Ehl-i Beyt’in anası Hz. Fâtıma’nın (r.anhâ) son günü
Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) kızı, ciğerparesi, cennet hanımlarının efendisi, Ehl-i Beyt’in annesi Fâtımatü’z-Zehra (radıyallahü anhâ), babasının gölgesinde, sıkıntılarla dolu da olsa mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamışdı. Babasının vefatı, onu çok üzmüş, adeta kolunu kanadını kırmıştı. Tek tesellisi, yakın zamanda O’na kavuşacağı müjdesiydi. Adeta gözleri ufukta Hak emrinin yerine gelmesini bekliyordu.
Bu ayrılık çok uzun sürmedi Fahri Kâinat Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) irtihalinden altı ay sonra hastalandı.1Artık sevgiliye vuslat zamanı gelmişti ve çok geçmeden 11. yılın Ramazan ayının 27’sine denk gelen bir Çarşamba gecesi bu fani dünyadan ayrıldı ve ruhunun ufkuna yürüdü. Vefat ettiğinde yaşı 28 idi.2
Henüz ömrünün baharı denilebilecek bir çağda, 28 yaşında iken vefat eden Hazreti Fâtıma’nın, vefat ediş keyfiyeti ve bu esnada yanında bulunanlardan talep ettiği hususlar da oldukça dikkat çekicidir; şöyle ki:
Vefat ettiği gün yanında bulunan ve doğumunda da kendisine ebelik yapmış olan Ebû Râfi Hazretlerinin hanımı Hazreti Selmâ (radıyallahü anhâ), bize şunları nakletmektedir:
“Resûlullah’ın kızı Fâtıma hastalandığında, her zamanki gibi yine yanında idim. Yanıma geldi ve ‘Ey anneciğim!3 Gusül abdesti alabilmem için su hazırlayıversen!’ dedi. Sonra da bu su ile gidip güzelce gusül abdesti aldı. Ardından, ‘Bana, yeni elbisemi getiriversen!’ diye rica etti. Talebini yerine getirip de kendisine verdiğimde en güzel elbisesini giyinmiş olarak odaya geldi. Sonra da, ‘Şu yatağı odanın ortasına çekiver!’ dedi. Ben de dediğini yapıp yatağı odanın ortasına çektim. Ardından, elini yanağının altına koymuş vaziyette ve yüzü de kıbleye gelecek şekilde yatağın üzerine uzandı. Sonra, ‘Ey anneciğim! Şu dakika itibariyle ben, ruhumu teslim etmek üzereyim; gördüğün gibi ben, gusül abdestimi almış bulunuyorum. Öldükten sonra abdest aldırmak için benim üzerimi sakın kimse açmasın!’ dedi ve bunu der demez de oracıkta ruhunu teslim etti. Ardından Ali geldi ve durumu kendisine haber verdim; o, ‘Yapılacak bir şey yok! Vallahi de onun kolunu bile kimse açmayacaktır!’ dedi.4 Sonra da onu, kendi aldığı gusül abdesti ile götürüp defnetti.”5
O gün yanında bulunan Esmâ Bint-i Umeys’e söyledikleri daha ayrıntılıdır; şöyle ki:
Gusül abdesti alarak çıktıktan sonra, “Ey Esmâ!” diyerek ona, “Ölümleri sonrasında kadınlara yapılanları işin doğrusu ben hiç hoş bulmuyorum; üzerine bir örtü atılıyor ama örtü altındaki kadının uzuvları belirgin bir şekilde gün yüzüne çıkıyor!”6 demiştir. Bunun üzerine Hazreti Esmâ7 ona, “Ey Resûlullah’ın kızı!” demiş ve “Ben sana, Habeşistan’da gördüğüm bir şeyi göstereyim mi?”8 teklifende bulunmuştur.
