Mümin Az Yer, Az İçer
Mümin, Bir Mideye Yer, Kafir İse Yedi Mideye Yer
“Mümin, bir mideye yer, kafir ise yedi mideye yer.” 1
Bu konuda: “Mümin, bir mideye içer, kafir ise yedi mideye içer”2 şeklinde farklı bir rivayet daha vardır.
Müminin Allah ve insan anlayışı, onun bütün hayatını değiştirir. Onun idealleri ve hedefleri vardır. Kâinatın yaratıcısı, insanı, bir imtihan yeri olan bu dünyaya göndermiş ve buradaki yolculuğu bitince onu ahiret denen yere, yani asıl evine (baki diyara) çağıracaktır. Dolayısıyla mümin, önceliklerini iyi tespit etmelidir. Bu çerçeveden baktığımızda, “gerçek mümin, midesinin altında ezilip kalan bir insan değildir”, diyebiliriz.
Hadiste geçen “yedi mide” tabiri, çokluktan kinayedir. Allah’ı kabul etmeyen kişinin içinde bir boşluk vardır, bundan dolayı o adeta nefsinin istek ve arzularına tapar. Çünkü o, bunlarla sarhoş olmakta ve böylece bir lahza da olsa gayesizliğin ve yok olmanın sıkıntılarını unutmaktadır. Mümin ise böyle değildir. O, inancı tam, hedefi belli ve idealleri olan insandır.
Fazla yemenin zemmedildiği/yerildiği pek çok hadis vardır. Bunların birinde Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Hiçbir kimse, midesinden daha şerli/tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet illa da daha fazla yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine (soluk almaya) ayırmalıdır.”3Evet, yemek, hedefine giderken mümine yardımcı olacak bir vesiledir sadece. Mümin yemek içmek yaşamaz, yaşayabilecek kadar yer ve içer. Mümin, vesileye vesileliği kadar değer verir ve yoluna/hedefine öyle devam eder. Aynı zamanda midelerine hâkim olanlar dillerine ve bellerine daha rahat hâkim olurlar. Yani az yemek, kişiyi farklı günahlara girmekten koruyabilir. Ayrıca o böylece daha verimli ve sağlıklı bir hayat yaşar, zamanını daha iyi değerlendirir.
Mümin Az Yer
Bazıları, az yemenin cesede zarar verdiğinden bahsetse de İslam’da, insanın ruhi yönünün inkişafına giden yolların çoğu, az yemekten geçer. Vücudun temel ihtiyacını ve insanı ayağa kaldıracak kadarını alıp yemek zaten farzdır. Ama mideyi tıka basa doldurmak asla doğru değildir. İsraf etmemek şartıyla, Allah’ın nimetlerinin güzelliğini görmek, Allah’ın pek çok hastalığa şifa olarak insanlara ihsan ettiği yiyecekleri dozunda yemek, Allah’a teşekkür etmek ve Ona minnettarlığı hissetmek için helal olan rızkı talep etmek, bütün bunlarda sakınca yoktur. Ama yeme ve içme meselesini, “yemek için yaşamak” sınırına kadar vardırmamak, bu konuda israf etmemek ve aşırıya kaçmamak esastır. Bu konuda da İslam’ın denge dini olduğunu unutmamak gerekir. Ölçü, yeteri kadar yemektir.
İbn Büceyr (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir gün Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) çok acıkmış, (yiyecek bir şey bulamadığından) bir taş alıp karnına koymuş, sonra şöyle buyurmuştu: “Dikkat ediniz! Nice nefisler vardır ki dünyada yiyip nimetler içinde yüzerlerken kıyamet günü aç ve çıplak kalacaklar! İyi dinleyiniz! Nefislerine iyilik yapan pek çokları, gerçekte nefislerine ihanet etmektedirler. Kulak veriniz! Öz canlarını hakir gören birçokları da aslında kendilerine iyilik yapmaktadırlar.”4
Allah Resulü’nün hayatına en yakınından şahit olan Hz. Aişe’nin (radıyallahu anhâ) şu sözüne de kulak vermek gerekir: “Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra, bu ümmet arasında görülen ilk belâ, tokluktur. Müslümanların karınları doyup bedenleri semizleşince gönülleri zayıflayıp şehvetleri azgınlaştı.”
Selçuk CAMCI
Selçuk Camcı, 1992 İlahiyat mezunu. Hadis Ana bilim Dalı’ndan yüksek lisansını yapan Camcı, İslam hukukundan doktora öğrencisi. Yeni Ümit Dergisi başta olmak üzere dini yayınlarda editör olarak çalıştı. Amerika Birleşik Devletlerinde Chaplaincy (manevi rehberlik) eğitimi aldı.
1 Buhârî, Et’ime, 12; Müslim, Eşribe, 186; Muvatta, Sıfatü’n-Nebi, 10; Tirmizî, Et’ime, 20.
2 Tirmizî, Et’ime, 20
3 Tirmizî, Zühd, 47; İbn Mâce, Et’ime, 50.
4 Münziri, Et-Terğib ve’t-Terhib, 3/422