Efendimiz (sas) yazı yazmayı biliyor muydu?

473

Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygamber’i (aleyhissalatu vesselam) “ümmi Peygamber” olarak tavsîf eder. Ümmî kelimesi, bizzat Hz. Peygamber tarafından “yazı ve hesap bilmeyen” şeklinde açıklanmıştır.

Ancak, gerek Kur’ân’da ve gerekse hadîslerde ilme, okuma ve yazmaya, kalem, kâğıt, hokka gibi ilim vasıtalarına verilmiş olan fevkalâde ehemmiyetten sonra Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) okuma-yazma öğrenmiş olabileceği ihtimali normal olarak akla gelmektedir. İslam âlimleri, bu husûsu aklî ve naklî deliller muvâcehesinde münakaşa edip her yönüyle ortaya koymuşlardır. Mesele hakkında teferruatlı bilgi ihtiyacını duyanlar ümmîlik meselesine temas eden âyetlerin tefsîrine, hadîslerin şerhlerine bakabilirler.

Mevzû üzerine edilenlerden biri olan Kalkaşandî, Şâfiî âlimlerinin meseleyi husûsî bir araştırma konusu yaparak ciddî bir tahkîkten geçirdiklerini, çalışmalarının sonunda “Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) yazı bilmediği ve sonradan da öğrenmediği” netîcesine ulaştıklarını kaydeder. Biz burada Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) ümmîliğini beyân eden âyetle ilgili olarak, büyük müfessir Râzî’nin bir kısım açıklamalarını kaydedeceğiz.

Kur’ân-ı Kerîm’de, öncelikle Hz. Peygamber devrindeki Yahudilerin kastedildiği bir âyette, Resûlullah’ın ümmî sıfatı zikredilirken şöyle buyurulur: “(Onlar) yanlarındaki Tevrât ve İncil’de ismini ve sıfatını yazılı bulacakları ümmî nebi olan o Resûl’e tâbi olanlardır. O, kendilerine iyiliği emrediyor, onları kötülükten nehy ediyor.
Bu âyetin açıklamasını yapan Râzi, ümmîlik meselesi üzerine ehl-i tahkîkin (yâni araştırıcıların) âyetten şu mânâları çıkardıklarını kaydeder: “Resûlullah’ın bu âyette beyân edilen ümmîliği, onun mûcizelerinden biridir. Hem de bu, birçok yönden mûcizedir.

1- Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), onlara, Kitabullah’ı muhtelif zamanlarda, eksiksiz, fazlasız, hatasız, kelimelerde takdîm ve tehir yapmaksızın, tam olarak okurdu. Hâlbuki Arab hatîpleri irticâlî olarak bir hutbe irâd edip, bilâhare tekrar edecek olsa bunu aynen yapmaz, az veya çok ilâve ve noksanlarda bulunurlardı. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ise, okur-yazar olmamasına rağmen onlara eksiksiz, fazlasız, tebdil ve tağyirsiz olarak aynen okurdu. İşte bu durum bir mûcizedir. Şu âyet buna işaret eder: “(Ey Muhammed!) Sana Kur’ân’ı Biz okutacağız ve asla unutmayacaksın.”

2- Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) okuma-yazma bilseydi, bu itham altında kalacaktı: “Eskilerden kalma kitapları okudu, vahiyle aldığını iddia ettiği bilgileri mütalâa yoluyla onlardan öğrendi”. Şu halde okuma-yazma bilmediği halde, bu kadar çok bilgi ihtiva eden Kur’ân gibi muazzam bir kitabı, hiçbir mütalâa ve kıraat olmaksızın getirmesi olsa olsa mûcize olur. Şu âyetten murat da budur: “Sen daha önce bir kitap okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi.”

3- Yazıyı öğrenmek kolay ve basît bir iştir. Zekâ ve kavrayış yönüyle kıt olan kimseler bile azıcık bir gayretle yazıyı öğrendiklerine göre, onun öğrenilmemesi büyük bir anlayış kıtlığının delîli olur. Halbuki Cenâb-ı Hak O’na (aleyhissalatu vesselam) evvelkilerin ve sonrakilerin ilimlerini verdi.