Onun da bunu kabul etmesinden sonra Hazreti Esmâ, orada bulunanlardan yaş hurma dalları getirmelerini talep etmiş ve onları yarım daire şeklinde bükerek sırasıyla yere batırmış, ardından da kafes şeklinde duran hurma dallarının üzerine bir örtü çekmiştir. Bunu gören Hazreti Fâtıma (radıyallahü anhâ), o kadar sevinmiştir ki Resûlullah’ın ayrılığından sonra onun bu kadar tebessüm ettiği görülmemiştir.9 Sonra da “Bu, ne kadar da güzel ve hoş oldu! Böylelikle ölünün, erkek veya kadın olduğu daha iyi anlaşılır!” demiştir.
Hatta Hazreti Esmâ (radıyallahü anhâ), Resûlullah’ın kızı Hazreti Fâtıma’nın ölüm haberini alır almaz yanına gelen Hazreti Âişe’ye “Sen onun yanına giremezsin!” demiş Mü’minlerin Annesi’ni bile bulunduğu mekana almamıştır. Dahası, onun bu tepkisini Hazreti Âişe (radıyallahü anhâ), “Resûlullah’ın kızı ile arama girip düğün akşamı gelini kolladığı gibi beni yanına yaklaştırmıyor!” diyerek o günkü halife ve aynı zamanda babası Hazreti Ebû Bekir’e intikal ettirmiş, bunun üzerine Hazreti Ebû Bekir de gelerek bunun sebebini sorunca Halife’ye, “Bana, kimseyi yanına almamamı bizzat kendisi emretti. Üstelik, bu yaptığım işi ona ben, hayatta iken gösterdim de o bana, aynen böyle yapmamı emretti!” demiş, bunun üzerine Hazreti Ebû Bekir (radıyallahü anh), “Öyleyse, sana emrettiği gibi yapmaya devam et!” dedikten sonra oradan ayrılmıştır.10
Vasiyeti gereği yukarıda tarif edildiği gibi İslâm’da techiz ü tekfin edilen ilk kadın, şüphesiz Hazreti Fâtıma’dır. Ardından aynı usül, bir diğer annemiz Zeyneb Bint-i Cahş11 için tatbik edilmiştir.12
Onun, vefat ettikten sonra kendisini gece karanlığında gömmelerini vasiyet edişi de oldukça manidardır.13 Yukarıdaki hassasiyetine bakılınca onun bu tercihinin, tesettür konusundaki titizliğinden kaynaklandığı çok açıktır.14
Hazreti Hasan’ın da, “Beni, mezarlıkta annemin yanına gömün!” diyerek vasiyet ettiği ve onun da aynı yere gömüldüğü ifade edilmektedir.
Yazar: Dr. Reşit Haylamaz
Dipnot:
- Onun, Efendimiz’in irtihalinden az sonra, 2 ay, 70 gün, 75 gece, 3 ay, 4 ay, 95 gün, 100 gün, 5 ay, 5 ay veya buna yakın bir zaman sonra, iki gece eksik olmakla birlikte 6 ay, 7 ay veya 8 ay sonra vefat ettiği söylense de yaygın ve kabul gören kanaate göre Hazreti Fâtıma, Efendimiz’in irtihalinden sonra 6 ay yaşamış ve 11. yılın Ramazan ayının 27’sine denk gelen bir Çarşamba gecesi vefat etmiştir. Bkz. Buhârî, Farzu’l-Humus 1; Müslim, Cihâd 16; Hâkim, Müstedrek 4/149, 150 (4815); İbn-i Hacer, İsâbe 7/214, 215; İbn-i Abdilberr, İstîâb 2/554, 556, 557; İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Gâbe 7/221; İbn-i Sa’d, Tabakât 8/23; İbn-i Kesîr, Bidâye 5/331, 332; Zehebî, Târîhu’l-İslâm 3/596; Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 2/121, 128, 131; İbn-i Asâkir, Târîhu Medîneti Dımaşk 3/157 vd.
