Ümmü Ma’bed’in dilinden Efendimiz (sas) (3 Rebiülevvel Hicrî 1)
Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) ve beraberindekiler, Ümmü Ma’bed’in çadırının bulunduğu yerde konakladıklarında kocası Ebû Ma’bed orada değildi. Eve döndüğünde Ümmü Ma’bed, şahit olduğu şeylerden bahsetti. Meraklanan Ebû Ma’bed ondan çadırlarına uğrayan yolcuyu tarif etmesini istedi. Bunun üzerine yaşlı kadın o gün gördüğü, 53 yaşındaki Allah Resûlü’nü eşine şöyle tarif etmişti:
“Nur yüzlü bir adamdı; güzel ve parlak bir yüzü vardı. Yaratılışı güzel ve şekil itibariyle de vücudu düzdü. Ne göbeği öne çıkmış ve karnı büyümüştü ne de başı küçük ve kusurluydu; orta büyüklükte, güzel mi güzel ve mutedil bir vücut yapısı vardı. Gözleri siyah, göz kenarları da uzundu. Sesinde kadife gibi bir yumuşaklık vardı. Omuzları geniş, sakalı da sıktı. Kaşları, uzaktan dikkat çekecek kadar belirgin duruyordu. Sükût buyurduğunda üzerinde bir vakar, konuştuğunda ise meclisinde insibağ hakimdi; Allah’ın adını anarak konuşmasına başlıyor ve hep O’nu yücelterek devam ediyordu. Uzaktan bakıldığında, insanların en güzel ve alımlısıydı; yakınına yaklaşıldığında ise cemal ve ihsanın kemalini temsil ediyordu. Konuşmaları, tane tane ve kulak tırmalamayacak şekilde, ne az ne de çoktu. Mantığı, şiir gibi akıp gidiyordu. Ne, herkesten üstte kalacak kadar çok uzun boylu ne de insanlar arasında seçilmeyecek kadar kısa idi; görünüş itibariyle sanki O, iki dal arasında duran üçüncü bir dal gibiydi. Üç kişi arasında altın gibi parlıyordu ve görünüş itibariyle onların en güzeli idi. Arkadaşları, etrafında pervane gibi dönüyorlar; bir beyanı olduğunda ona kulak veriyor, O’ndan bir emir sudûr edince de koşarak bu emrini yerine getiriyorlardı. Etrafında dört dönüyor ve her arzusunu yerine getirmek için de, hiçbir isteksizlik emaresi göstermeden ve gönülden isteyerek koşturuyor, adeta birbirleriyle yarışıyorlardı.”