Ramazan’a Has Bir Namaz: Teravih Namazı
Ramazan ayının İslâm Dîni’nde ayrı bir yeri ve önemi vardır. O, orucuyla, iftarıyla, mukabelesiyle, teravih namazı ve sahuru ile insanların aşk ve şevk ile Allah’a ibadete koştuğu bir aydır. Bu mübarek ay, bütün insanî hususiyetlerin inkişafına açık bir fırsat, bir ganimet dönemidir. Allah Resulü (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ), Kur’ân’ın nazil olduğu, Cennet kapılarının ardına kadar açıldığı, mağfiretle tüllenen bu mübarek ve bereketli zaman dilimini ümmetinin dolu dolu geçirmesini, gerek fiili ile gerekse sözleri ile teşvik etmiştir.[1]
Ramazan ayında diğer zamanlarda olmayan bir ibadet vardır ki, bu, gündüz oruçla melekliğe, ruhaniliğe açılan insanların, geceleyin cemaat hâlinde Allah’a kulluk borcu olarak eda ettikleri teravih namazıdır. Teravih namazı, İslâmî şeairden kabul edilmiştir. Şeair, Müslümanlığın sembolleri, bir yerin Müslüman diyarı, bir toplumun Müslüman toplumu, bir ferdin de Müslüman olduğunu gösteren alâmetlerdir; ezan , Cuma ve bayram namazları , Kurban kesmek gibi. Bu bakımdan, şeairin sünnet olanları, şahsî farzlardan daha öte bir değere sahiptir.
Teravih ne demek?
Teravih, rahatlamak, dinlendirmek manâsına gelen “terviha” kelimesinin çoğuludur. Ramazan ayına mahsus olan ve yatsı namazından sonra eda edilen bu ibadetin her dört rekatının sonunda istirahat için oturulmasına terviha denmiştir. Sonraları, bu kelimenin çoğulu olan teravih, Ramazan gecelerinde yapılan ibadetin, kılınan namazın adı olmuştur.[2]
Teravih namazı farz mı?
Teravih namazını kılmak, âkil, baliğ erkek ve kadın Müslüman için sünnet-i müekkededir.[3] Farzların cemaatle kılınması İslâm’ın şiarı olduğu gibi, teravihin cemaatle kılınması da, bu sünnetin şiarı olmuştur.[4] Teravih, Peygamber Efendimiz’in sünneti olup,[5] aynı zamanda İslâm dininin şiarlarından ve zahiri alâmetlerinden kabul edilmiştir.[6] Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir çok hadislerinde Ramazan gecelerinde ibadeti teşvik etmiştir:
Kim Ramazan’da inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek, O’nun rızasını kazanmak için kıyam ederse (teravih kılarsa), geçmiş günahları bağışlanır.[7]
Allah, Ramazan ayında oruç tutmanızı farz kıldı. Ben de, Ramazan gecelerinde kıyam etmenizi (teravih namazı kılmanızı) sünnet kıldım. Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihlâsla oruç tutar ve kıyam ederse (teravih namazı kılarsa), annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından temiz hâle gelir.[8]
Hadislerde geçen “Ramazan’da kıyam etme” ile teravih namazının kastedildiği hususunda ittifak vardır.[9]
Allah Resulü, sözlü teşvikinin yanında bizzat kendisi Ashabı ile birlikte bir-kaç gece teravih namazını kıldırmış, fakat farz kılınır endişesi ile devam ettirmemiştir. Hazreti Aişe’den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz, iki veya üç gece mescidde cemaatle teravih namazını kılmış, üçüncü veya dördüncü gece insanların yoğun ilgisini görünce yatsı namazını kıldırıp, hücresine çekilmiş ve teravihi kıldırmak için çıkmamıştı.
