“Akîl Bize Ev mi Bıraktı?”

1.394

İnsanlık tarihine baktığımızda çile, sıkıntı, ızdırap.. adeta Allah’a ve davasına gönül veren bütün insanların değişmez kaderi olmuştur. Başta Peygamberler olmak üzere, onlara tabi olan insanlar her türlü imtihanla yüz yüze gelmişlerdir. İşte karşılaşılan bu imtihan ve sıkıntılardan birisi de tarih boyunca hiç eksik olmayan gasplar, müsadereler, alın teriyle kazanılan mala mülke el koymalardır. İktidar ve güç sahipleri, kendi varlıklarına tehdit olarak gördükleri, haksız hukuksuz faaliyetlerine karşı gelen, kendilerini eleştiren kişi veya zümrelerin mallarına, mülklerine haksız ve usulsüz bir şekilde zulümle el koymuşlardır.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), 13 sene Mekke’de, fevkalâde bir sabır ve tahammül ile akla hayale gelmedik sıkıntılara katlanmış, gördüğü şeyleri sinesine çekmiş, Kur’ân-ı Kerim’in “O hâlde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar (düşmanların) hakkında acele etme; onlar vaad edildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada bir günün sadece bir saati kadar kaldıklarını sanırlar.”1 ve “Sen şimdi sabret. Bil ki Allah’ın vaadi gerçektir. İyi inanmamış olanlar sakın seni gevşekliğe sevk etmesin.”2 ve “Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın vaadi gerçektir ve günahının bağışlanmasını iste; akşam-sabah da Rabbini hamd ile tesbih et.”3 gibi âyetleriyle kendinden evvel gelmiş geçmiş peygamberleri misal kabul ederek ulü’l-azmâne bir sebatla vazifesini sürdürmüştü.

Bin bir sıkıntı içinde geçirilen 13 senelik bu ilk süreden sonra tazyik, tahammül-fersâ hâle geldi. Baskılar arttı ve onlar için artık Mekke yaşanmaz bir yer oldu. Derken hicrete izin verildi. Müslümanlar peyderpey yurtlarını yuvalarını, mallarını mülklerini hatta çoluk çocuklarını Mekke’de bırakarak Medine’ye hicret etmeye başladılar. Onların hicretini müteakip de müşrikler iyice işi azıttı. Yurtlarından yuvalarından ettikleri Müslümanların arkada bıraktıkları mallarına el koydular, aralarında yağma ettiler. Başta Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere bütün Müslümanların geride bıraktıkları mal ve mülkleri tahrip ettiler, satmak üzere pazarlara çıkardılar. O günün zalim ve gaddarları bunları yaparak servetlerine servet kattıklarını düşündüler…

El konulan mal ve mülkler arasında İnsanlığın İftihar Tablosu’nun iki evi de vardır. Bu evlerden birisi, Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) içerisinde dünyaya geldiği kutlu evdi.4 Bu ev Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) anne ve babasından miras olarak geriye kalmıştı. Bir diğeri ev de Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Hadîce validemiz ile evlendikten sonra içinde tam 28 yıl yaşadığı evdi. Bu ev acı tatlı pek çok hatıraya dâyelik yapmış; Efendimiz ile Hadîce Validemiz’in altı çocuğunun hepsi burada dünyaya gözlerini açmışlardı.

akil bin ebu talib

Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicreti sonrası bu evlere, Efendimiz’in amca oğlu olan Akîl İbn-i Ebî Tâlib tarafından el konulmuş ve tahrip edilmişti. Ne acı ki Hazreti Ali ve Hazreti Ca’fer’in ağabeyi Akîl, o gün müslüman değildi ve Mekkeli müşriklerle birlikte hareket ediyordu. Böylelikle Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem), on üç yıl insanları içinde İslâm’a davet ettiği ve birçok âyetin inişine şâhit olan bu azîz hâtıra elden çıkmış oldu.

Hâlbuki bu ev, müslümanlar için olduğu kadar o gün Mekke’de yaşayan hemen herkesin uğradığı, ekmeğini yiyip suyunu içtiği bir mekândı. Velîd İbn-i Mugîre, Utbe, Şeybe, Ukbe İbn-i Ebî Muayt ve Ebû Cehil gibi en muannit insanlar bile bu evin huzur dolu gölgesinden geçmiş, ancak inat ve hırslarının tesirinden kurtulamadıkları için imandan bir türlü nasiplerini alamamışlardır. Hatta bazı kaynaklar, Ebû Cehil, Ebû Süfyân ve Ahnes İbn-i Şerîk gibi Mekke önderlerinin, karşı çıktıkları halde buraya defalarca geldiklerini, gecenin geç saatlerine kadar burada olup bitenleri anlayabilmek için onu, göz ve kulak tarassutuna aldıklarını ve böylelikle Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) okuduğu Kur’ân’ı dinleyip olup bitenleri anlamaya çalıştıklarını nakletmektedir.5

