“Bunu bana ver!” (9 Zilhicce 10 Hicrî)
Arafat’ta göze çarpan başka bir hâdise daha yaşanmış; Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) ibadetle meşgul olduğu sırada bedevinin birisi gelmiş ve üzerindeki ridasını tutup “Bunu bana ver!” demişti. Manzarayı görenler, onun niçin böyle yaptığını düşünüyorlardı. Yaptığı işi garipseyip doğru bulmayan, teberrüken istediğini düşünüp makul gören veya bedeviliğine verip önemsemeyenler vardı. Onlar düşüne dursun, Fahr-i Kâinât Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), hiç beklemeden ve tereddüt etmeden ridasını çıkarıp bedeviye verdi. “Efendimiz’in ridası!” deyip etrafındakilere mi gösterecekti yoksa kefeni yapsınlar diye çocuklarına mı vasiyet edecekti bilemiyoruz ama üzerine Allah Resûlü’nün güzel kokusunun sindiği bir ridayı alıp giderken bedevinin sevincine diyecek yoktu!
Bedevi, ridayı alıp gittiği halde arkasından konuşmalar kesilmedi. Zira konuyla ilgili ortada net bir hüküm yoktu. Üstelik dilencilik yapıp isteyen sadece o değildi. Allah Resûlü’nden birşeyler istemek için az önce iki adam daha gelmişti. Onların bu halini görünce, “İsterseniz size istediğinizi vereyim. Ancak şunu bilin ki zengin ve ekmeğini kazanabilecek güçte olana bu helâl değildir!” buyurdu. Ardından da sözlerine şöyle devam etti:
“Dilenmek, perişan eden bir fakirliğe düşen, haysiyeti kırıcı bir borç altında ezilen ve başındaki büyük bir gâileyi giderebilmek için çırpınıp duran kimseler dışında hiç kimseye helâl değildir. Öyleyse her kim, servetine servet katmak için insanlara el açarsa onun için bu, Kıyâmet Günü’nde yüzünün tırmalanması ve Cehennem’de yiyeceği kızgın bir taş demektir! Buna göre şimdi, kim dilencilik yapmak istiyorsa yapsın kim de elindekiyle yetinmek istiyorsa kananat etsin ve çalışsın!”
Sonra da şu mühim ikazda bulundu:
“Ben, bir adama ihsanda bulunurum ve adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider. Şayet ona muhtaç değilse bu, o adam için ateşten başka bir şey değildir!”
Huzurdakilerden Hazreti Ömer (radıyallahu anh), bu sözü duyar duymaz “Yâ Resûlallah! Öyleyse, ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?” diye sordu.
“Allah (celle celâlühü), benim cimri olmamı kabul etmedi. İnsanlar da benden istememeyi kabul etmedi!” buyurdu.
Geride sorulmayan, dilenmeyi haram kılan zenginliğin ölçüsü kalmıştı ve onu da bir başkası sordu:
“Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir Yâ Resûllallah?”
Buna mukabil Nebevî cevap, “Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!” şeklindeydi.