- Hazreti Fâtıma’nın, vefat ettiği günkü yaşıyla ilgili olarak 21, 23, 24 veya 25, 27 veya benzeri, 28, 29, 30 ve 35 gibi rakamlar zikredilmektedir. Bu tarihlerdeki farklılık da, muhtemelen doğumuyla ilgili duyulan aynı kaygılardan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla onun 21 yaşında vefat ettiği şeklindeki rivayeti dikkate almanın bir anlamı yoktur. Bu rakamlar arasında onun doğum tarihi olan ve Kâbe tamirinin gerçekleştiği yılla mutabakat arz eden tarih, vefat ettiği gün Hazreti Fâtıma’nın 28, 29 veya 30 yaşında olduğunu ifade eden tarihlerdir. Doğumundan itibaren zikredilen bütün bilgileri yan yana koyduğumuzda onun, 28 yaşındayken vefat ettiği kanaati ağır basmaktadır. Bkz. İbn-i Asâkir, Târîhu Medîneti Dımaşk 3/157 162; Ya’kubî, Târîh 2/115; Zehebî, Târîhu’l-İslâm 3/596, 600; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 2/121, 128; İbn-i Sa’d, Tabakât 8/23; İbn-i Abdilberr, İstîâb 2/557; İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Gâbe 7/221
- Doğumunda kendisine ebelik yaptığı ve başından beri hep yanında bulunduğu için yakınlık emaresi olarak ona bu şekilde hitap etmektedir.
- Bazı kaynaklar, öldükten sonra kendisini sadece Hazreti Ali ve Esmâ Bint-i Umeys’in ilgilenmesini vasiyet ettiği ve onun bu vasiyeti gereği techiz ü tekvin işlerini Hazreti Ali ile Esmâ Bint-i Umeys’in deruhte ettiklerini nakleder. Bkz. Hâkim, Müstedrek 3/163, 164; Beyhakî, Ma’rifetü’s-Sünen5/231; Dârekutnî, Sünen 3/396, 397
- Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ 53, 54; İbn-i Sa’d, Tabakât 8/22, 23; İbn-i Hacer, İsâbe 4/379; Ebû Nuaym, Mecmaü’z-Zevâid 9/210, 211; Nümeyrî, Târîhu’l-Medîne 1/108
- Bazı kaynaklarda bu ifade, “Yarın ölüp de bedenim erkeklerin omuzunda götürülürken ortada görünmekten hayâ ediyorum; zira insanlar, erkekleri omuzlarında taşıdıkları gibi kadınları da taşıyor!” şeklindedir. Bkz. Nümeyrî, Târîhu’l-Medîne 1/108
- Bazı kaynaklar, bu teklifin Ümmü Seleme Validemiz’den geldiğini söyler. Bkz. Nümeyrî, Târîhu’l-Medîne 1/108
- Aynı zamanda Efendimiz’in baldızı olan Esmâ Bint-i Umeys, kocası Ca’fer İbn-i Ebî Tâlib ile birlikte Habeşistan’a hicret edenlerdendir. Hazreti Ca’fer’in Mûte’de şehadetinden sonra Hazreti Ebû Bekir (radıyallahü anh) evlenmiştir.
- Hâkim, Müstedrek 3/162; Nümeyrî, Târîhu’l-Medîne 53
- İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Gâbe 7/221; İbn-i Abdilberr, İstîâb 3/246; Suyûtî, Müsnedu Ebî Bekr 172; Nümeyrî, Târîhu’l-Medîne 53
- Zeyneb Bint-i Cahş, Efendimiz’in hala kızıdır.
- İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Gâbe 7/221; İbn-i Abdilberr, İstîâb 3/246
- İbn-i Sa’d, Tabakât 8/24; İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Gâbe 7/221; İbn-i Abdilberr, İstîâb 3/246
- Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ 286
[…] Fahri Kâinat Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) irtihalinden altı ay sonra hastalandı.1Artık sevgiliye vuslat zamanı gelmişti ve çok geçmeden 11. yılın Ramazan ayının 27’sine […]