Mina’daki Ses ve Efendimiz’in Tavrı
Artık iş nihayete ermişti ve Efendimiz’i Medine’ye davet edenler, maksatlarına ulaşmış olmanın sevinciyle geri dönüyorlardı. Bundan sonrası için onlar, memleketlerine gelecek; muhacirleri beklemeye koyulacak ve onlara burada nasıl sahip çıkabileceklerini düşünmeye başlayacaklardı.
Bu sırada Mina’da:
– Ey Cebâcib ahalisi, diye bir ses duyuldu. Mekkelilere sesleniyordu. “Muhammed ve O’nunla birlikte hareket eden şu mezmum sâbiler, sizin için harp etmek üzere el sıkışıp anlaştılar, diye yüksek sesle bağırıyordu. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem):
– Şüphesiz bu, Akabe’nin şeytanı Ezebb’dir, buyurdu. Arkasından da:
– Vallahi de ey Allah düşmanı! Sana da zaman ayıracak, seninle de meşgul olacağım, dedi. Sonra da ümmetine dönerek, herkesin hemen akşam konakladığı yere geri dönmesini emretti. Efendimiz’in bir nebze de olsa telaşını gören Abbâs İbn Ubâde, yine öne çıktı ve Ensâr görevinin bu andan itibaren başladığını gösterircesine şunları söyledi:
– Seni Hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki yâ Resûlallah! Şayet dilersen, sabahın ilk ışıklarıyla beraber Mina’ya yönelir ve karşı gelenin işini bitiririz.
Rahmet peygamberi, gelişmelerin rüzgârına kapılarak hareket etmiyor ve emr-i ilahî olmadan adım atmıyordu. Onun için Hz. Abbâs’a yöneldi ve önce:
– Bunun için bize izin yok; buna memur değiliz, dedi. Ardından da hepsine hitap ederek:
– Haydi, Allah’ın izni ve bereketiyle kendi beldenize geri dönün, buyurdu.[1]
Bir gece içinde bu kadar hadise yaşanmıştı; ama Mekkeliler’in ruhu bile duymamıştı. Zaten duymamaları da gerekiyordu. Onun için mesele, oldukça dikkatle gerçekleşmiş ve başkalarının muttali olmaması için azami gayret gösterilmişti. Aksi halde, zaten saldırmak için bir bahane arayan Kureyş, yeniden önlerine çıkar ve farkına vardıkları stratejiyi uygulamalarına asla müsaade etmezdi.
[1] İbn Hişâm, Sîre, 2/296, 297