İnsanlar, Hazreti Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) çıkacağını umdukları için beklemişler, hattâ uyudu ise uyansın diye öksürmeye başlamışlardı, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), (sabah namazı vaktinde) mescide çıkıp, orada bekleyenlere şöyle buyurdu: “Sizin bu namazı kılma hususunda ne kadar istekli olduğunuzun farkındayım; onu size kıldırmama da bir engel yok. Fakat teravihin size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınacak olsa, bunu hakkıyla yerine getiremezsiniz.”[10]
Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem), şahsî hayatında dinin emirlerini en zirvede yaşamaya çalışırdı. Gece ayakları şişinceye kadar namaz kılardı”[11] ama, buna rağmen hemen her mevzuda ümmetinin hepsinin uygulayabileceği ölçüde dinin emirlerini tavsiye ederdi. Hazreti Aişe validemizin beyanlarıyla O, “İki şey arasında muhayyer bırakıldığında, ümmeti için kolay olanı seçerdi,”[12] Meselâ, misvak konusunda “Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz öncesinde, misvak kullanmalarını emrederdim.”[13] buyurmuştur. Teravih namazını farz kılınır endişesi ile bırakması da, O’nun ümmetine olan şefkat ve merhametinin ayrı bir tezahürüdür.[14]
Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabına teravih namazı kıldırmak için Ramazan ayının hangi gecelerinde çıktığını ise Ebû Zerr‘den gelen şu rivayet açıklamaktadır. “Hazreti Peygamber, Ramazan’ın bitmesine bir hafta kalıncaya kadar bize farz dışında hiçbir namaz kıldırmadı. Ramazanın 23. gecesinde gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Ramazanın 24. gecesinde bize namaz kıldırmadı. Bir gün sonra, 25. gecesinde yine kıldırdı. Ben, “Ey Allah’ın Resulü, gecenin kalan yarısında da bize namaz kıldırsaydınız.” deyince, Hazreti Peygamber cevaben, “İmam namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılmak, bütün geceyi ihya etmeye eş değerdir.” buyurdu.
Ramazan’ın 26’sında gecenin üçte birine kadar beklediğimiz hâlde, Allah Resulü bize namaz kıldırmadı. Ramazanın 27. gecesi Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem), ailesini ve Ashabını topladı, bize bütün gece namaz kıldırdı. Namaz o kadar uzadı ki, biz sahur vakti geçecek sandık. Ramazan’ın geri kalan gecelerinde ise Peygamberimiz bize namaz kıldırmadı.”[15] Bu rivayetten Peygamber Efendimiz’in, Ramazanın 23, 25 ve 27. gecelerinde çıkıp teravih namazı kıldırdığı anlaşılmaktadır.
Teravihin sünnet oluşunun delilleri
Teravih namazı, icmâ ile Peygamber Efendimiz’in sünnetidir. Bazılarının iddia ettiği gibi, Hazreti Ömer’in (radıyallâhu anh) ihdas ettiği bir ibadet değildir.”[16] Aşağıdaki hadisler, bu konuda yeter delildir:
1. Bizzat Peygamber Efendimiz, teravih namazı kılmanın kendi sünneti olduğunu ifade etmişlerdir:
Allah, Ramazan ayında oruç tutmanızı farz kıldı. Ben de Ramazan gecelerinde kıyam etmenizi (buradaki “kıyam” dan maksat icmâ ile teravih namazıdır) sünnet kıldım. Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihlâs ile oruç tutar ve kıyam ederse (teravih namazı kılarsa) annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenir.”[17]
Hadisin metnindeki “Ben de Ramazan gecelerinde kıyam etmenizi (teravih namazı kılmanızı sünnet kıldım.)” ifadesi, teravih namazının Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sünneti olduğunu açıkça göstermektedir.[18]
2. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), daha önce de geçtiği üzere, kendisi birkaç gece çıkarak cemaatle teravih kılmış, daha sonra farz kılınır endişesi ile cemaatle kılmamıştır. Fakat kılınmasını da tavsiye buyurmuşlardır: Kim Ramazan’da inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek, O’nun rızasını kazanmak için kıyam ederse (teravih namazı kılarsa), geçmiş günahları bağışlanır.[19]
3. Hazreti Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ramazan ayında bir gece mescide çıkmış ve mescidin bir kenarında namaz kılan insanlar görerek, “Bunlar ne yapıyorlar?” diye sorduğunda, orada bulunanlardan biri şöyle cevap vermiştir: “Ey Allah’ın Resulü, bunlar hafız olmayan kimseler; Übeyy İbn Ka’b onlara namaz kıldırıyor.” Resûlüllah, bu cevaptan memnun olarak,”Ne güzel yapmışlar, isabet etmişler!'” buyurmuştur.'[20] Allah Resulü’nün Sahabenin yaptığını istihsan etmesi, O’nun takririni ve rızasını gösterir ki bu da, sünnetin bir çeşididir.[21]
4. Hazreti Peygamber’in Raşid Halifelerinin yaptığı da sünnet hükmündedir. Çünkü Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Benim sünnetime ve Râşid Halifelerimin sünnetine sarılın; hem de azı dişlerinizle sımsıkı yapışın”[22] buyurmuştur. Hazreti Ömer de, Râşid Halifelerden birisi olduğundan dolayı onun yaptığı da sünnet hükmündedir.
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, teravih namazı, Peygamberimizin teşvik ve tertib ettiği bir sünnetidir. Hazreti Ömer ise, ancak Resûlüllah’ın (s. a. b.) arzuladığı ve hoşnut olduğu bir uygulamayı ortaya koymuştur. Ümmetine karşı çok şefkatli ve merhametli olan Allah Resulü, farz kılınır endişesi ile cemaatle kılmayı bırakmış, fakat ümmetinin kılmasını teşvik etmişti. Çünkü, Allah Resûlü’nün zamanı vahiy ve teşri zamanı idi. Bu şekilde cemaatle devam edildiği takdirde vahyin gelmesi mümkündü. Fakat O’nun vefatıyla farz kılınma endişesi ortadan kalkmış oluyordu.
Hazreti Ömer, kendi zamanında farzlarda herhangi bir artma veya eksilmenin söz konusu olamayacağını bildiğinden, teravihin yeniden cemaatle kılınması için Übeyy İbn-i Ka’b’ı görevlendirmiştir.[23]
Nitekim, Hazreti Ömer, Hazreti Übeyy ibn Kab‘ın arkasında insanları topladığında cemaat olarak Hazreti Osman, Hazreti Ali, Hazreti İbn Mes’ud, Hazreti İbn Abbas, Hazreti Talha, Hazreti Zübeyr, Hazreti Muaz gibi önde gelen sahabilerin de içinde bulunduğu Muhacir ve Ensar’dan bir çok insan namaz kılmıştır. Bunlardan herhangi birisinden en küçük bir itiraz gelmemiştir. İtiraz etmek şöyle dursun, Hazreti Ömer’in yaptığının Allah Resûlü’nün sünneti olduğunu bildiklerinden dolayı takdirle karşılamış, uygulanmasında yardımcı olmuş ve daha sonra da devam ettirmişlerdir.[24] Hazreti Ömer’in bu icraatını hep hayırla yad ederek, onun için şöyle dua etmişlerdir: “Ömer, mescidlerimizi nurlandırdı; Allah da onun kabrini nurlandırsın.”[25]
Teravih namazı, İslâm’ın şiarlarından kabul edilmiş ve Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar camilerde cemaatle kılınmıştır. Bu kadar yerleşmiş bir sünneti hafife almak doğru değildir. Çünkü, bu namazı inkâr eden kimse İslam âlimlerine göre bid’atçı, dalâlete düşmüş/çizgi dışına çıkmış olarak kabul edilmiş ve şahitliği de reddedilmiştir.[26]
Teravih namazı kaç rekattır?
Teravih namazının rekât sayısı ile ilgili görüşleri iki kategoride değerlendirmek mümkündür.
