Hz. Enes İbn-i Mâlik (radıyallahu anh), Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle ortaya çıkan büyük fitnelerden kendini korur; siyasi tartışma ve kavgaların içine girmez. Kendisine gelip bu mevzuda danışanlara da “Sabredin! Zira ben, gelecekte yaşanacakların geçmişi aratacağını Peygamberinizden işittim.” der ve onlara, sağduyu ve sükunet tavsiye eder.1 Hz. Osman’ın şehit edilmesini, İslam toplumunu bölmek için kullanmak isteyenlere karşı, “Ali ile Osman’ın sevgisinin, bir müminin kalbinde birlikte bulunamayacağını iddia ediyorlar. Vallahi, bunu dillendirenler yalan söylüyorlar. Allah, onların her ikisinin sevgisini de kalplerimizde cemetmiştir.” der ve fitnecilerin oyununu bozmaya matuf net bir duruş sergiler.
Fitnelerin ortalığı kasıp kavurduğu bir dönemde çok sevdiği Medine’den Basra’ya hicret eder. Orada, ilmi faaliyetlerle ve İslam toplumunun geleceğini aydınlatacak insanlar yetiştirmekle meşgul olur. Kardeşliği, barışı, birlik ve beraberliği önceleyen uzlaşmacı yaklaşımlarına rağmen ortaya çıkan fitne, fesat, kavga ve zulümlerden o da nasibini alır. Zulüm ve haksızlıklar karşısında bir mümine yakışan duruşu ortaya koyar; her türlü teklife ve baskıya rağmen asla zalimlerle iş birliği yapmaz.
Haccac-ı Zalim’e Karşı Duruşu
Emevî valilerinden ve adı, yaptığı zulümlerle tarihe geçen Haccac İbn-i Yusuf’un zulüm ve baskılarına maruz kalanlardan birisi de Efendimiz’in dizinin dibinde yetişen Hâdimu’n-Nebî Hz. Enes’tir. Haccac, Irak bölgesine vali olarak tayin edildiğinde, ilk hamlelerinden birisi, icraatlarını meşrulaştırmak için Hz. Enes’i yanına çekmeye çalışmak olur. Göreve başlar başlamaz hemen bir aracı gönderir ve “Ey Ebu Hamza! Şüphesiz sen, Allah Resûlü’nün sohbetinde bulundun. O’nun amelini, gidişatını ve metodunu gördün. İşte benim mührüm! Senin elinde kalsın. Görüşünü bildir. Senin emrin olmadan hiçbir iş yapmam.” şeklinde zahiren onu yönetime ortak etme teklifinde bulunur.
Hz. Enes, onun bu hain planını anlar ve oyununa gelmez. Kendisine “Ben yaşlı bir insanım. Artık zayıf ve güçsüzüm. Senin söylediklerin bugün artık bende mevcut değildir.” diye haber gönderir. Bunun üzerine Haccac sertleşir ve ısrarını sürdürür: “Falan için (Hz. Ali), filan için (İbn-i Zübeyr), bunu yaptın da bana gelince ne oluyor?” diyerek Hz. Enes’e çıkışır. Fakat bir şekilde onu yanına çekmek ister; biraz yumuşar ve “O zaman dinine, emanetine ve aklına güvendiğin bir oğlunu bana söyle onu vazifelendireyim.” teklifinde bulunur. Ancak Hz. Enes, “Bu konuda kendisine güvendiğim hiçbir oğlum da yoktur.” karşılığını verir ve bu teklifini de reddeder.2
Bütün çabalarına rağmen Hz. Enes’i yanına çekemeyen Haccac, bu kez gerçek yüzünü gösterir ve ona karşı sertleşmeye başlar. Onunla birlikte orada yaşayan diğer sahabiler hakkında itibarlarını sarsacak şekilde her mecliste aleyhlerinde konuşmaya ve hakaret etmeye başlar. Haccac, bir taraftan da zaman zaman Hz. Enes’i ziyaret eder; ona, “Gözlerim üzerinde!” mesajını verir ve çevresindekilere de korku salmaya çalışır. Bir seferinde onu aşağılamak için süvarileriyle birlikte yanına gelir ve görkemli atlarla ona çaka satmak ister. Bu ziyarete şahit olan Eban İbn-i Ebi Ayyaş yaşananları şöyle anlatır:
“Haccac’ın yeni inşa edilen Vâsit şehrini ziyaretten sonra Hz. Enes’e de uğrayacağını haber aldık ve biz de gittik. Haccac, ona yaklaştı ve yatağına oturdu. Ben de çok yakınlarında ayakta duruyor, söylenenleri rahatlıkla duyuyordum. Derken Haccac, cins cins soylu atları çağırdı. Atların üzerinde değişik renklerde ipek elbiseler giymiş genç süvariler vardı. Ardından Haccac, Hz. Enes’e: ‘Ey ihtiyar! Başını kaldır da bir bak bakalım! Peygamberimizden sonra bize neler verilmiş? Sen, Muhammed’in yanında hiç şu atlar gibisini gördün mü?’ diye sordu. Hz. Enes, “Bu atlarda neyin nesi? Ben, Muhammed’in beraberinde sabah akşam Allah yolunda olan nice atlar gördüm. Kaldı ki atlar üç türlüdür: Birinci grup atlar ki onlar, Allah yolunda olanlardır. Onlara şöyle şöyle sevap vardır. Hatta o atların her şeyi sahiplerinin terazilerine konulup tartılacaktır. İkinci grup atlar ki onlar, damızlık için olanlardır ve bunlar da Allah yolundadır. Üçünçü kısmı teşkil eden ve en şerli olan atlar ki onlar övünmek için edinilenlerdir.’ cevabını verdi. Bunun üzerine Haccac, ‘Beni çok ayıpladın! Sayıp dökmedik bir şey bırakmadın! Şayet Allah Resûlü’ne hizmetin ile Müminlerin Emîrinin mektubu olmasaydı seninle işim vardı!’ dedi. Hz. Enes onun bu tehdidine büyük bir cesaretle ‘Boşuna uğraşma! Asla bana zarar veremezsin…’ dedi.”3
Zalim Haccac, Hz. Enes’i Terörist İlan Ediyor
Haccac, kendisine boyun eğdirip zulmüne ortak edemediği Hz. Enes’i adım adım takip etmekle yetinmez ve düşmanlığını daha da ileriye taşır. Hz. Enes’in oğlu Abdullah’ın, kendisine karşı mücadele eden İbn-i Cârud’a destek vermesini fırsat bilir ve onu öldürttükten sonra hemen Hz. Enes’i derdest ettirip yanına getirtir. Oğlunun kendisine karşı ayaklananların safında yer almasını bahane ederek seksen küsur yaşındaki baba Hz. Enes’i de cezalandırmak ister. Hz. Enes’i “Merhabalar olmasın sana! Hoş gelmedin ey habis adam! Sen bir dalalet ve nifak şeyhi ve fitnenin başı olarak dolanıp duruyorsun!” diyerek hakaret dolu sözlerle karşılar. Hatta bununla da yetinmez, “Dün Ebu Turab’la (Hz. Ali) ve İbn-i Zübeyr ile birlikteydin şimdi de İbn-i Cârud ile berabersin. Vallahi seni değnek gibi soyacak, Seleme ağacı gibi sallayacak ve sakız gibi çiğneyip fırlatacağım.” der, aşağılar ve tehdit eder.
Hz. Enes, onun bu kötü sözlerini duymazlıktan gelir ve “Emîr, bu sözleriyle kimi kastediyor?” diye sorar. Haccac, “Seni kastediyorum, seni! Allah kulaklarını sağır etsin!” der ve yetmiş yıl önce Allah Resûlü’nün kulakları üzerinden kendisiyle latifeleştiği Hz. Enes’e beddua eder ve boynuna terörist damgası vurulmasını emreder. Ayrıca onu, devlete baş kaldıran asilere yardımcı olmakla suçlar ve bütün mal varlığına el koydurur. Haccac, yine kendilerinden şüphelendiği ve korktuğu sahabîlerden Hz. Cabir İbn-i Abdullah ve Hz. Sehl İbn-i Sa’d’ı da suçlar ve aynı muameleye tabi tutar. Hz. Cabir’in ellerine, Hz. Sehl’in de Hz. Enes gibi boynuna isyancı/terörist olduklarına dair özel bir damga vurdurur ve aleme ibret(!) hepsini Basra sokaklarında gezdirtir.4 İshak İbn-i Yezid, Hz. Enes’in boynunun damgalı bir şekilde gezdirildiğine bizatihi şahit olduğunu belirtir.5
Hz. Enes’in, Halife Abdulmelik’e Mektubu
Hz. Enes, Haccac’ın bu zulmü üzerine bir fırsatını bulur ve Halife Abdulmelik İbn-i Mervan’a bir mektup yollar. Mektupta kendilerine yapılan zulüm ve haksızlıkları haber verir ve ondan valisi Haccac’ın bu zulümlerine mâni olmasını ister. Halife, mektup kendisine ulaşınca Allah Resûlü’nün hizmetinde bulunmuş bu büyük sahabiye ve diğer sahabîlere yapılan bu zulme sessiz kalmaz hem Haccac’a hem de Hz. Enes’e birer mektup yazar. Abdulmelik, Haccac’a yazdığı mektubunda şunları söyler:
