Ashab-ı Kiram’ın Aile fertlerinin Medine’ye Getirilmesi ve Kuba’dan Gelen Çocuk

305

Ashab-ı Kiram’ın Aile Fertlerinin Medine’ye Getirilmesi

Müslümanların yeni şehri Medine’de yaşanması muhtemel problemler teker teker çözüme kavuşturulmuş; şimdi sıra, geride kalan aile fertlerinin de buraya getirilmesine gelmişti. Malûm olduğu vechile Muhâcirîn-i Kirâm Hazerâtı hicret ederken, yanlarında aileleri yoktu ve bunu, asla bir problem olarak görmüyorlardı. Sadece, kendilerine:

– Hicret edin, denilmiş ve onlar da bu emri yerine getirme yarışına girmişlerdi. Ev ve barkları Mekke’de kalacakmış, müşrikler gayrimenkullerine el koyacaklarmış, çoluk-çocukları açlıktan kırılacak, baba şefkatine muhtaç kalacaklarmış, akşam eve gelmeyince hanımları üzülürmüş… Bu ve benzeri ne kadar gerekçe var idiyse bütün bunlar, onlar adına hiçbir zaman mazeret oluşturmuyordu. Zira onlar, iman konusunda gözü kara insanlardı ve emirin olduğu yerde demiri eritir ve mutlaka bu emri yerine getirirlerdi. Zaten, sahabe olma farkı da buradan kaynaklanıyordu.

Ancak, artık Medine’ye gelinmiş ve emniyetli bir zeminde ibadetlerini rahat yapar hale gelmişlerdi. Mescid-i Nebevî inşa edilmiş, Muhacirlerle Ensâr arasında kardeşlik bağları kurulmuş, mesken meselesi büyük ölçüde çözülmüş, Medine’ye dışarıdan gelenlerle yerli halk arasında beklenen kaynaşma gerçekleşmiş ve böylelikle muhtemel sosyal problemler, temel çözümlere kavuşmuştu. Öyleyse, aynı huzur ortamından, Mekke’de bırakmak zorunda kaldıkları çoluk-çocukları da istifade etmeli ve onlar da buraya alınarak, böylelikle bir an önce müşriklerin şerrinden de emin olunup aileler bir araya getirilmeliydi.

İşte şimdi, Medine’de yaşanan bu emniyet ve güven havası, Mekke’de kalanların da getirilmesini netice veriyor, ailecek gelemeyenler de artık yavaş yavaş Medine’de buluşuyordu.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve yol arkadaşı Hz. Ebû Bekir de, ailesini Mekke’de bırakıp gelenlerdendi. Hz. Hatice’nin emanetleri1 Hz. Ümmü Gülsüm ve Hz. Fâtıma ile Hz. Sevde validemiz; Zeyd İbn Hârise’nin hanımı Ümmü Eymen ve oğlu Üsâme ve Hz. Ebû Bekir ailesinden de Hz. Âişe ve Hz. Esmâ ile oğlu Abdullah da Mekke’de kalanlar arasındaydı.

Geride kalan aile fertlerini Medine’ye getirmeleri için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), yanlarına iki deve ve beş yüz dirhem de para vererek Ebû Râfi ile Zeyd İbn Hârise’yi görevlendirdi; gidecek ve geride kalan aile fertlerini de alarak Medine’ye döneceklerdi.


Kuba’dan Gelen Çocuk

Zübeyr İbn Avvâm, Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Esmâ ile evlenmişti ve Abdullah’a hamileydi. Hicret emri gelince, doğumu yakın olmasına rağmen yola çıkmış ve yaklaşık beş yüz kilometrelik yolu katederek Kuba’ya kadar gelmişlerdi. Medine’ye bir soluk mesafede olmalarına rağmen doğum sancıları artınca, orada mola vermek zorunda kaldılar. Çok geçmeden de Hz. Esmâ, nur topu gibi bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. Büyük bir heyecandı; zira bu, Medine’ye geldikleri günden bu yana Muhâcirîn’den, dünyaya gelen ilk çocuktu.

Aynı zamanda bu, Efendimiz için de büyük bir müjde demekti; çünkü bu çocuk, hem hicret yolcularının Medine’ye sağ salim gelişlerini, hem de Hz. Zübeyr’in oğlunun dünyaya gelişini anlatıyordu. Onun için, hiç vakit kaybetmeden huzura koşup çocuğu Efendimiz’in yanına getirdiler.

Mübarek yüzlerinde yeniden bir dolunay doğuvermişti. Kucağına aldı küçük yavruyu ve adını Abdullah koydu. Artık o, Abdullah İbn Zübeyr idi. Ardından da, yanında bulunanlardan bir hurma getirmelerini istedi. Talep hemen yerine getirilmişti. Hurmayı aldı ve mübarek ağızlarında çiğnedikten sonra, suyunu küçük yavrunun ağzına koyuverdi. Abdullah İbn Zübeyr’in midesine inen ilk gıda, Efendiler Efendisi’nin mübarek ağızlarında çiğnediği hurma suyu oluyordu. Daha sonra da, bereket ve yümün adına onun için dua etti.2


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Dipnot:

  1. Bu arada Rukiyye validemiz Hz. Osman ile, Zeyneb validemiz de, Ebu’l-Âs ile evliydi. Ümmü Gülsüm validemiz ise, Ebû Leheb’in oğluyla evli iken, Mekkelilerin baskısına boyun eğen Utbe, sırf Efendimiz ve Hatice validemize azap olsun diye onu boşamış ve böylelikle bu yuva yıkılmıştı.
  2. Bkz. İbn Hibbân, Sikât, 3/212 (707)
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.