık her gönül adamının, gelecek diye intizar ettiği Son Nebi’yi netice verecek bir yuvaydı.

Hz. Abdullah da, ticaretle uğraşıyordu ve çok geçmeden, bir kervanla birlikte o da, bu maksatla yola çıktı. Medine yakınlarına geldiğinde ağır şekilde hastalandı ve burada konaklamak zorunda kaldı. Çok geçmeden de, burada vefat etti. Vefat ettiğinde 25 yaşındaydı.

Geride miras olarak bıraktığı ise, beş deve, bir miktar koyun ve Ümmü Eymen künyesiyle çağrılan Habeşli bir cariyeden ibaretti.

Vefat haberi Mekke’ye gelince, Abdulmuttalib ailesine büyük bir hüzün hâkim oldu. Hz. Âmine, üzüntüsünü dile getirirken duygularını şiirle ifade ediyor ve genç yaşta kaybettiği kocasının arkasından yana yakıla ağıt yakıyordu.1

Ancak bu, tahammül edilmesi gereken bir durumdu; yüzyıllar öncesinden Bekke vadisine gelerek burada Kâbe’yi inşa eden Hz. İbrahim gibi baba Abdullah da, beklenen Son Sultan Hz. Muhammed’in, hicret edip kalan ömrünü geçireceği ve Allah davasını buradan bütün dünyaya tebliğ edeceği bir mübarek beldeye gelmiş ve adeta bir öncü kuvvet olarak O’nun adına Medine’ye kalıcı bir imza atmıştı.

Bu arada Hz. Âmine, cihanın doğumunu beklediği Zât’a hamileydi.


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Dipnot:

  1. Bkz. İbn Sa’d, Tabakât, 1/100
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.