“Ey Ümmü’l-Haccac’ın oğlu! Şunu bil ki haddini çok aştın ve sevimsiz işler yapmaya başladın! Ey pis kokan kadının oğlu! Allah’a yemin ederim ki; tıpkı aslanların tilkileri pençelemesi gibi seni pençelerim. Seni öyle bir çarparım ki annenin karnına geri dönmeyi ister hale gelirsin. Yoksa sen, babalarının mürüvvet ve ahlak yönüyle ne kadar alçak olduklarını unuttun mu? Senden Hz. Enes’e ve onun gibi birçok masuma ulaşan zulmün haberi bana geldi. Sanıyorum sen, bu cüreti göstermekle ne yapacağımı merak etmişsindir. O zaman söyleyeyim sana: ‘Eğer Enes’e mektup yazan kâtibin mübalağa da yapmış olma ihtimalini göz önünde bulundurmuş olmasaydım, seni sırt üstü ve karın üstü yatırtıp sürükleyerek Hz. Enes’in huzuruna çıkartacak birini gönderir, hakkında hüküm verme yetkisini de ona bırakırdım.’ Ey ahmak! Enes’e ve ailesine ikramda bulun. Onun değerini bil, ona karşı saygılı ol ve ihtiyaçlarını giderme de asla kusur etme! Sakın ola bundan sonra Hz. Enes’e olan iyiliğin ve ikramlarının haricinde bir haber almayayım. Yoksa anında, seni aleme ibret rezil edecek ve düşmanlarını sana güldürecek bir adamımı gönderirim. Utanmadan gözümüzün önünde Allah Resûlü’nün ashabından birisinin üzerine yürüyor ve zulmediyorsun. Ona iyilik yapacağına kötülük yapıyorsun. Allah’a karşı bu cüreti nereden buluyorsun! Bu mu verdiğin ahde sadakat! Vallahi, şayet Yahudî ve Hristiyanlar, Uzeyr İbn-i Azra’ya ya da İsa İbn-i Meryem’e hizmet eden bir adamı görselerdi onu sever, saygı gösterir ve izzet u ikramda bulunurlardı. Değil onların bir hizmetçisini onların havarilerinden ya da azizlerinden birinin eşeğini bile görselerdi ona değer verirlerdi. Sen, Allah Resûlü’ne on yıl hizmet eden bir hadimine ve sırdaşına böyle bir hakareti ve zulmü nasıl yapabilirsin? Kaldı ki o, Allah Resûlü’nün, hayatta kalan birkaç sahabisinden özel biridir. Bu mektubum sana ulaştığında Hz. Enes’e ayakkabı ve mestlerinden daha itaatkâr ol! Aksi takdirde kendini ölmüş bil! Her haberin mutlaka gerçekleşeceği bir an vardır. Gerçekleşmesi de yakındır, göreceksin. Ayrıca Enes İbn-i Malik, senden razı olduğuna dair bana da bir mektup yazsın, inşallah. Ve’s-selam.”6
Halifenin mektubu Haccac’a okunurken, bal mumu gibi sararmaya ve alnından terler akmaya başlar. Hemen kalkıp Hz. Enes’i ziyarete gider ve selam verip huzuruna saygıyla oturur. Ardından da “Ey Enes! Ben bunları sana, senin oğlunun isyancılar arasında bulunmasından dolayı yaptım. Ta ki Irak halkı, ‘Hz. Enes’e ve oğluna bunları yapan bize neler yapar!’ diye ibret alsın. Yoksa benim sana karşı bir saygısızlığım olmaz. Olup bitenlerden özür dilerim!” der ve el koydurduğu mallarını da iade ettirir.7
Riyaset ve şöhretin gözlerini kör ettiği zalim Haccac, “Bunlar, toplum üzerinde etkili olabilir, Emevî hakimiyetinin geleceği adına tehlike teşkil edebilirler.” makul şüphesine (!) dayalı yaptığı bu uygulamalarla onları zelil kılmak ve toplum üzerindeki etkilerini tamamen sıfarlamak ister. Halbuki Hz. Enes, o gün seksen üç yaşında, kendi halinde, âbidâne ve zâhidâne hayat yaşayan bir insandır. Allah Resûlü’nün ruhunun ufkuna kanatlanmasından sonra, bir ömür takip ettiği müspet hareket çizgisini asla bozmamış; ilim ve tebliğ faaliyetlerinin haricinde korkulacak ve endişe duyulacak hiçbir siyasi düşünce ve teşebbüste de bulunmamıştır. Fakat münafıklar, herkesi kendileri gibi hain ve art niyetli zannettiklerinden, her hareketten şüphe duyarlar. Kur’ân’ın ifadesiyle “… İçleri boş, ödlek olduklarından çıkan her sesten pireleniyor, her söylenileni kendi aleyhlerinde sanıyorlardı…”8 Fakat Allah, Resûlüne sahip çıkıp kendisini O’nun hizmetine ve davasına adayan ashabını, elçisinin sohbetleriyle aziz kılmış ve yüceltmişti. O’nun yücelttiğini kim zelil kılabilirdi ki?