1. Teravih namazının 20 rekât olduğunu söyleyenler ve delilleri:
Teravih namazı Hanefî[27], Şafiî[28], Hanbelî[29] mezheplerine göre 20 rekâttır.[30] Maliki mezhebinde ise 20 ve 36 rekât olduğu şeklinde iki görüş vardır. Bununla birlikte teamülün, seleften halefe 20 rekât olduğu da, bahsi geçen mezhebin bazı kitaplarında ifade edilmiştir.[31] Şafiî Mezhebi’nin en önemli imamlarından olan İmam Nevevî, teravih namazının âlimlerin icmâsı ile sünnet olduğunu vurguladıktan sonra, mezheblerine göre 20 rekât olduğunu da açık bir şekilde ifade etmektedir.[32]
Daha önce geçtiği üzere, Hazreti Aişe’den gelen rivayette Peygamber Efendimiz, Ramazan’da birkaç gece teravih namazı kıldırmış, sonra da farz kılınır endişesi ile bırakmış; fakat Ashabının kılmasını teşvik etmiştir. Bu rivayette Hazreti Peygamber’in kaç rekât kıldırdığı belli değildir.
Hazreti Ömer, Sahabeyi Ubey İbn Ka’b’ın[33] imamlığında bir araya toplayarak 20 rekât olmak üzere teravih namazını kıldırtmış ve Sahabeden hiç kimse de buna itiraz etmemiştir. Bu durum, onların bu konuda bildikleri bir şeyin olduğunu gösterir. Nitekim İmam A’zam, buna dikkat çekerek, Hazreti Ömer’in bu uygulamayı kendiliğinden ortaya atmadığını, bu hususta bir bid’at işlemediğini, Allah Resûlü’nden öğrendiği bir bilgiye dayanarak böyle yaptığını söylemiştir.[34]
Sahabenin bu şekilde Hazreti Ömer’in yaptığını güzel görerek muvafakat etmeleri, onların bu konudaki icmâlarını göstermektedir. Bu icmâın dayanağı da, Hazreti Peygamber’in fiilidir. Onların bir meselede icmâ etmesi ise, nass/dini delil gibidir.[35] Teravih namazı, daha sonra Hazreti Osman ve Hazreti Ali dönemlerinde de 20 rekât olarak kılınmış ve o günden bugüne bu şekilde amel edilmiştir.[36] Teravih namazının “20 rekât” olduğu hususunda, muhaddislerin kriterlerine göre merfu olarak gelen sahih bir rivayetin bulunmaması, bu meseleye zarar vermez. Zira sahabenin icmâ ile ortaya koyduğu tatbikat bellidir.
Hazreti Ömer’in teravihin 20 rekât olarak cemaatle kılınmasını emretmesi, dağınıklığı önlemek içindir. Çünkü önceden mescidde fert ve grup olarak dağınık bir şekilde kılınıyordu.
Teravih namazı, o günden bu güne mescidde cemaatle 20 rekât olarak kılınagelmiştir. Nitekim İbn Abidin, teravihin doğuda ve batıda 20 rekât kılındığını kaydetmekle, bu teamülün ne kadar güçlü olduğunu ifade etmiştir.[37]
Sahabenin fiilî olarak teravih namazını 20 rekât kılmalarını destekleyen rivayetler de vardır:
İbn Abbas’tan (radıyallâhu anh), “Peygamber Efendimiz’in Ramazan’da 20 rekât teravihi ve vitri kıldırdığı rivayet edilmektedir.”[38] Bu rivayet her ne kadar zayıf olsa da, sahabenin fiilî icmâı ile kuvvetlenmektedir.[39] Çünkü Hazreti Aişe’den Hazreti Peygamber’in Ramazan gecelerinde çok namaz kıldığını bildiren rivayetler, sahabenin 20 rekâtta icmâ ve cumhur ulemanın teravihin 20 rekât olduğunda ittifak etmesi gibi hususlar, İbn Abbas’tan gelen bu rivayeti güçlendirmektedir. Zikredilenler, hadisin sıhhatine çok kuvvetli karinedir.
