Birlikte yaşama anayasası: Medine Vesikası

Yeni gelinen hicret yurdunda problemler teker teker ele alınıyor ve birer birer çözüme kavuşturuluyordu. Çözüme kavuşturulması gereken bir konu da, Medine’nin nüfus yapısı, etnik dağılımı ve din farklılıkları göz önünde bulundurularak, bu

Efendimiz’in (sas) Hz. Âişe Validemizle İzdivacı

Hz. Hatice validemizin vefatından sonra bir müddet yalnız yaşayan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Osman İbn Maz’ûn’un hanımı Hz. Havle’nin devreye girmesiyle hicret öncesinde Sevde validemizle evlenmiş; aynı zaman zarfında Hz.

Abdullah İbn Selâm’daki Tebliğ Heyecanı

Abdullah İbn Selâm, Müslüman olmuştu, ama henüz bundan kabilesinin haberi yoktu. Aile efradına dönüp geldiğinde onların da Müslüman olmalarını istemiş ve bu isteğine olumlu cevap da bul­muştu. Ancak onun hedefinde, daha geniş kitleler

Taassubun Dincesi

Abdullah İbn Selâm, kavmi­nin baskılarından bir türlü başını kaldıramıyordu. Daha baştan beri, beraber olduğu Yahudi bilginlerinin tazyikinden kurtulamamışlardı ve her de­fa­sında onun aklını çelebilme adına akla hayale gelmedik oyunlar

Ehl-i Kitaba Hitap

Medine nüfusunun çoğunluğunu Yahudiler oluştursa da, belli oranda Hristiyan nüfus da yok değildi. Her iki zümre ile bir araya gelindiğinde konu, ister istemez dini meseleler etrafında dönüp duruyor ve karşılıklı bir alışveriş yaşanıyordu.

Efendimiz’in (sav) yeni bir medeniyet inşası

Allah Resûlü'nün hicretinden sonra Mekke bir mihrap, Medine de bir minber olmuş; Hatib-i Ekmel ü Etemm’ine kavuşmanın tadını çıkarıyor; Hz. Âdem’den bu yana yolların birleştiği yerde yeni bir medeniyet inşa ediliyordu. Zaten, Mekke’de bir

Mekke’nin tehdit mektupları ve Medine’de alınan tedbirler

Mekke'deki Hava Mekkeliler, hiddetle köpürüp şiddet solukluyorlardı; her türlü gücü ellerinde bulundurdukları hâlde zayıf gördükleri insanlar kazanmıştı. İşin şaka götürür yanı yoktu; ne yapıp etmeli Yesrib’i onların başına yıkmalıydı!

Tahvîl-i Kıble

Gerek ilk günden itibaren kılınan nafile namazlarda gerekse İsrâ ve Miraç sonrasında farz kılınan namazlarda hep Kudüs tarafına dönülüyordu.Efendimiz’in, hicretten önce Mekke’de kıldığı namazlarında Kudüs’e dönerken Kâbe’yi de karşısına