Zalim Haccac’ın Sonu
Haccac, Emevî saltanatını korumak ve güçlendirmek için muhaliflerine karşı her türlü zulme ve şiddete başvurur. O sadece Hz. Enes’e değil pek çok kimseye zulmeder; aralarında ashabın ileri gelenlerinden Abdullah İbn-i Zübeyr ve Abdullah İbn-i Ömer başta olmak üzere birçok sahabiyi öldürtür. Tabiinin büyüklerinden içlerinde Said İbn-i Cübeyr gibi muhaddis ve müfessirlerin de bulunduğu binlerce kişiyi ya öldürtür ya da sürgüne tabi tutar. Muhaliflerinin çoğundan baskı ve yeminle beyat alır ve beyatlarından dönenlere ise mürted muamelesi yaparak katleder. Fakat ne zalim ebedidir ne de zulüm!
Haccac, Said İbn-i Cübeyr’i öldürttükten birkaç ay sonra psikolojik sıkıntılar yaşamaya başlar ve dayanılmaz karın ağrıları içinde kıvranarak ölür gider. Ölüm haberini alan hiç kimse hakkında rahmet dilemez; geleceğin adil halifesi o günün Medine valisi Ömer İbn-i Abdulaziz, şükür secdesine kapanır ve “Mahşerde her ümmet habis adamlarını toplayıp gelse, biz de sadece Haccac’ı alıp gelsek hepsini bastırırız.” der. İbrahim en-Nehaî sevincinden ağlar, Hasan Basrî ise “Allahım! Onu ortadan kaldırdığın gibi yolunu/metodunu da kaldır.” diye dua eder. Onun öldüğünü duyan hapisteki tutuklular sevinç çığlıkları atar, Hasan Basrî gibi yıllardır gaybubette bulunan birçok kimse, gaybubetlerini sona erdirir. Sadece varlığından nemalanan kimseler, hakkında şiirler yazar, mersiyeler söyler.9
Hz. Enes’in Son günleri ve Defnedilmesi
Hz. Enes, Allah Resûlü’nden aldığı uzun ömür duasıyla bir asrı aşkın ömür sürer. Hayatının son yılına kadar sağlıklı ve dinçtir. Temizliğine, giyim kuşamına dikkat eder ve hep sünnet üzere yaşar. Vefat ettiği yıl hariç bütün Ramazan oruçlarını tutar. Oruç tutamadığı güne bedel her gün on fakiri doyurmanın yanında ailesine, kazanlar dolusu yemek yaptırtıp dağıttırır.10 Kendisine zulmeden zalimler buhranlar ve acılar içerisinde kıvranarak ölürken, Hz. Enes, son nefesine kadar hafızası yerinde, kendisine telkin edilen kelime-i şehadetleri gürül gürül getirerek ruhunu Rahman’a teslim eder. Onun vefatını haber alan Alem-i İslam yasa boğulur.
Yazar: Dr. Selim Koç
Dipnot:
- Bkz. Buharî, Fiten 6 (7068)
- İbn Sa’d, Tabakât, V/242
- İbn-i Sa’d, Tabakât, V/243, 244
- Bkz. İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, IX/147, 148
- Bkz. İbn-i Sa’d, Tabakât, V/243
- Bkz. İbn Esîr, el-Kâmil fi’t-tarîh, II/284; İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, IX/148, 149
- İbn-i Esîr, El-Kâmil fi’t-tarîh, II/284
- Münafikûn Sûresi, 63/4
- Bkz. İbn-i Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, IX/153
- Bkz. İbn Sa’d, Tabakât, V/248
Super bir sahabi super bir yazi saol var ol dinc ve duzgun ve dinamik kal Amin
Alemlerin göz bebeği Efendimizin SAV rahlei tedrisinden geçen bir kul lardAn bir kulun unutulmaz kıymeti.
Hz. Enes r.a. kendisine yakışanı yapmıştır. O, Efendisinin ve Efendimizin S.A.V. yolunda yürümüştür. Bize de yakışan onları takip etmektir. Ne yazık ki, o gün Haccac’ın zulmünü frenleyecek bir güç vardı. Bugün Allah’tan başka kimsemiz yok. Allah ise her şeye kadirdir.