Ayrıca Saib İbn Yezid’den, “Biz Hazreti Ömer zamanında 20 rekât ve vitri kılardık.”[40] rivayeti vardır.
2. Teravihin 8 rekât olduğunu söyleyenler ve delilleri:
Teravihin 8 rekât olduğunu söyleyenler de vardır.[41] Bunların delillerinin başında, Hazreti Aişe Validemizin, “Hazreti Peygamber, ne Ramazan’da ne de Ramazan dışında 11 rekâttan fazla kılmazdı.”[42] rivayeti gelmektedir. Bu rivayet, yine ondan gelen, “Ramazan ayı gelince Allah Resûlü’nün rengi değişir, çok namaz kılar, Allah’a dua dua yalvarırdı”[43] ve “Allah Resulü, Ramazan’ın son 10 gününde başka zamanlarda ibadet hususunda göstermediği cehd ve gayreti gösterirdi.”[44] rivayetleriyle bir arada ele alınıp, teravihten çok teheccüdle alâkalı bulunmuş, 11 rekâttan 8 rekatının teheccüd, 3 rekâtının ise vitir olduğu -bir hadis-i şerifte, “Gece kıldığınız son namaz vitir olsun.”[45] buyurulması da nazarı itibara alınmış ve bütün dolayısıyla teravihin 20 rekâttan az olmadığı kabul edilmiştir.[46]
Teravihin 8 rekât olduğunu söyleyenlerin diğer delilleri, Hazreti Cabir’den (radıyallâhu anh), Peygamber Efendimiz’in Ramazan’da 8 rekât ve vitir namazı kıldırdığı” rivayeti ile, Hazreti Ömer’in Übey İbn Ka’b’a teravihi 11 rekât kıldırmasını emrettiğine dair rivayettir.[47]
Bu rivayetlerden birincisi, senedinde, Yahya İbn Main’e göre münkerü’l-hadis, Ebû Davud ve Nesaî’ye göre ise metruk olan İsa İbn Cariye’nin[48] bulunması; diğeri ise, bizzat Übeyy İbn Ka’b’dan teravihin 13 ve 23 rekât kılındığı rivayetleri, bir de söz konusu rivayetin senedinde yer alan Muhammed İbn Yusuf sebebiyle mualleldir. Ayrıca, Hazreti Ömer döneminde teravihin 20 rekâttan az kılındığına dair sahih rivayet olmadığı gibi, aksine 20 rekât kılındığı birçok sahih rivayetlerle sabittir.[49]
Hanefılerden İbn Hümam, teravihin 20 rekât olduğunu, bunun 8 rekâtının sünnet, geriye kalanın ise müstehap olduğu görüşündedir. Fakat, İbn Hümam’ın bu yaklaşımı icmâya terstir. Çünkü kendilerine iktida edilen dört mezheb imamlarından İmam A’zam, Şafiî ve Ahmed ibn-i Hanbel’e göre teravih 20 rekât, İmam Malik’ten ise teravihin 36 rekât olduğu görüşü rivayet edilmektedir. Görüldüğü üzere, 20 rekâtta icmâ vardır ve 20 rekâtın şu kadarı sünnet, kalanı müstehap şeklinde bir yaklaşım söz konusu edilmemiştir.
Dolayısıyla İbn Hümam, bu görüşünde münferid kalmıştır. Kaldı ki, yukarıda iktibas ettiğimiz “Benim sünnetime ve Raşit Halifelerimin sünnetine sarılın, hem de azı dişlerinizle sımsıkı yapışın (dört elle sarılın)” hadisine göre, Hazreti Ömer’in uygulaması da sünnet hükmündedir.
