Ashâbın Pişmanlığı ve Efendimiz’in (sas) Kararlılığı (14 Şevval 3 Hicrî)
İkindi namazını kıldırtan sonra Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), yanında Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer olduğu hâlde hücre-i saadetlerine girdi. Belli ki, zırhını giyip kılıcını da alarak ashâbı arasına çıkacak ve Uhud’a gidecek ordunun önündeki yerini alacaktı. İnsanlar, hücre-i saadetleri ile minber-i şerifleri arasında toplanmış bekleşiyorlardı.
O’nun ifadelerindeki teenniyi, mübarek yüzlerindeki manzarayı, gördüğü rüyayı ve ashâbın ısrarını değerlendiren Sa’d İbn-i Muâz ve Üseyd İbn-i Hudayr gibi sahabîler:
– O’nun üzerine semadan vahiy inip durduğu hâlde sizler, Resûlullah’ı savaşı dışarıya çıkarak yapma konusunda zorladınız! Gelin, bu ısrarınızdan vazgeçin ve işi O’na bırakın; O size ne emrederse onu yapın, diyorlardı.
Onlar dışarıda bunları konuşurken üzerine zırh üstüne zırh giymiş, sarığını sarmış ve bir eline kalkanını alıp kılıcını da kuşanmış olarak Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) kapıda beliriverdi. Sa’d İbn-i Muâz ve Üseyd İbn-i Hudayr’ın ikazları neticesinde meseleyi yeniden düşünmeye başlayan sahabede büyük bir pişmanlık hâkimdi. Başlarındaki peygamberin dediklerine muhalefet etmek, O’na bu kadar yakın olanlar açısından arkası gelmez başka sıkıntıları da beraberinde getirirdi. Zira ‘mukarrabîn’ konumundaki şahısların atacağı her bir yanlış adım, başka yanlışlara davetiye çıkarmak anlamına gelmekteydi. Boyunlarını bükmüş şöyle diyorlardı:
– Yâ Resûlallah! Seni bizler zorladık; hâlbuki Sana muhalefet edip bunu yapmak bize yakışmazdı. Medine’de kalmak dâhil Sen dilediğini yap yâ Resûlallah!
Ashâbının pişmanlığını gören Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), bekledikleri gibi geri dönme yerine onlara şunu söyleyecekti:
– Daha önce bunu Ben isterken sizler ‘hayır’ diyordunuz. Zırhını giydikten sonra artık, düşmanıyla arasındaki hükmü Allah verinceye kadar bir Nebi’ye onu çıkarmak yakışmaz! Artık Allah’ın sizin için takdir ettiği şeye bakın ve O’nun buyruklarına tâbi olun. Haydi, Allah’ın adıyla düşün yola! Sabrettiğiniz sürece zafer sizin olacaktır!1
Anlaşılan, işin başında bulunanların böylesine kritik noktalarda kararlı olması, bu noktadan sonra elde edilmesi muhtemel faydalardan daha önemliydi ve Efendimiz de ashâbına bunu fiilen göstermek istiyordu. Çünkü Allah (celle celâluhû) O’na:
– İstişare ile karar verip azmettiğinde, Allah’a güven ve O’na tevekkül et, buyurmuştu.2 Aynı zamanda istişare kararını yine istişare meclisinde almak gerekiyordu. Şimdi ise, kararlılığın gösterilmesi gerektiği bir zeminde bulunuyorlardı.