Hiçbir insanın ulaşamadığı ilimleri ve hakikatleri ona müyesser kıldı. Bunca muazzam akıl, zekâvet ve anlayışa rağmen, Cenâb-ı Hak O’nu (aleyhissalatu vesselam) akılca en kıt bir kimsenin bile az bir gayretle, kolayca öğrenebileceği yazıyı bilmez kılmıştır. Birbirine zıtlık arz eden bu iki hâlin, tıpkı iki zıttın birleştirilmesi makâmında Hz. Peygamber’de (aleyhissalatu vesselam) bir araya gelmiş olması da fevkalâde bir hâdisedir, bir nev’i mûcizedir.”

Gerek bu açıklamaların ve gerekse bu açıklamalar meyânında kaydedilen âyetlerin ittifakla dikkat çektikleri bir husûs var: Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) okuma-yazma bilmesi halinde Mekke müşriklerinin: “Muhammed Kur’ân’ı daha önceki kitapları okuyarak derledi” şeklindeki itirazları. Bilindiği üzere Batılı müsteşrikler ve onların efkârının tercümân ve nâşiri durumunda olan bir kısım doğulu tilmizleri Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) daha küçükken amcası ile Suriye cihetine yaptığı bir seyahat esnasında Bahîra adında bir papazla karşılaşmış olmasını fazlaca istismar ederek ilk vahiylerini ondan öğrenmiş olabileceğine dair gülünç iddialar ileri sürmekten çekinmemişlerdir.

İlmî hasbîlikten çok ideolojik güdümlüğün esîri durumundaki bu zihniyet, atmak istediği fitnenin hatırına, Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) okuma yazma bildiğini kesinlikle iddia edecektir. Bunu diyebilmek için âyette geçen “ümmî” tâbirini “Yahudi ve Hıristiyanların mensûr olduğu semâvi dine mensûp olmayan” şeklinde hiçbir münâsebeti olmayan bir mânâ ile açıklama tekellüfüne düşecektir. Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) okuma-yazma bildiğini kabûl ettireceği câhil Müslümanları, Kur’ân’ın, İncil ve Tevrat’ın bir derlemesi olduğu husûsunda iğfal etmek, en azından kafalarına bir kısım şüpheler sokmak kolay olacaktır.

Nitekim, Fransızca Kur’ân tercümesine bâzı ilâveler yaparak Kur’ân-ı Kerîm’i tahrîf etmekten çekinmeyen Fransız müsteşrişi Blachère, “Muhammed’in okuma-yazma bilip bilmediğinin son derece ehemmiyetli olduğunu” belirterek mevzûya girdikten sonra, ümmî kelimesinin Arabçada “okuma-yazma bilmeyen” mânâsına gelmediğini aksine “Yahudi ve Hıristiyan olmayan, putperest” mânâsına geldiğini ispat etmek için diğer müsteşrîklerin açıklamalarından ve –daha garibi- ümmî kelimesinin “zorakî aslı” ümmet’in 346 İbrânice akrabası ümmet kelimesinin lügavî mânâsından şâhit getirir. Ancak Arapça lügatlere veya İslâm müelliflerinin mûtadI üzere- câhiliyye şiirine mürâcaat etmez. Üstelik, kelimeyi bu sun’î mânâda anlamadıkları için, İslâm müelliflerini de apoloji (savunmacılık) yapmakla itham ederek kınar.

Bu noktada, netîce olarak şunu söyleyebiliriz: Bizzât Kur’ân tarafından ifâde edilen hikmete binâen, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) aslında çok kolay ve basit bir şey olan yazı öğrenme işinden Cenâb-ı Hakk’ın irâde ve meşîetiyle alı konmuştur.

Hayat safhalarının pek çok teferruatı bizce mâruf olan Hz. Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam), ehemmiyeti sâdece mü’minler ve Kur’ân-ı Kerîm tarafından teyit edilmeyip müsteşrikler tarafından da teyit ve ifâde edilmiş olan son derece mühim bir vak’a olan yazı öğrenme işi’nden hiçbir rivâyet bahsetmez. Ne insten, ne melekten ona yazı muallimliği yapmış birisi bilinmiyor.


Prof. Dr. İbrahim Canan, Peygamberimizin -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- Okuma Yazma ve Öğretim Seferberliği

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.