Gözden uzak tutulmaması gereken bir husus da şudur: Sahabe içerisinde Râşid Halifelerin, onların içinde de Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ömer’in ayrı bir yeri vardır. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onların bu durumuna şu hadisleri ile dikkati çekmiştir: “Benden sonra Ebû Bekir ve Ömer’e (radıyallâhu anh) uyun; onların çizgisinden gidin.”[50]
Netice itibariyle, teravih namazı İslâm’ın şearindendir. Sünnet-i müekkededir. Sahabenin icmâı ile 20 rekâttır ve cemaatle kılınması sünneti kifayedir. Ve dünden bugüne 20 rekât olarak ve tercihan cemaatle kılınagelmiştir.
Dipnotlar:
[1] Buhârî, salatü’t-teravih 1;Müslim,salatü’l-müsafirin 174; Tirmizi, fezail 82.
[2] Ayni,el-Binaye fi şerhi’l-Hidaye 2/659;el-Mevsuatü’l-fıkhiyye 27/135, İbn Manzur, Lisanu’l-Arab “rvh” md.
[3] el-Mevsuatü’l-fıkhiyye 27/136; Mevsili, el-İhtiyar 1/472; İbn Abidin,Reddül-Muhtar 2/4.
[4] Serahsi, el-Mebsut 2/145, Kandehlevi, Evcezü’l-mesalik 2/294.
[5] Ibn Kudeme, el-Muğni 1/833; Buhuti (Hanbeli), Keşşafu’l-kına I/425; Kasım İbn Abdillah el-Konevi, Enisu’l-fukaha 1/107; Muhammed Said es-Sağarci, el-Fıkhu’l-Hanefi 1/225.
[6] Ebu İshak el-Hanbeli, el-Mübdi 2/17.
[7] Buhârî, salatü’t-teravih 1;Müslim, salatü’l-müsafirin 174.
[8] Nesai,sıyam 40, İbn Mace,ikame 173; Müsned 1/191.
[9] Ayni, Udetü’l-kari 9/198; Şerbini,el-İkna I/117
[10] Buhârî, salatü’t-teravih 2;Müslim,salatü’l-müsafirin 178.
[11] Buhârî, teheccüd 6; Müslim, sıfatu’l-kıyamet 81.
[12] Buhârî, menakib 23; Müslim, fazail 77.
[13] Buhârî, iman 26; Müslim,taharet 42.
[14] Kandehlevi, Evcezü’l-mesalik 2/285 -286; el-Mevsuatü’l-fıkhiyye 27/137; Haydar Hatipoğlu, Sünen-ibn Mace Terceme ve Şehri 4/102.
[15] Ebu Davud, salat 318; Tirmizi,savm 81; İbn Mace,ikame 173.
[16] Nevevi,el-Mecmü 4/37; Buhuti,Keşşafu’l-kına I/425, Ebu İshak el-Hanbeli, el-Mübdi 2/17.
[17] Nesai, sıyam 40, ibn Mace, ikame 173; Müsned 1/191.
[18] Tehanevi, İ’laü’s-sünen 7/57-58; Ayni, el-Binaye fi şerhi’l-hidaye 2/662.
[19] Ebu Davud, Ramazan 1; Zeylai, Nasbu’r–raye 2/175; Tehanevi, İ’laü’s-sünen 7/59-60; Bu rivayetin senedindeki Müslim İbn Halid’den dolayı zayıf olduğunu söyleyenler varsa da bu isabetli değildir.Çünkü İbn Main ve Darakutni bahsi geçen ravinin sika olduğunu söylemişlerdir.Üstelik bu zat İmam Şafii’nin de hocasıdır.Bkz.Kandehlevi Evcezü’l-Mesalik 2/292.
[20] Tehanevi,İlaü’s-sünen 7/59-60
[21] Tirmizi,ilim 16; Ebu Davud,sünnet 5; İbn Mace, mukaddime 6.
[22] Bkz.İbn Abdi’l-Berr, İstizka 2/237-9;Şatibi, el-İ’tisam 1/193-194,292.