Hilafet yıllarında bu evi Hazreti Muâviye satın almış ve etrafını çevirerek koruma altına aldırmış, Allah Resûlü’nün evini mescid haline getirmiştir. Mekke fethi esnasında Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem), “Ebûân’ın evine giren de emniyettedir!” buyurduğu taraftan bir kapı açtırmış, böylelikle babasına ait bu hatırayı da canlandırmak istemiştir ki bu kapıya bugün, “Rayta Bint-i Ebi’l-Abbâs Kapısı” denilmektedir.6

“Akîl bize ev mi bıraktı?”

Hem Mekke’nin fethinde hem de Vedâ Haccı‘nda Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem), “Ey Allah’ın Elçisi! Nerede kalıp dinlenmek istersiniz?”7 diye sorulunca, Efendimiz’in mübarek yüzünde acı bir tebessüm belirmiş ve duygulanmıştı. Zira O (sallallahu aleyhi ve sellem), yıllar önce ayrılmak zorunda kaldığı Mekke’ye Sevr’den son nazarlarını atfederken, “Ben de biliyorum ki Allah nezdindeki en kıymetli belde sensin! Beni senden çıkarmamış olsalardı seni asla terk etmezdim!”8 dediği kendi beldesinde bulunan ev-barkına el konulmuş, başını sokacak bir göz odası bile kalmamıştı! Memleketine, ana ve ata yurduna gelmişti ama nerede kalacaktı?

Çünkü yıllar önce sadece üzülsün ve duyunca kendisine işkence olsun diye amcaoğlu Akîl tarafından tahrip edilen baba ocağı evini hatırlamış ve “Akîl bize dinlenecek ev mi bıraktı?” demişti. Zira o günkü Mekkeliler, Muhacirlerin maddi varlıklarına el koyarken Ebû Tâlib’in oğlu Akîl de, hicret sonrasında Efendimiz’e ait olan her şeye el koymuş ve bir kısmını da satmıştı.9 Belki de o gün Akîl’e bu vazifeyi Mekke’deki Ebû Cehiller, Ebû Lehebler vermişti.. O da zalimane ve vahşiyane tavırlarla bu zulmü yerine getirmişti…


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Dipnot:

  1. Ahkâf sûresi, 46//35.
  2. Rum sûresi, 30/60.
  3. Mü’min sûresi, 40/55.
  4. Allah Resûlü’nün doğduğu yer Benî Hâşim’in oturduğu Şi’b-i Ebî Talib’in giriş kısmında bulunuyordu. Mehdî’nin cariyesi Hayzuran veya Harun Reşid buraya bir mescid yaptırmıştı. Birçok defa tamir gören mescid 1950 yılında yıkıldı ve yerine kütüphane yapıldı.
  5. Bkz. Yemânî, Hadîce Binti Huveylid Seyyidetün fî Kalbi’l-Mustafâ 37 vd.
  6. Bkz. Ezrakî, Ahbâru Mekke 2/192. Aradan geçen onca asra rağmen bu evin temelleri, daha yakın denilebilecek bir zamana kadar Merve’ye daha yakın bir yerde duruyor idi. Daha sonra üzerine mermerler döşense de temeller yine bu mermerlerin altında duruyordu. Ancak son genişleme esnasında Safa-Merve arasındaki binanın altında kalarak tamamen yok edildi.
  7. Mekke fethi ve Veda Haccı esnasında bu evi kastederek Allah Resûlü’ne, “Evine gitmeyecek misin?” diye sorulduğunda, “Akîl bize ev mi bıraktı ki!” mukabelesinde bulunmuş ve hakkı olduğu halde ve istediği takdirde bizzat Akîl’in kendisi tarafından O’nun için hazırlanabilecekken böyle bir tercihte bulunmamış ve çadırını Mekke dışına kurdurarak Ebtah’ta kalmıştır. Bkz. Buhârî, Hacc 44; Müslim, Hacc 80
  8. Tirmizî, Menâkıb 69; İbn-i Mâce, Menâsik 103; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 31/10 (18715)
  9. Müslim, Hac 80. Mekke fethi esnasında şehrin bütününü alan Habîbullah’ın, ne o gün ne de bugün kendi evini talep etmemiş olması oldukça düşündürücüdür. Muhtemelen O (sallallahu aleyhi ve sellem), dünyalık peşinde koşuyor görüntüsü verip fetih sonrasında Müslüman olan yeğeni Akîl’i mahcup etmek istememiş, İslâm’ı tercih eden şahısların, haksız bile olsa ellerindeki imkânlara dokunmamıştır!
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.