[23] Mevsili,el-İhtiyar, 1/168-69;Sağarcı, el-Fıkhu’l-Hanefi,1/226.
[24] Serahsi,el-Mebsut 2/144.
[25] İbrahim Halebi, Mülteka, s.119; Tahtavi,Haşiye ala Meraki’l-Felah s. 334.
[26] Serahsi,el-Mebsut 2/144; İbn Abidin, Reddü’l-muhtar 2/45;el-Mevsuatü’l-fıkhıyye 27/141.
[27] Şihabüddin er-Remli, Nihayetü’l-muhtac 2/126.
[28] Buhuti, Keşşafu’l-kına 1/425; İbn Kudeme, el-Muğni 7/834.
[29] İbn Abdi’l-Berr, et-Temhid 8/113; es-Seyyid el’Bekri, İanetü’t-talibin 1/265; Ebu İshak el-Hanbeli,el-Mübdi 2/17; Gaffal,Hilyetü’l-ulema 2/119; Hatib Şirbini,Muğni’l-muhtac I/226.
[30] Düsüki,Haşiye ale’ş-Şerhi’l-Kebir 1/503.Bkz.Hafid İbn Rüşt, Bidayetü’l-müçtehid 1/166.Kandehlevi,Evcezü’l-mesalik 2/304.
[31] İbn Teymiye,el-Muharrer fi’l-fıkh 1/90.
[32] Nevevi,el-Mecmu 4/37.
[33] Hz. Ömer’in Übey İbn-i Ka’b’ı seçmesi onun Allah Resulü zamanında teravih kıldırmasından dolayıdır.Kandehlevi, Evcezü’l-Mesalik 2/296.
[34] Mevsili,el-İhtiyar 1/68;Muhammed Said es-Sağarci, el-Fıkhu’l-Hanefi1/225-226.
[35] Bkz.Kasani,Bedai’üs-sani’ 2/275;Ibn Kudeme ,el-Muğni 1/834-835; el-Mevsuatü’l-fıkhıyye 27/141; İbn Abidin, Reddü’l-muhtar 2/43-44.
[36] el-Mevsuatü’l-fıkhıyye 27/141;Ayni,el-Binaye fi şehri’l-Hidaye 2/660.
[37] İbn Abidin,Reddü’l-muhtar,2/45;el-Mevsuatü’l-fıkhiyye, 27/141.
[38] Abd İbn Humeyd, el-Müsned I/218; Taberani, el-Mu’cemu’l-evsat 5/324; el-Mucemu’l-kebir 11/393; İbn Ebi Şeybe, el-Musennef 2/164.
[39] Kandehlevi,Evcezü’l-Mesalik 2/298.
[40] Kandehlevi,a.g.e 2/286.
[41] Beyhaki,es-Sünenü’l-kübra 2/496;Zeylai,Nasbu’r-raye 2/175; Tehanevi,İ’laü’s-sünen 7/60.
[42] Buhârî, teheccüd 16,teravih 1;Müslim,müsafirin 125; Tirmizi, mevakit 208; Muvatta, salatü’l-leyl 9.
[43] Beyhaki,Şuabu’l-iman 3/310.
[44] Müslim, i’tikaf, 8; Tirmizi,savm 72.
[45] Buhârî,mağazi 33; Muvatta, salat 76.
[46] Tehanevi,İ’laü’s-sünen 7/70.
[47] İbn Hüzeyme, es-Sahih 2/138; İbn Adiyy,el-Kamil fi’d-duafa 5/1889; Tehanevi,İ’laü’s-sünen 7/60.
[48] İbn Hacer,Tehzibü’t-Tehzib 4/448;Kandehlevi,Evcezü’l-mesalik 2/286.
[49] Tirmizi, salat 80.
[50] Tirmizi, menakib,16; İbn Mace, Mukaddime 11; Müsned 5/382.
Yrd. Doç. Ergün Çapan, Yeni Ümit